GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
4 Ekim 2012 Perşembe

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen…

Aylardır söylenegelen bir vecizedir aslında…
Türkiye için ‘3 tarafı denizlerle 4 tarafı düşmanlarla’ çevrili bir ülke benzetmesi yapılır.  
Osmanlı gibi 600 yıl hüküm sürmüş büyük bir süper güçten Anadolu’ya sıkışmış küçük devletçiğe dönüşmüşseniz bu normaldir de aslında.
Öncelikle yeniden süper güce dönüşmeniz istenmez.
Ve de yüzyıllarca egemenliğiniz altında kalan ‘yeni komşular’ yüzyılın hâkim ideolojisi ‘Milliyetçiliğin’ de tesiriyle size dostça bakmayacaklardır tabi ki de.
Hem bakmayacaklardır hem de baktırılmayacaklardır.
Binyıllara varan ilişkiniz yüz yıllık çelişkiye dönüşür bir anda.  
Komşularla sıfır sorun derken bir anda ‘sıfır’ komşu noktasına gelirsiniz.
Nitekim bu gün olan da tam olarak budur.
*
Ahkâm kesmek kolay!
Gelinen noktada ‘savaşa hayır’ diyenler de ‘savaş tamtamları çalanlar da’ ahkâm kesmektedir bana göre. Bu mesele tam anlamıyla ‘İki ucu b.klu değnektir’ aslında.
Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakaldır ya da.
*
Ortadoğu ve Suriye…
Çok bilinmeyenli bir denklem…
Tam bir Arapsaçı!
Özellikle de Suriye…
Neden çıkarıldığı, kimin çıkardığı ‘malum’ olan Arap Baharı’nın son yangın yeri…
Yangın her an bize sıçrayabilir. Az da olsa sıçradı da…
PKK’nın artan saldırı iştahında, Şemdinli’yi, Beytüşşebap’ı ‘zapt etme’ girişiminde aynı amaç vardı belki de. Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen Türkiye’ye karşı Suriye’nin misilleme anlayışı… Ya da Arap Baharı’nı Türk Baharı’na çevirme planları birilerinin…
Dedik ya çok bilinmeyenli bir denklem diye…
Batı’nın tutumu mesela…
Libya gibi Nato’yla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ülkeye anında müdahale eden Batı, Suriye konusunda neden ikircikli davranmaktadır.
Tek neden Rusya, Çin ve İran’ın Suriye’nin yanında durması olabilir mi gerçekten de?
Yoksa asıl neden petrol, doğalgaz gibi zenginliklerin Suriye’de olmaması mıdır?
Ya da ‘silah lobisinin’ iki yıllık karmaşada yeterince ciro yapması mıdır?
*
Türkiye yanı başındaki yangına ‘seyirci’ kalabilir mi?
Ya da kalabilir miydi?
Hem de o yangının kendisine sıçrayacağını bile bile…
*
Diyorlar ki Türkiye ‘barış’ için hiçbir şey yapmadı?
Haksızlık ediyorlar.
Suriye’de 20 aydır süren yangının henüz başında Türkiye Esat’a adeta yalvarmıştır.
Arap Birliği’ni toplamış, Nato’yu BM’yi harekete geçirmeye, Suriye’deki kanı durdurmaya çalışmıştır. Ama nafile…
Rusya ve İran’ı da arkasına alan Esat, babasının izinden gidip on binlerce insanı kıtır kıtır kesmeye, doğramaya başlamıştır. Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden…
Sonrasında kesilen diplomatik ilişkiler…
Ve bugün gelinen noktaya da kolay gelmedik.
Aylar önce uçağımız düşürüldü. Pilotlarımız şehit edildi.
PKK’nın ‘Suriye kanadı’ aylardır sınırlarımızda kan döküyor.
Sınırdaki çatışmalardan derinden etkilenmişiz.
Akçakale’de 20 gündür okullar tatil!
Nota üzerine nota vermişiz.
Buna rağmen sınırlarımıza düşen top mermisi 4 çocuğumuzu ve annelerini öldürmüş.
Dünya ‘ayağa’ kalkmış!
*
Tüm bunlara rağmen savaş yanlısı değilim.
Savaşa hem de dünyadaki bütün savaşlara hayır diyorum.
Ama birkaç yıl önce bölgenin en önemli aktörü olan Türkiye’nin gelinen noktada ‘şamar oğlanına’ dönmesini de içime sindiremiyorum doğrusu.
Bir şeyler yapılmalıydı.
Bazen kalıcı barış için kısa süreli savaş kaçınılmazdır.
Mustafa Kemal gibi dahi bir komutan bile ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demeden önce Türk’ün nasıl savaştığı dosta, düşmana göstermiş, düşmanı denize döktükten sonra ‘dünyaya’ sulh mesajı vermiştir.
*
Mecliste büyük bir ihtimalle kabul görmesini beklediğim tezkerenin ‘olmazsa olmaz’ koşulu savaşa girmek değildir. Tezkere, başta Suriye olmak üzere Türkiye’ye ‘ayar’ vermeye çalışan Irak ve İran gibi komşular için de ‘demoklesin kılıcı’ vazifesi görecektir.
Tepelerinde sallanan bir kılıç gibi… İnşallah o kılıç hiç kullanılmaz. Hatta kısa süre içinde kınına sokulur. Ama görünen o ki kılıcı göstermeden dize gelmeyecekler.
Baksanıza tezkere görüşülmeden Rusya’dan ‘garanti’ geldi.
Yani tezkerenin adı bile yetti…
*
Türkiye savaşa girerse ne olur?
Muharrem İnce haklı… Bu dengeler içinde bir kıvılcım bile 3. Dünya savaşını tetikleyebilir. Girmezse de işler istediğimiz gibi gitmiyor.
Yanı başımızdaki yangın büyümeye, masum insanlar ölmeye, terör örgütü PKKcesaretlenmeye, Ortadoğu Cehennemi’nin mimarı İsrail güçlenmeye, bölgedeki istikrar bozulmaya, Türkiye’nin üzerindeki ‘mülteci yükü’ artmaya devam ediyor.  
Aşağı tükürsensakal, yukarı tükürsen bıyık! Belki tezkere sayesinde akılları başına gelir. Ve umarım o tezkereyi kullanmak zorunda kalmayız.
*
Ve sonuç olarak… Türkiye’yi bu noktaya en büyük müttefiki ABD ve tabi üyesi NATO getirmiştir. Önce Suriye konusunda cesaretlendirip sonra ‘dante gibi’ ortada bırakarak.
Obama’nın önceliği yaklaşan seçimler…  AB’nin elini kolunu bağlayansa Avrupa’da kol gezen ekonomik kriz... Haliyle Suriye’de de iştah açıcı bir şey yok. Petrol vb…
Ve de aslında Esat’ı göndermek değil sorun, yerine birini bulamamak. Rusya, İran ve Çin’in defansı da cabası… İşin özü Batı’nın Türkiye’ye ‘tavsiye’ dışında vereceği hiçbir şey yok!
İşin bu noktaya varacağını öngöremeyen dış politika aktörlerimize soruyorum…
Bu sürecin faturasını ödemeye hazır mısınız?
Yoksa her krizde olduğu gibi fatura yine bize yani halka mı kesilecek?
İnce eleyip, sık dokumak, bin kez düşünüp bir kez konuşmak zorunda olduğumuz bir noktadayız. Savaş tamtamları çalmanın âlemi yok! Şamar oğlanı da olmak zorunda değiliz.
NATO’suz bir savaş Türkiye’yi 30 yıl geriye götürür. Tazmini mümkün olmayan sonuçlar doğurur. Her ne kadar Başbakan Erdoğan, kongre kürsüsünden ‘Muhteşem Süleyman’ gibi konuşsa da kazın ayağı hiç öyle değil.
Bize düşense uyarmak!
Savaş mı? Kaçınılmazsa gideriz. Ama gerçekten kaçınılmazsa…
Barış mı? Acil koduyla dünyaya duyurulması gereken bir ihtiyaç! Hem de hemen…

Gelelim ‘tezkere’ oylamasının siyasi sonucuna…
Mesele aylardır iç siyaset malzemesi olarak kullanılıyor. Başbakan, ana muhalefeti Esat’a ‘mezhepdaş’ desteği vermekle itham ediyor. PKK’nın siyasi uzantısı BDP’nin hali ortada. Özellikle terör örgütünün Suriye kanadı Feyman Hüseyin’in oluk oluk kan döktüğü, silahsız askerleri, korumasız savcıları katlettiği ortamda BDP için barış sadece tabelalarında kalıyor.
Adı Barış ve Demokrasi olan ama barışa zerre kadar katkı sağlamayıp teröristle kucaklaşan bir parti olan BDP, haliyle tezkereye ‘hayır’ diyecektir.
Belki sırf Peyman Hüseyin’in kontrolündeki Kuzey Suriye’deki asayişi berkemal etmek için. 
Ve CHP’nin önündeki en büyük tehdit ise, son dönemde neredeyse her krizde her oylamada BDP ile yan yana düşmektir. İktidarın her fırsatta altını çizdiği bu fotoğraf CHP’nin özellikle ülkenin batısındaki tabanında ciddi fay kırıklıkları yaratıyor.
Bu perspektiften bakınca CHP için zor olan ‘hayır’ demekti.
Ama aldırmadılar…
MHP’nin ‘evet’ kararında bu fotoğrafa girme endişesinin az da olsa var olduğunu düşünüyorum.
AK Parti’de ise 1 Mart 2003 tezkeresinden baki ciddi bir sancı vardı. Kürt kökenliler ile Milli Görüşçülerin ‘hayır’ diyerek reddettiği 1 Mart’la bugünkü tablo arasında dağlar kadar fark var.
1 Mart’ta topraklarımızın bir bölümünü ABD postallarına açmamız isteniyordu bugünse komşudaki yangın, her bakımdan bize sıçramış durumda.
İhracat rakamlarından, turizm gelirlerine, terörün hortlamasından, mülteci giderlerine kadar…