GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Temmuz 2011 Cuma

Bırak sarhoşu kendi devrilsin…

12 Haziran günü, evimden ‘seçim özel’ programı için ege tv’ye giderken bindiğim taksinin şoförüyle adet olduğu üzere gündemi, yani seçimi konuşmuştuk.
Oyunu kullanmış, o da herkes gibi sonucu, sandıkların açılmasını bekliyordu.
O gün o şoförün iki tespiti olmuştu, çarpıcı.
Biri, atadan CHP’li babasının, eli CHP’ye oy vermeye gitmeyeceği için sandığa küstüğüydü;
Diğeri de atasından hep CHP’ye oy verildiğini gören bir oğul olarak, babasının tersine sandığa gidip (adını vermeden) oy kullandığıydı.
Aslında hangi partiye oy verdiği, bir sonraki cümlesinde gizliydi:
“Antalya örneğindeki gibi yapsak ne olur? Antalyalı önce AKP’li belediye başkanı seçip sonra da başkanlığı geri almadı mı? Yeniden CHP’li birini başkan yapmadı mı? Biz öyle yaparız. Baktık AKP’yi beğenmedik; tapusunu mu veriyoruz sanki, Antalyalılar gibi geri alırız! Denemez lazım abla, denemeden olmaz. Yoksa bize hizmet gelmeyecek, başka illere bakıp iç geçirip duracağız…”
AKP’nin yerel seçim formatında götürdüğü genel seçim çalışmalarından fazlasıyla etkilenmiş, oyunu ‘yerel yöneticilerin başarı/başarısızlığı’ üzerine kullanmış İzmirlilerden biriydi o şoför.
Ve gelecek yerel seçimde CHP’nin hiçbir mazereti olmayacağının, 2014’te ‘ama bu genel seçim’ demenin de mümkün olmayacağının altını çiziyordu o konuşma.
*
Temmuz ayı başında Hürriyet’in Kelebek ekinde yazan Cengiz Semercioğlu, köşesinden CHP Genel Başkanı’na ‘Sayın Kılıçdaroğlu hiçbir şey yapmıyorlar, hiçbir şey! İlk yerel seçimlerde İzmir'i AKP alır...' diye seslenmişti; hatırlarsınız.
CHP'li belediyeleri adam gibi çalıştırmayı başaramadığı sürece CHP için bir seçim başarısının daha uzun yıllar hayal olacağını, hayal olmakla kalmayıp elindeki belediyeleri de ilk yerel seçimde AKP'ye kaptıracağını, genel seçimde Antalya’da birinci parti çıkan AKP’nin, 2014’teki yerel seçimlerde büyükşehiri de CHP’den alacağını öngörüp eklemişti Semercioğlu:
“(…) Çünkü CHP'li belediyeler hiçbir yerde çalışmıyor.
Çalışanın performansı da üst düzey değil. Ne oldu, İzmir kaleydi?
Genel seçimlerde CHP yüzde 43, AKP yüzde 38 oy aldı (1. Bölge)...
2. Bölge'de CHP 45, AKP yüzde 36 aldı.
İzmir'de 30 ilçenin 11'inde AKP'nin oyu daha fazla...
Bunun en büyük nedeni CHP'nin çalışmayan yerel yönetimleri.
En ufak bir örnek vereyim, turizm bölgesi Alaçatı'da CHP'li belediye yönetiminde...
Gidin yollarına bakın...
Toplanmayan çöplerine bakın...
İçler acısı...
Bu kadar mı zor küçücük bir ilçenin sorunlarını halledebilmek.
Yollar köstebek yuvası gibi, yaz başında uğradığımda yollarda kazı çalışmaları vardı.
Bu hafta yine oralardaydım, dünya çapında bir güzelliğe dönüşecek belde, vizyonu olmayan belediye yüzünden kendi kendine debeleniyor.
Oysa o kadar şık butikler, oteller, tasarım mağazaları, kafeler var ki, dünyadaki örnekleriyle yarışır.
Esnafın, yatırımcının vizyonuna ayak uyduramayan bir yerel yönetim...
Alaçatı'ya kafayı taktım ya, tüm Çeşme yarımadasını turlamaya karar verdim.
Bakalım CHP'li belediyeler ne yapıyorlar diye...
Sayın Kılıçdaroğlu hiçbir şey yapmıyorlar, hiçbir şey!
Şu kadarını söyleyeyim; Bu yerel yönetimlere rağmen aldığınız oy oranı büyük başarıdır.”
 
Olaya dışarıdan bakan gözlerden sadece birisi Semercioğlu.
Onunla aynı kanıda olan pek çok dışardan göz var şu aralar. Yaz nedeniyle İzmir’e ve tatil yörelerine gelenlerin hemen tamamı, İzmir’e her gelişlerinde kentin aynı yüzüyle karşılaştıklarını, ‘zamanın neredeyse İzmir’de durmuş gibi’ olduğu tespitini yapıyorlar.
Gittikleri diğer kentlerde karşılaştıkları yeniliklerden, şehirlerin/beldelerin gelişiminden dem vuruyorlar.
Ve her defasında ‘siz yerel gazetecisiniz, bilirsiniz’ havasıyla, adeta ‘bilirkişi’ yakıştırmasıyla bizlere soruyorlar:
Seçime kadar toparlanırlar mı?
AKP İzmir’in hangi ilçelerini alır, kimler kalır/kimler gider?
*
Hava sıcak. Kimselerin uzun yazılara, alengirli/çetrefilli tahlillere tahammülü yok. Kestirmeden ifade edersek; bugünlerde bir araya gelip artık mangal mı yaktıklarını, yoksa limonata içip kuru pasta mı yediklerini bilemediğimiz kimi ilçe belediye başkanları, seçime kadar (ki göz açıp kapayana kadar geçecek bir süredir) ‘vatandaşa dokunacak, onların günlük hayatlarını kolaylaştıracak/zenginleştirecek hizmetleri işbirliğiyle/yardımlaşmayla nasıl yapacakları’ konusunda kafa patlatıyorlarsa… Ne alâ…
Yok, ‘onu nasıl deviririz, bunu nasıl alt ederiz, şunun ayağının altına karpuz/muz kabuklarını nasıl döşeriz’se bütün tasaları…
Hizmet için beyin fırtınası değil de CHP’de fokurdaması hiç bitmeyen kazanların altındaki ateşlere bir odun daha atmaksa tüm dertleri/kaygıları…
Hakikaten haklarında iyi ya da kötü bir şey yazmanın manası kalmaz.
“Bırak sarhoşu kendi devrilsin” diyen halk deyişinin örnekleri çıkar ortaya az zamanda…
Bize de kimlerin nasıl devrildiğini, o devrilişin nasıl bağıra çağıra geldiğini, kendi düşenin ağlamayacağını yazmak kalır sonuçta…