GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
12 Aralık 2012 Çarşamba

Değişimi anlamak için: AKP ve tükeniş

AKP iktidarının savuna geldiği değişim politikalarının neye benzediği artık toplum tarafından da görülmeye başladı.
Kürtlerin ve İslamcıların Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine itirazları sonrasında kamusal alanda ortaya çıkan değişim baskısı, özellikle İslamcıların arzu ettiği gibi bir paradigma çökmesine yol açmayacak. Toplumun belleği toplum mühendisliğine direniyor.
Ülkenin gündeminden düşmeyen değişim üzerine söylenmedik söz kaldı mı, bilemiyorum. Gün geçmiyor ki değişim hakkında bir şeyler söylenmesin.
Ne ki değişim kavramı üzerine kurulan siyaset ve söylemin düzlemi artık kitlelerin ilgisiyle örtüşmüyor. Değişimin toplumda yarattığı heyecanın yerini endişe ve korku almaya başladı; değişime koşullu zihinler bulanıyor.
 
Değişim ihtiyacının toplumda tam olarak hangi koşullarda, hangi kesimlerde ve neden ortaya çıktığı tartışılırken, öncüller; modernitenin sonu, din gruplarının ve etnisite gruplarının talepleri, küreselleşen ekonomi, vesayetin sivilleşmesi olarak belirmiştir.
Hâlbuki bu binyılın dönemecinde değişim, bilgi çağının getirdikleriyle, herkes için demokrasi ve insan hakları olarak anlaşılıyordu.
Bugün, kapitalist sistem, Ortadoğu halkları için demokrasi ve insan haklarını öngörmüyor. Demokrasi, seçimler ve parlamenter rejimden ibarettir. İnsan hakları ise, İslami normlara dayalı kamu düzeniyle sınırlıdır.
Erdoğan’ın öngördüğü değişimin öncülleri ortaya çıkmadığı gibi, tarihsel koşulları itibarıyla ülkede ve dünyada karşılığı da yoktur.
En az yüzyıl önce İmparatorluktan çekip gitmiş halkların, imparatorluk zihniyetinin veya emperyal dönemin geri dönüşünü mümkün kılacak tarihsel koşulların yeniden ortaya çıktığına inanması pek olası değil.
 
Kapitalist sistemde yaşanan uzun soluklu krizin dayattığı değişim, devletin siyasal, sosyal ve ekonomik planda yeniden yapılanmasını öngörüyor.
Ve bu yapısal değişime endeksli yeni normlar, yeni kavramlar hayatlarımızı altüst ediyor.
Bu -belki de lanet olası- değişimden kaçış yok. En iyisi, olanı biteni anlamaya çalışmak.
 
Türkiye, yaşadığı toplumsal sorunları nasıl çözeceğine dair bir karar vermiş değil. Sorunların nasıl ele alınacağı konusu bulanık, yani sorunsalı henüz belirsiz.
Toplumdaki farklı din ve etnisite grupları, yeni dünya düzeninin patronlarından aldıkları cesaretle, ülkede bir arada yaşamanın kurallarını değiştirmek istiyorlar.
Bu anlaşılabilir bir taleptir. Ancak söz konusu değişim arzusunun kamusal yaşamda yol açtığı belirsizlik ve kargaşa, değişimi yönetecek etkili politikalar hızla oluşturulamazsa, ülkeyi iç savaşa kadar götürebilir.
Peki, çıkış yok mu?
Hepimizin “işte bu!” diyeceği bir fikir henüz ortalıklarda dolaşmıyor. Bununla beraber, “çıkış yok!” demek için de henüz çok erken.
 
Ülkede çıkış arayışları söz konusu olduğunda gözler doğal olarak siyasi partilere çevriliyor.
Türkiye’nin içinden geçtiği değişim sürecinde, hangi siyasal parti ülkeyi düzlüğe çıkarabilir? Bu sorunun yanıtı, seçmenlerin %50’sinin indinde “AKP” idi.
AKP, Cumhuriyet devriminin miadını doldurduğunu düşünen İslamcı ve liberal unsurların oluşturduğu ve merkez sağın desteklediği siyasal hareket olarak, değişim politikalarını destekleyen bir programla ortaya çıkmıştı.
Sorunları görmezden gelen ve kronikleşince de sorunları devlet otoritesine dayanarak çözmeyi alışkanlık haline getiren hükümetlerin ardından iktidara gelen AKP bu zafiyeti iyi değerlendirdi; sorunların üstüne hızla ve radikal denebilecek kararlarla gitti. Bu dinamizm doğrusu etkileyiciydi.
Ancak, devletin üniter yapısını ve laisiteyi sorgulaması, radikal biçimde mülki idareyi dönüştürme eğilimi ve İslami normlara göre devleti yeniden yapılandırma arzusu, AKP’yi tartışmalı bir konuma taşıdı.
Hakeza dış politikada önemli aktör olmayı çok abartan AKP’nin bölgesel politikalarda oyun kurucu olayım derken komşularını Türkiye’ye düşman etmesi toplumu tedirgin etti.
AKP’nin artık değişimi değil statükoyu temsil eden bir parti olduğunu düşünen insan sayısı ülkede hızla artıyor.
Gelinen noktada, uluslararası sistemin, değişim politikalarını AKP ile sürdüreceğini düşünmek aşırı iyimserlik olur.
AKP’nin dinamizmini yitirdikçe İslamiyet’e yaslanması sonucu ortaya çıkan tabloda görüldü ki, Batı’nın AKP ile uzlaştığı ılımlı islamın sınırları hızla aşılıyor.
AKP değişimci kimliğini kaybediyor; yapılan siyaset, “Yeni Osmanlıcılık” marifetiyle “bitpazarına nur yağdırmak”’tan öte bir anlam taşımıyor. AKP artık tükenişin partisidir.
 
Siyasal partiler toplumdan gelen değişim taleplerinin gerisine düştükleri sürece, değişim sürecinin siyasal öncülüğü tartışmalı bir alan olarak ülke gündemini işgal edecektir.
MHP, ideolojisi nedeniyle, yeni dünya düzeninin değişim fikrine kapalıdır.
BDP, Kürt etnisitesini devletin kurucu unsuru yapmaktan öte pek bir siyasal kaygı taşımadığından, geniş anlamıyla değişimin partisi değildir.
Geriye, parlamentoda temsil edilen partiler içinde değişim sürecini yönetmeye en güçlü aday, CHP kalıyor.
CHP ve değişim bundan sonraki yazımın konusu olacak.