GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Haziran 2013 Perşembe

Türkiye’ye neler oluyor?

Türkiye, birkaç gün içinde ve beklenmedik biçimde ortaya çıkan protesto eylemleriyle 10 gündür sarsılıyor. Kahir çoğunluğu gençlerden oluşan eylemcilerin durmaya hiç niyeti yok. Onların şöyle bir ayaklandıktan sonra evlerine döneceklerini zannedenler yanıldı, hepsi günlerdir ayakta.
Bu eylemler, kısa vadede Erdoğan’ı iktidardan düşürmez, ama Erdoğan’ı iktidardan düşürecek süreci başlatır.
Taksim Gezi Parkında başlayan eylemlerin kısa sürede Batı’nın desteğini alması, Batı’nın, olan bitenin önüne ardına bakmadan bu kadar hızlı tepki vermesi; doğrusu, beni böyle düşünmeye sevketti.
 
Hayat tarzlarına yapılan saldırılara nicedir tepki veren gençler, nihayet, sanal âlemde dile gelen ama karşılık bulmayan tepkilerini meydanlara taşımaya karar verdiler. Taksim’de başlayan eylemlerde gençliğin tepkisi ete kemiğe büründü. İktidar ve muhalefet şimdi bu durumu anlamaya çalışıyor. Dilerim anlama çabaları kısa sürede anlamlı sonuçlar vermeye başlar.
Gençlik meselesi, ki artık bir meseledir, bundan böyle enine boyuna tartışılması ve yeni bir bakış açısıyla ele alınması gereken bir meseledir.
Yeni bir bakış açısı yakalamak için ise, sorunsalını bilmemiz gerekiyor; yani, alacağımız çok yol var.
 
Nice haklı eylemlerde insanlar gaz ve suyla püskürtülürken, sorgusuz sualsiz içeri atılırken, Batı’da kimsenin kılı kıpırdamamıştı; şimdi, nedense tepki vermek akıllarına geldi.
Uluslararası destek elbette iyi bir şey, ama gene de Batı’nın bu işgüzarlığının ardında ne olduğunu merak etmekte yarar var.
“Düşmanımın düşmanı, dostumdur”, her koşulda doğru sonuç vermeyebilir.
ABD yönetiminin Hükümeti kınayan açıklamasının hemen ardından Zaman gazetesinin aynı doğrultuda yayına geçmesinin de bir anlamı olmalı.
Asla hoşgörülü davranmadıkları toplum kesimlerine karşı duyarlı olmak, “akıllarına yeni gelmiş” diyerek geçiştirilecek bir durum değildir.
 
Çok haklı eylemlerle başlayan bu süreci, kimin yönettiği veya yöneteceği, can alıcı bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Eylemlerin akışı içinde iç ve dış dinamiklerin nasıl çalışacağını ve ne gibi gelişmelere yol açabileceğini şimdiden kestirmek hiç kolay değil.
Spontan kitle hareketlerinin hangi aşamada kimlere hizmet edebileceğini, sosyal bilimciler ve siyasetçiler de dâhil kimselerin tam olarak bilemediğini, darbeler tarihi bize söylüyor.
Görünen o ki, başta metropol kentler olmak üzere ülke genelinde başlayan ve hızla yayılan eylemlerin siyasal öncülüğü yok. Nerede ve nasıl biteceği belli değil. Tek bilebildiğimiz, hedefte Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğu ve özgürlük, demokrasi talepleridir.
 
Bu aşamada, olan bitene dış dinamiklerin olası etkisi açısından bakıldığında şöyle bir izlenim almak mümkün; Uluslararası sistem, Recep Tayyip Erdoğan’dan sanki vazgeçiyor… Zaman zaman kulağımıza gelen, “Erdoğan’sız AKP dönemi” için sanki birileri nabız yokluyor…
 
Erdoğan’dan kurtulmak iyi bir fikirdir ama sonrasında olacakları yönetecek yeterli siyasi örgütlenme olmadığı sürece olaylara ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
CHP’nin toplumsal muhalefeti etkili politikalarla yönetebileceğine dair toplumda yaygın bir kanaat oluşmadıkça içimiz çok rahat olmayacak.
Sorunu, sadece Erdoğan’dan kurtulmak olarak anlarsak, “biri gider diğeri gelir” bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak da var.