GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
22 Haziran 2024 Cumartesi

Son 'Müjde'...

Dün gece yarısı...

Takvim yaprağı 21 Haziran’ı gösteriyordu...

O gün dünyaya gelmişti...

Şu sırada...

(22 Haziran 2024 / Cumartesi)

Bu sabah...

Bi’parmak hesabı yaparsak... 

Dünya tatlısı o sanatçı...

Eskilerin ifadesiyle “70 yıl ve bir günlük” olmuştu...

Nice yıllara...

Milyonların hayranı...

Türkiye’nin “Müjde Ar”ına...

***

Az kişi bilir; ama doğrudur...

Biz O’nu sanatçı “Müjde Ar” olarak bildik; hayranı olduk...

Ama...

O’nun nüfustaki adını da biz yazalım:

“Kamile Suat Ebrem”...

***

Şöhreti tam 51 yıl önce yakaladı!

Biliyorum...

“Yok artık!” diyeceksiniz ama...

Müjde Ar’ı...

Türkiye sahnelerine zamk gibi yapıştıran...

Siyah-beyaz bir TV dizisidir ve...

Adı da...

“Aşk-ı Memnu” olarak tarihe geçmiştir...

Ve o siyah-beyaz dizi...

Ya şansına… Ya bahtına…

O dünya güzeli “balık eti” Kamile Suat Ebrem’i...

Yıldız yapıp uçurmuştur...

TRT’nin fi tarihindeki o altı bölümlük dizisinde…

Erkekler…

O’nu nefessiz izliyordu…

Allah vergisi “oyunculuk yeteneği” ile…

Daha o yaştaki…

(O sırada 19’una bile basmamış henüz…)

Beyaz tenli, kara kaşlı, kara gözlü…

Hafiften tomibiş o kız…

Seyirciyi bi’anda esir almıştı…

Türk Sineması…

Bakışıyla… Göz süzüşüyle… Dönüp bi’daha baktıran fiziğiyle…

O güne kadar…

Görüp-göreceği en “seksi esmeri” keşfetmişti…

Olağanüstü güzel bir aktris değildi ama…

Eskilerin “eskimeyen” yakıştırmasıyla…

Müthiş “seksapel” özelliği olan bir oyuncuydu…

Zaten…

Yeşilçam’a O’nun gibisi bi’daha gelmedi…

***

(*) Tevellütü...

O’nunla aynı yörüngeyi paylaşmaya elverişli olanlar...

(Ben dahil...)

O’nu hep şöyle andı, anıyor ve anacak(!)

Seksi… Cesur… Erkek milletine müdana etmeyen (kendini borçlu hissetmeyen)… Tipik, seven / sevilen… Delikanlı adamın bile lafını ağzına tıkamayı beceren mahallenin esmer Marilyn Monroe’su...

Daha ötesi var mı?

***

Hep dünya şekeri ama...

Damarına asla basmayacaksın...

Aynı zamanda…

Çekici, kızgın ama bi’o kadar da “akıldan çıkmayan” bir genç kadın…

Ve olmazsa olmaz…

“10 numara, 5 yıldız” oyunculuk ile…

Yeşilçam’ı bile sildi, süpürdü!

***

Bugün neden kamera karşısında değil?

Geçenlerde…

Gazetecilere şöyle diyordu:

“Artık çok uzun süre setlerde duramam… O koşulları siz bilmiyorsunuz... Normal bir insanın dayanması imkansız… Ancak 2-3 bölüm oynarım sonra da ölürüm; senaryo gereği... Yoksa daha fazla kalmam…”

***

Dönelim geçmişe; eksik bi’şi kalmasın…

Annesi söz yazarı ve tiyatro sanatçısı olduğu için…

Salgın hastalık gibi bulaştı artistlik…

Rahmetli Aysel Gürel ile rahmetli gazeteci Vedat Ebrem'in…

İlk çocukları olarak dünyaya geldi…

Henüz sekiz yaşına bile basmamıştı…

Oraloğlu Tiyatrosu’nda sahne tozu yutmaya başladığında…

70’li yılların başında…

(Yani yarım asırdan fazla oluyor…)

Fotoromanlarda oynadı, mankenlik yaptı…

Taaa ki…

Merhum yönetmen Halit Refiğ, O’nu keşfedinceye kadar…

O yılların TRT’si…

Halid Ziya Uşaklıgil'in ünlü romanı “Aşk-ı Memnu”yu dizi yapacaktı…

“Bihter” rolünü kaptı…

Sonrası malum!

O “Bihter” oldu; şöhret kapıları ardına kadar açıldı…

***

Türk Sineması’na vurgun olanlar iyi bilir…

Daha dizi ekrandayken…

Yeşilçam’ın ünlü yapımcıları kapısından ayrılmıyordu…

Dönemin sarışın “Afet’i Devran”ı...

Neriman Köksal’ın esmeri olarak…

Her filmi kapalı gişe oldu…

O arka arkaya çektiği filmlerde

Gülümsemesi, dudak büküşü hatta…

Kapının önünü süpürmesi (müthiş bir sahnedir!) bile…

Yıllar önce ortalığı ayağa kaldırmıştır…

***

Şunu söylemezsek içimiz rahat etmez…

Film çekerken sahneye çıktı…

Şarkı söyleyerek…

Bu alanda da sanat karnesine bir “pekiyi” daha koydurdu…

Fuar’da büyük ilgi topluyor; o çıkıncaya kadar…

Kimse yerinden kıpırdamıyordu…

Merhum Atıf Yılmaz'ın yönettiği “Deli Kan” ve yine…

Ömer Kavur'un yönettiği “Ah Güzel İstanbul” gibi…

İddialı filmlerin başrolüne adını yazdırdı…

Artık…

Nitelikli ve iddialı yapımlarda kamera karşısına geçiyordu…

***

Birçok kadın yıldızın cesaret edemediği rolleri üstlendi…

Cinselliğinden çekinmeyen…

Sorunlarına sahip çıkmak isteyen bir kadın tipi yarattı…

Türkiye’nin bu değişime ihtiyacı vardı ve…

Takvimler 80’li yılların ilk basamaklarını gösteriyordu…

Şalvar Davası… Dağınık Yatak… Fahriye Abla… Dul Bir Kadın… Adı Vasfiye… Aaah Belinda… Teyzem… Asılacak Kadın… Afife Jale ve Arabesk… gibi filmleri…

Benim yaşımdakiler unutabilir mi?

***

San’at yaşamında…

50 yılı geride bıraktı; daha anlamlısı “yarım asrı” devirdi...

Anneciğini yitirdi…

Kardeşi Mehtap’ı üç yıl önce toprağa verdi…

Sevdaları olmadı mı?

Oldu, tabii ki…

Ancak, harbi kızdı…

Hiç birinin özeline girmedi…

San’atından ve sanatçı kimliğinden “kıymık kadar” ödün vermedi…

Üç adet “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü var…

Sevildi, sevdi…

Uzun süre müzisyen Attila Özdemiroğlu ile beraberlik yaşadı…

16 yıldır siyasetçi Ercan Karakaş ile evli…

***

Hiç boş durmuyor…

Geçen yıl…

Bodrum’daki gürültü kirliliğini memlekete anlatmak için…

Gürültüsüz Yaşam Platformunu kurdu…

***

Bugün tam 71 yaşında…

O’na sorarsanız…

Hayatının baharında…

Seviyor, seviliyor ve…

Yeşilçam Tarihi’ne bir “ilk” olarak geçip…

Sinema’ya demir atmasına neden olan…

Seviyeli…

“Cesur ve Güzel Kadın” rolünün…

Yaratıcısı olmanın tadını çıkarıyor…

***

Bir anısını anlatıyor ki, olacak şey değil…

“Ah Güzel İstanbul filmi gösterime yeni girmişti… Bir mektup aldım... Gerçekten beni hayat kadını zannediyor, yaşadığım hayattan çekip benimle evlenebileceğini yazıyordu… Çok yürekli bulmuştum o mektubu… Ben de oturdum, (Canım kardeşim, sağol… Ama biz bu yolun yolcusuyuz... Allah kurtarsın…) diye bir cevap yazmıştım… Ama çok hoş bir mektuptu. Çok samimi bir mektuptu…”

Bi’tane de günlük hayattan…

Gazeteci soruyor; “En son ne zaman aynaya bakıp, (Vay be, ne güzel kadınsın sen?) dedin?” Şu kestirme cevap kaçımızın aklına gelir? “Hiç aynaya bakacak vaktim olmuyor ki... Duştan sonra giyinmek için iki dakika yeter…”

***

Bitiriyoruz…

Müjde Ar’ın…

Bugün bırakın “ucundan / kenarından” benzerini  “kopyası” bile yok…

O, eskilerin dediği gibi…

Gelmiş geçmiş…

Nevi şahsına münhasır (özgün) bir oyuncu olabilmenin…

Haklı olarak…

Tacını taşıyor…

Altı yıldan fazla oldu...

TV dizisi “Şahsiyet” ile…

Yıldızının üstünde “toz” zerreciği bile olmadığını kanıtladı…

Gülümseyeceksiniz ama...

Şöyle bitirelim, izninizle...

O ramp ışıklarının karşısında bile yalnızdı...

Bakıyorum da...

Son 15 yıldır...

Farkında mısınız?

Bir Müjde daha gelmedi, gelemiyor...

Türk Sineması’na...

Bu gidişle hiç gelemeyecek galiba!

O zaman?

Nedir, niyazımız?

“O Yıldızlar Hiç Sönmesin”

Nokta...

(*) Tevellüt: Doğma zamanı...

Hamiş: Müjde Ar, 50 yılı geçen sanat hayatında milyonların hayranı oldu; o hayranlık yaş basamaklarına paralel hala sürüyor... Kader, O’nu sanat kulvarına yöneltmeseydi, İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı üzerine yüksek lisans yaparken okulu bırakır mıydı?

Sonsöz: “Oyuncu olmak, başka türlü hayatlarda var olma isteğidir! / Müjde Ar - Oyuncu…”