GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Temmuz 2013 Çarşamba

Tam da bahar gelmişken…

Yüz binlerce insan Tahrir Meydanı’nda günlerce toplandı, yüzlerce insan öldü; sonra, Arap Baharı geldi.
Yüz binlerce insan yine Tahrir Meydanı’nda toplandı, yine insanlar ölüyor; ama bu defa, Arap Baharı gitti.
Bu bahar neden geldi, neden gitti? İnsanlar neden ölüyor?
Bu soruların yanıtı hem var hem yok. Yanıtı yok; çünkü yanıtı olsaydı, binlerce yıldır, milyonlarca insan bir avuç muktedirin iktidarı sürsün diye ölmezdi. Yanıtı var; çünkü insanlık özgürlüğü gerçekten arzu ediyor olsaydı, muktedirlere en başından boyun eğmezdi.
Böyle tuhaf bir bilmece… Ya da insan çok tuhaf bir yaratık…
 
İnsanlığın bitmeyen trajedisi, yazgısını başka ellere teslim etmek, olmalı. Sonluluk duygusunun baş edilmez baskısı altında, gökyüzünde ve yeryüzünde insan bir kez tanrılara teslim olduktan sonra, teslimiyet hiç bitmedi.
Rastlantısal veya tanrısal, varoluş kaotiktir. Kaostan kaçan insanın kendi varlığına bir anlam yükleme çabalarının yaşamın kendisi olmasıyla ortaya çıkan din, kaostan çıkışın yolu oldu.
Kaostan çıktık da ne oldu? Mülkiyetin keşfiyle uygarlık yoluna giren insan, otorite önünde diz çökmeyi öğrendi. Tapınaklar, rehabilitasyon merkezi oldu.
Bu dünyada barınmak için muktedirlerin önünde diz çöken insan; öbür dünyanın kapılarını açmak umuduyla da Tanrının önünde diz çöküyor.
Öyle veya böyle, bir kere otorite önünde diz çöken insan bir daha belini doğrultamadı. Dini otorite… Askeri otorite… Sivil otorite… Hepsi aynı kapıya çıkıyor; koşulsuz itaat.
İktidar zümresi gerçektir. İnsanın özgürlüğü, bu iktidar zümresinin hangi grubunun kendisini yöneteceğine dair karar vermekle sınırlıdır.
 
Afrika’da ve Ortadoğu’da olan bitene Mısır üzerinden baktığımda; birilerinin hepimizle dalga geçtiğini düşünüyorum.
Halkın anasını ağlatıyorlar ve bunu yapma özgürlüğüne “demokrasi” diyorlar.
Yargı ve polis baskısıyla zulüm yapınca meşru oluyor; bunları askeri üniforma giyerek yaparsan, darbe oluyor.
Askeri veya sivil, her ikisi de üniformalıdır. Görünüşe kanmamak lazım; Hangi akıl bir insana yaz sıcağının ortalık yerinde takım elbise giydirir?
 
Bugün İslamcı düşüncenin ardılı iktidar zümrelerinin, sandık dışında tanıdıkları hiçbir demokratik değer yoktur. Toplum bunu yaşayarak öğreniyor. Demokrasiyi salt sandığa indirgeyen şark kurnazlığı da bir yere kadar…
Ayrıca, İslamcıların sandıktan çıkmak için devlet erkini ve demokrasiyi nasıl kullandıkları, geniş toplum kesimleri tarafından da artık anlaşılmış bulunuyor.
Halkın oylarıyla iktidara gelenlerin yine aynı yoldan gitmesi elbet de dileğimizdir. Fakat temel sorun, ‘bir ideoloji olarak İslamiyet’ karşısında eli kolu bağlanan toplumun siyasete katılmasının imkânsızlığıdır.
Siyasal İslam ve demokrasi, birbirlerini dışlayan yönetim biçimleri olarak, iç içe geçemezler, biri diğerinin yerine geçemez. Yönetim biçimi ya islamdır ya da demokrasidir.
İslamcıların yaptıklarını ettiklerini demokrasidir diye yutturmaları, yaşanagelen sorunların tetikleyicisidir. Türkiye’de alanlara çıkan gençlik bu yüzden başkaldırdı. Kendisine sunulan yönetim biçiminin demokrasi olmadığını fark ettiğinden beri gençlik ve laik kesim huzursuzdur.
Sorun, demokrasi sorunu değildir; İslamlaştırılan sistemin temel hak ve özgürlükleri sınırlamasıdır, yaşam alanlarına müdahalesidir.
Ha keza Mısır’da olan biten de, demokrasi sorunu olmaktan ziyade, İslamcıların işleri yüzlerine gözlerine bulaştırmasıyla ilgilidir.
 
İslam dünyası, siyasal islamın kıskacındadır. Müslüman Kardeşler veya vahabiler, Şiiler veya Sünniler; hiçbiri daha iyi bir dünya vaat etmiyor. Bu, sadece ve sadece Efendilerin kendi aralarındaki iktidar mücadelesidir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki iktidar mücadelelerinde son sözü, uluslararası sistem söyler. Erdoğan da, Mursi de iktidara bu şekilde geldiler. Kapitalist sisteme dair temelde hiçbir itirazları yoktu.
Arap Baharı başladığı gibi bitti. Ne varlığı ne de yokluğu Araplara demokrasiyi getirmeyecek. Vay gidene!..