GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
3 Ocak 2013 Perşembe

Biz bunun eskisini de biliyoruz…

Yeni yıl yazısı yazmak için içimde en ufak bir istek yoktu. Ta ki gözümün önünde, televizyonda haberleri izlerken gördüğüm o kare canlanana kadar.
 
12 yaşında bir kız çocuğu. Her gün 20 km yol kat ederek okula gidiyor. O gün minibüs yolda kalınca inmişler arabadan; erkekler minibüsü itiyorlar, kızlar da kenarda bekleşiyorlar. Kar yağıyor, yerler geceden buz tutmuş.
O kız çocuğu, sırtında bir hırka; ayağında, küçük geldiği hemen belli olan terlikler, kenarda bekleşen çocukların arasındaydı. Onu böylece tanıdık.
Hepimizin vicdanını acıtan bu görüntülerden sonra, efendilerimiz hemen o çocuğun imdadına yetişmişler, ona bot ve palto hediye etmişler.
Sanki ülkede ayağında terlikler okula giden tek çocuğu buldular. Elbet de yapılan yardıma itirazım yok. Ancak hepimiz biliyoruz ki o çocuk, bu ülkede, o kahredici yoksulluğuyla okula giden tek çocuk değil.
 
Kendimizi aldatmayalım, toplum vicdanı sükût etmiştir. Yeryüzünde adalet yoktur. Buna karşın, sözüm ona adalet dağıtmaya kalkışan muktedirler vardır. Peki, olmayan şey dağıtılır mı? Dağıtılmaz ama insanlık bu tuhaf oyunu seviyor, işte…
O çocuğu daha doğarken baş edilmez yoksulluğa mahkûm edenler aynı zamanda kurtarıcı rolüne soyunanlardır.
Ve insanlık âlemi bu iyiliksever (!) efendileri takdirle karşılar, “Allah başımızdan eksik etmesin” diye dua eder.
İnsan böyle bir muamma. Bununla beraber insanın değerinin erdemle ortaya çıktığını söyleyebiliyoruz. Dolayısıyla adalet erdemliliği gerektiriyor. Hâlbuki yeryüzüne egemen olan sistem erdemli olmayı gereksiz kılıyor.
Paranın en büyük değer olduğu, mülkiyetin kutsandığı bir dünyada insanın değeri neden ibaret olabilir ki!
 
Yeni yıl, yeni umutlar, yeni beklentiler, kutlamalar… Artık bunu yapmayalım. Eskinin hesabını görmeden, geride bıraktığımız yitik yılların hesabını sormadan; doğacak dışlaşmış, satıh olmuş yeni umutların, beklentilerin etik olmadığı, vicdani olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek gerek.
Her yıl sil baştan yapıp umut saçan, yaşadığımız her türlü rezilliği “yeni yıl” aldatmacasıyla allayıp pullayıp yeniden önümüze koyan; “eskiyi unutun, geleceğe bakın!” diyerek bizimle dalga geçen iktidar zümrelerine “hayır!” demek, bir seçenek olarak artık aklımıza gelmeli.
 
Büyük insanlığın büyük umutlarla yeni yılı karşıladığı zamanlar oldu, bundan sonra da olacaktır; ama umutlarımızın bizden çalındığını, aldatıldığımızı bile bile bu dünya düzenini abat ederek değil.
İnsanlığın her türlü ahlaki kaygıdan uzaklaştığı, sevgi, dayanışma, yardımlaşma duygularını yitirdiği gösteri ve tüketim toplumlarında kutlanacak iyi şeyler kaldığına ben inanmıyorum.
 
Yeryüzünü bütün insanlık için yaşanır kılacak bir dünya düzeninin hayali bile zihinlerimizi terk etmişken, biteviye dönüp duran günler, haftalar, aylar, yıllar insanlığa iyi ve güzel şeyler ifade ediyor olamaz. Burada bir yanlışlık var.