GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Aralık 2011 Cuma

Adalet, özgürlük, barış, bereket…

Hepimizin küçüklüğüne, sonrasında ergenliğine/gençliğine dair acı/tatlı/eğlenceli/acılı/hüzünlü anıları var kuşkusuz.
Geriye dönüp baktığımızda bu duyguların kimini kuşandığımızı, kimini zihnimizin taaa en diplerine doğru ittiğimizi, kimini daha dün olmuş gibi canlı yaşattığımızı, bazılarını ise bize hatırlatsalar dahi diplerden çıkaramadığımızı biliyorsunuzdur sanırım.
Bazen bir oyuncağı kaybetmek ya da yeni alınan topun daha o gün patlamasıyla dünyamızın karardığını; o an, o yaşananın dünyanın en önemli hadisesi olduğunu, yıllar sonra gülümseyerek hatırlayabiliyoruz mesela…
 
Sabah uyandığımızda alnımızın tam ortasında ya da yanakta çıkmış kırmızı bir sivilceyle kimbilir kaç kez yıkılmıştır hayatımız!
Okula gitmeye çalışırken bir türlü yatışmayan/elektrikli bir saç, kimbilir kaç kez bizi yaşamaktan bezdirmiştir.
Sevgiliden ayrılmak…
Çalışılmasına rağmen alınan düşük bir not…
Bir arkadaştan beklenmedik bir söz/bir davranış…
Alınan kiloyla o çok sevdiğiniz elbiseye sığamamak…
Ortalık savaş yeriyken aniden çıkıp gelen misafirler karşısında yaşanan mahcubiyet…
Çok beğendiğiniz bir şeyi alamamak…
Bazen dibi tutmuş bir yemek…
Bazen konuklar için hazırladığınız kekin sönmesi…
Bir sürü ayrıntı, şimdi gereksiz gördüğünüz bir dolu teferruat; o anlarınızı karartıp canınızı sıkmıştır ya…
Dün bir kitap adından yola çıkarak kaleme aldığım 35. baskısını yapmış ‘S*ktir Et’, işte şimdi üzerinde durmaya/düşünmeye gerek duymadığınız, hatta üzerinden yıllar geçtikten sonra gülümseyerek hatırladığınız/hatta hatırlamadığınız duygularımız içindi.
Üzerinde durmanın şimdi komik geldiği olayların, bir zamanlar ne kadar çok canımızı acıttığını anlatan; o yüzden her şeyi dert etmek, ‘her şeyi değiştireceğim/düzelteceğim’ demek yerine, evrene bir küfür gönderin ve rahatlayın demenin bir yoluydu bir anlamda.
‘Küçük dertleri gözünüzde büyütmeyin, küçük olduklarını kabullenin ve sizi mutsuz etmesine izin vermeyin’ demenin başka bir anlatımıydı…
Tevekkül değil de bir meydan okuma hali, canı cehenneme demek gibi, küfredip ruhu yelpazeleme durumu…
 
İnsan, alamadığı bir elbise, gidemediği bir seyahat, veremediği bir kilo, bir türlü şekle girmeyen bir saç, sığamadığı bir pantolon ve bunun gibi bir sürü eften püften nedenler için ‘S*ktir Et’ diyebilir… Kesinlikle diyebilmelidir de…
Lakin…
İş arayan, her gün gözlerinin önünde mahcubiyetten eriyen oğlu/kızı için… Canı sağolsun der elbet de… ‘S*ktir Et’ diyebilir mi?
Amansız bir hastalıktan gencecik eşini kaybetmiş bir kadına, yanındaki küçücük çocuğa bakıp da aynı küfrü savurabilir mi?
Evladı şehit düşmüş bir ana/bir babanın ruhunu, hangi küfür serinletir, ferahlatır?
Ya da…
Oğlu/kızı/eşi/can dostu cezaevinde/dört duvar arasında olan birini, hangi söz rahatlatır?
Anası babası/kardeşi ölmüş birine, ağlayabileceği şefkatli bir omuz dışında ne iyi gelebilir?
Yolda, zehirlenmiş can çekişen bir hayvana bakıp da kim ‘S*ktir et’ diyebilir?
Yanmış/kül olmuş bir ormana bakıp kim omuz silkebilir?
 
Bazen içim o denli kararıyor ki…
Ve o kararmışlıkla öyle kara cümleler dökülüyor ki klavyeden…
Keşke yazmasaydım, keşke öyle demeseydim diyorum sonrasında… İnsanlar zaten zor hayatlar yaşıyor, keşke biraz sen iç açsaydın.
Öylesine kararmış, sanki koca bir yılın bütün derman bulmaz dertleri omuzlarıma binmiş bir haldeyken, iki can dosttan aldığım esprili/komik/yaratıcı bir kitap üzerine yazdığım alışılmışın dışındaki satırlar bu yüzden… Bazılarına küfür gibi geldi… Kendilerini yalnız hissettirdi… Umursanmadıklarını düşündürtüp üzdü… Ve hatta kızdırdı.
Oysa o satırlar içi sıkıntıdan şişmiş bir kadının, hayatı zindan edenlere karşı, hayata daha sıkı tutunmak için salladığı, sunturlu bir küfürdü bir bakıma…
Suda uzuuuuun kalmak için dibe dalmadan önce alınan, koca bir nefes gibiydi.
Hayatı boyunca ‘teflon’ olamamış, sıkıntıların üzerinden kayıp gitmesini başaramamış, sadece tanıdıklarının değil, her canlının derdini/sıkıntısını/kaybını kendi derdi gibi içine atmış, başka türlü biri olmayı bilmemiş birinin… Benim. Gülme denemesiydi..
Anlaşılan o ki, anlaşılamamış…
 
Bireysel mutluluklarla yetinmeyen, gerçek mutluluğu/bolluğu herkesin, bütün toplumun hatta dünyanın refahında arayanları; bir hayli zorlu geçeceği işaretleri veren kocaman bir yıl bekliyor…
Onun için…
Güç toplayalım. Biraz nefes alalım, nefes alabileceğimiz alanlar açalım.
Küçük mutlulukları küçümsemeyelim, birbirimize çok görmeyelim.
Görmeyelim ki, birimiz yıkıldığında diğeri tutabilecek/omuz verebilecek/destek olabilecek gücü kendisinde bulabilsin…
Herkese/hepimize…
Her zorluğa göğüs gerebileceğimiz güçle dolabileceğimiz… Adaleti, özgürlüğü olan…
Bolluk bereket dolu, barış içinde yaşanacak bir yıl diliyorum.