GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Ekim 2012 Salı

Teşekkürler!

İzmir’in kent içi ulaşımının bel kemiği İZBAN’da 13 makinistin ateşlediği ‘grev krizi’ bugün akşam saatlerine doğru tamamen tatlıya bağlandı.
Dün grevci arkadaşlarına destek veren 13 makinistin iş akti feshedilmişti.
Bugün yapılan yönetim kurulu toplantısında grevcilerin de geri dönüş yolu açıldı.
Yani THY’daki ‘hostes ve host’ krizinde olduğu gibi SMS’le iş akitleri feshedilen ‘eylemci çocuklar’ yönetim kurulunun büyüklük göstermesiyle işlerine yeniden kavuştular.
Dün bu sütunlardan ve sabah saatlerinde de Ege TV’deki Güne Bakış programında bu konudaki duruşumu çok net bir şekilde ortaya koymuştum.
Sürecin bu noktaya gelmesinin faturasını 13 makiniste kesmenin yanlışlığına vurgu yapmıştım.
Kabul, ulaşım gibi elzem bir konuda ‘grev’ yapmanın koşulları olmalıydı.
Lakin işçilerin de haklı olduğu noktalar vardı.
Keyfe keder bir grevden söz etmiyorduk çünkü.
‘Geliyorum’ diyen bir grevden söz ediyorduk.  
İzmir gibi demokrasinin kalesi bir kentte kent içi ulaşımı aksatmak pahasına da olsa ‘grev hakkına’ saygı gösterilmeliydi.
Nitekim öyle de oldu.
*
Taşeron işçiliğe karşı duruşuyla Türkiye’ye örnek olan Başkan Aziz Kocaoğlu’na da İZBAN’ın yüzde 50 ortağı Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a da teşekkürler.
13 makinistin dönüşü ve 200’e yakın işçinin aylardır beklediği sözleşme sürecinin kısaltılması noktasında aynı duruşu sergilediler. Ve ortaya ‘İzmir’e yakışır bir’ tablo çıktı.
Dün SMS’le iş akitleri feshedilenlere bugünkü yönetim kurulundan ‘dönüş vizesi’ çıktı.
Krizin tavan yaptığı süreçte İZBAN’dan gelen açıklamayı ve İZBAN yönetiminin bu konudaki yavaşlığını eleştirmiştim.
Doğrudan bana değilse de benzer bir duruş sergileyen kardeşim Fatih Yapar’a bu konuda özel bir açıklama yapılmış. O açıklamayı da paylaşmak isterim.
Açıklamanın sahibi Sönmez Alev… Tıkır tıkır işleyen Metro A.Ş’de başarılı bir performans sergileyen Alev, İZBAN gibi ‘iki başlı’ yapının oturması için de teknik açıdan elinden geleni yaptı. Bugün isyan noktasına gelen işçilerin her konuda yüzde 100 haklı olmadıklarını anlatan Alev, açıklamasında özetle ‘Bizim onların üzerinde hakkımız var’ diyor.

Üniversite mezunu da olsalar çalışanların raylı sistem konusunda İZBAN’da hem çalışıp hem eğitim gördüklerini anlatan Alev,
“Kimseye yüksek maaş vaat etmedik. Ve son bir yılda yaptığımız maaş artışı oransal olarak yüzde 25’i buluyor. Bu oran beklentilerin de üzerinde bir orandı. 2 yılı aşkın süredir aramızda bulunan arkadaşların ‘nitelikli eleman’ sınıfına geçmelerinde İZBAN’ın payı çok büyüktür. Ve İZBAN yeni kurulan bir şirket. Pek çok açıdan taşlar yerine henüz oturuyor. Önümüzdeki süreçte işler her bakımdan daha da güzel olacak. Biz onları işe alır almaz maaş vermeye başladık ama eğitimleri/tecrübeleri olmadığından uzun süre faydalanamadık” diyor…  

Yönetim Kurulu tarafından ‘dönüş vizesi’ verilen ve İzmir’in ulaşımında bir günlük kaosa neden olan 13 makiniste de bir sözü var Genel Müdür Yardımcısı Alev’in…
Özür bekliyor onlardan. Ama kendisi için değil. Sıkıntıya soktukları İzmir halkından özür dilemeleri gerektiğini vurguluyor.
Açıklamayı dikkatli okuduğumuzda Alev’in de haklı olduğu noktalar var.
*
Kimseye yüksek maaş garantisi verilmese de yüzde 50’si TCDD gibi köklü bir kuruma yüzde 50’si de 3-4 bakanlığa bedel bütçesiyle dikkat çeken İzmir Büyükşehir’e ait bir şirkete girerken bu beklenti kendiliğinden oluşur zaten.
Sorun bu beklentiye zamanında yanıt verememektir. Ya da vermemektir.
Dün de anlatmaya çalıştım. Gerek CHP’li gerekse AK Partili siyasetçiler İZBAN’ın varoluş sürecini anlatırken mangalda kül bırakmıyor.
Bol sıfırlı rakamlar havada uçuşuyor.
CHP’liler 700 milyon (trilyon) liraya yakın kaynağın Büyükşehir’den aktarıldığını ballandıra ballandıra anlatırken AK Partililer hükümetin kontrolündeki TCDD’nin 1,5 milyar (katrilyon) kaynak aktardığını savunuyor.
Milyonların, milyarların konuşulduğu bir ortamda personelin asgari geçim standardının altında maaşlarla çalışıyor olması zaten eşyanın tabiatıyla çelişiyor.
Tabi ki işletme sermayesi ayrı yatırım sermayesi ayrıdır.
Lakin İZBAN’ın ortaklarının aynı iş kolunda ödediği maaşlar da ‘ortada’ olduğu için 2,5 yıldır yöneticiler kadar özveriyle sistemin tıkır tıkır çalışması için çaba sarf eden her gün 170 bin kişiyi işine ve evine götüren insanların da ‘insanca yaşayacak kadar’ maaşla ödüllendirilmesi gerekirdi.
10-20 yıllık makinistlerle bir tutulmalarından söz etmiyorum. ‘Biraz daha insaflı olunabilirdi’ diyorum sadece.
Benim meseleye bakışım tamamen insanidir.
Bugün devlet kurumlarının açıkladığı istatistiklerde bile ‘asgari geçim standartları’ 2-3 bin lirayı bulurken İZBAN’ın personelden tasarruf etme politikasının ‘devlet kurumu’ olmasıyla bağdaşmadığını anlatmaya çalıştım.
Sonuçta özel bir şirket de olsa İZBAN yarısı TCDD’nin yarısı Büyükşehir’in olan bir devlet şirketidir. Zaten hak/hukuk, yüksek maaş beklentisi de İZBAN’ın bu yapısından kaynaklanmaktadır.
Umarım gerek çiçeği burnunda Genel Müdür Sebahattin Eriş gerekse de İZBAN’a başından bu yana aynı özveriyle omuz atan Yardımcısı Sönmez Alev bu krizden almaları gereken dersleri almışlardır. Kişisel olarak her ikisini de uzun yıllardır tanır, takdir eder ve de severim.
Lakin emek gibi yüce bir değer söz konusuysa…
Sözümü dudaktan gözümü budaktan esirgemem.

Bundan sonra işin kontrolü İZBAN’ın yönetimine kalıyor.
Sebahattin Eriş’in deneyiminden kaynaklanan ‘babalığı’ Sönmez Alev’in enerjisiyle birleşir ve ‘sözleşme’ meselesi de kısa sürede tatlıya bağlanırsa İZBAN ekibi gerçek manada bir ‘takıma’ dönüşür.
Biri Genel Müdür biri Genel Müdür Yardımcısı da olsa gerek sermaye gerek de yetki bakımından İZBAN’ın ‘Eş Genel Müdür Modeli’ ile işletildiğini biliyoruz.
O nedenle bu ikiliye önümüzdeki süreçte çok iş düşüyor.
Takım ruhunu yakalarlarsa İZBAN’ı kimse tutamaz.
Ama gerek eş genel müdürler gerekse çalışanlar bu krizden ders çıkarmazlarsa İZBAN’da daha çok kriz görür ve de yazarız. Benden uyarması…