GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
5 Haziran 2013 Çarşamba

Peki, şimdi ne olacak?

Gezi Parkı meselesinin geldiği nokta malum… Ölen gençler, kör kalanlar ve halen yaşam mücadelesi verenler var. İzmir’de Türk polisinin dehşet saçan görüntüleri egedesonsöz’ün cesur, doğru haberciliği sayesinde Türkiye’yi ayağa kaldırdı.
Pazar akşamı yayınladığımız fotoğrafın üzerine ‘Kim bu eli sopalılar?’ diye yazmıştık. Ve sopalı düğümü iki gün içinde çözüldü.
Bu süreçte rahatsızlık veren iki yanlış var.
Bir yanda yurdun dört yanından yükselen polis devleti görüntüleri öbür yanda kaostan beslenen marjinallerin yakıp, yıkma görüntüleri.
İki yanlıştan bir doğruya ulaşmaksa mümkün değil. Ama sevindirici olan eylemlerin belirli bir olgunluğa oturmuş olması. Aileler, sivil toplum örgütleri, akşam saatlerinde bilhassa 19.00-21.00 arasında alanlarda demokratik tepkilerini ortaya koyuyor. Ve Yüce Türk Milleti, siyasi iktidara karşı tavrını, demokratik hakkını en renkli görüntülerle sergiliyor.
*
Arap Baharı üzerinden Türk Baharı yorumları, benzetmeleri yapılıyor uluslar arası medyada. Beyaz Saray’dan, AB’den hükümete ‘sağduyu’ çağrıları yapılıyor iktidara. Türkiye’deki direnişin şifrelerini çözmeye dönük girişimler dikkat çekiyor içerden ve de dışardan. 
Arap Baharı'na benzetilmek bizimkileri rahatsız etse de ortak görüş bunun ‘twiterci/faceci çocukların’ işi olduğu yönünde. Arap Baharı ile tek ortak noktası bu değil tabi ki. İsyanın en önemli nedeni siyasal iktidarın giderek artan baskıcı tutumu.
Ama Arap Baharı’nı tetikleyen asıl unsur ‘ekonomik paylaşım’ ve sosyal adaletsizliklerdi. Bizim isyanın altında ekonomiden çok demokrasi, cumhuriyet, özgürlük endişesi var.
Gençler giderek kendi alanlarını sınırlayan hükümetin baskılarına karşı ‘Yetti be’ diye haykırdı. 
Ekonomik nedenler de var elbet Gezi'den sıçrayan yangının büyümesinde... 10 yıldır aynı sosyal tabakayla paylaşılan devlet rantı ve aynı tip kadrolaşma da var.
Aslında Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. T.C yazısının kamu bankaları, hastanelerden hatta valiliklerden kaldırılma girişiminde sadece birkaç gün içinde 10 milyonu aşkın kişi ‘sosyal medya’ profillerinin başına ‘T.C ibaresi’ ekleyerek sağlam bir uyarı fişeği yakmışlardı. Tabi ki mesajı alan olmadı. 
Ardından gelen ‘alkol düzenlemesi’ isyanın fitilini ateşleyen bir diğer faktör oldu. Ve tabi ki Gezi Parkı’nda sadece kitap okuyan, oturma eylemi yapan, ağaçların altında nöbet tutan ve bugün Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın bile ‘özür dilediği’ insanların polis şiddetine maruz kalması bardağı taşıran damladır.
Tabi ki bardak bir kez taşmaya görsün. Toplum belleğinde biriktirdiği her şeyi kusuyor dostlar.
Hem de kronolojik sırayla, bir tane bile atlamadan… ‘
Al ananı da git’ten başlayarak  çapulcuya, alkoliğe kadar her şeyi…
Meydanlardaki dövizlerden, sloganlardan okuyabilirsiniz tamamını. Şu Twittercı çocuklar yok mu?
Aslında son derece zararsızlar. Tribün sloganı atarak çıktılar yola. Renkleri farklı da olsa aynı takımın taraftarı oldular bu sürede.
Çoğunlukla onları anlıyor ve de destekliyorum. (Küfürlü sloganları hariç)
İsterlerse son derece yaratıcı mesajlar, twitler, duvar yazıları ve de sloganlar buluyorlar.
Aslında beklentileri de belli… Aydınlık, özgürlükçü ve de demokrat bir Türkiye…
Ama üzülerek görüyorum ki ne mesajı aldık diyen devlet babanın üst düzey yetkilileri ne de onlara yama olmaya çalışan siyasal muhalefetin anladığı bir şey yok.
Çünkü siyaset ihtiyar heyetinin kontrolünde ne yazık ki… Ne sosyal medyadan haberdarlar ne gençliğin taleplerinin farkındalar. Dekoder kullansan faydası yok. O derece yani!
Çünkü aralarında kuşak çatışmasından öte nesil ve asır çatışması var.
Eskiden olsa 68-78 hadi 88 der, bir açıklama yapardık.
Ama bugünün çocukları bilgi toplumunda, internetin içine doğuyor adeta. Ve ister hormonlu deyin ister başka bir şey… Çok çabuk büyüyorlar. Ve dünya çok hızlı dönüyor artık bizim için. Siyaset kurumuna tavsiyem şu… Anlamaya çalışsınlar. Bundan sonra gençlerin şifresini çözemeyen siyasi hareket ayakta duramaz çünkü.
Gençlerin şifresinden kastım, gençlik kollarındaki beklentilerinin esiri olmuş/edilmiş çocuklar değil elbet. Gerçeği arayan, soran/sorgulayanlardan söz ediyorum.
*
Ve herkes şu soruyu soruyor bugün… Bu isyan ne zaman, nerede duracak? Ve meydanlardaki görüntünün siyasete tahvili mümkün mü? Mümkünse bu isyanı oy hanesine yazdırmaya hangi parti daha yakın? Üzülerek söylüyorum. Mevcut partilerin hiçbiri bugünkü halleriyle bu isyandan oy devşiremez.
Mesajı aldık dese de iktidar partisinin işi kolay değil artık.
Ama iktidar partisini rahatlatan muhalefetin etkisizliği… Oylar 2,5 parti arasına sıkıştığında, ‘siyasal-ekonomik istikrar’ vaadi yine öne çıkar mı?
Düne kadar tablo böyleyken bugün artık siyasetteki kartların yeniden karıldığını görüyoruz.
Bana göre kartların karılması da yetmeyecek.
Desteklerin hatta oyunun değişmesi gerekecek. Yeni bir parti… Bugün yarın kurulsa…
İktidara gelme, meydanları devşirme olasılığı çok daha yüksektir.
Kim kuracak, nasıl olacak? Aldığım bilgilere göre bu soruya yanıt arayanlar var şu anda. Hazırlıklar başladı. Ete kemiğe bürünmesi çok sürmez.
Merak etmeyin ihtiyar heyeti sayılmaz harekete geçenler… Gençleri anlamaya daha yakın bir kuşağın temsilcileri…
Peki, bu süreç AK Parti’ye, CHP’ye ve de MHP’ye nasıl yansıyacak?
Muhafazakâr kesimin yavaş yavaş dışa vurduğu bir şey var.
Tayyipsiz bir AK Parti… Danışmanı ‘100 yılda bir gelir, yedirmeyiz’ dese de ‘Erdoğan’ı meydanlara teslim etmeye dönük’ bir B planı, kapalı kapılar ardında konuşulmaya başlandı bile. Dahası korku duvarlarını aşan/yıkan sadece meydanları dolduranlar değildi.

Muhafazakâr kesim de öve öve bitiremedikleri karizmatik liderlerinin peşpeşe büyük hatalar yaptığını anlamaya, kabul etmeye başladı.
Köşe yazarları, cemaatler Erdoğan’ın da mesajı alması gerektiğini söylüyor artık.
Milletine hakaret eden, çapulcu, alkolik diyebilen ‘evdeki yüzde 50’ ayrımıyla açıkça  çatışma zemini hazırlayan Başbakan, bir an önce kendine gelse iyi olacak.  Özürsüz geçen her dakika kendisi için kayıp… 
Cumhurbaşkanı Gül, beş adım birden öne çıktı.
Yaptığı açıklamalar, süreci normalleştirme girişimi takdir ediliyor. Zaman zaman sivri dili nedeniyle istenmeyenler listesine giren Arınç bile Erdoğan’dan daha sevimli geliyor insanlara. Haberlerin altına yapılan okur yorumlarından görüyor, anlıyoruz.
Ve Erdoğan özürsüz geçen her dakikada toplumun/halkın gözünde eriyor. 'Evde zor tutuyoruz’ dediği yüzde 50’nin de yarısı şimdiden gitti. Diğer yarısı ‘dirense de’ direnişin nedeni paylaşım ve beklenti.
Muhafazakârlar ya da AK Parti tabanı, direnişe ne kadar dayanır, meydanların hedefindeki Erdoğan’ı teslim eder mi/etmez mi izleyip göreceğiz.
Ama Erdoğan’ın en azından köşk yolu her geçen gün biraz daha kapanıyor. Çünkü kendisini yüzde 50’nin başbakanı olarak tanımlayan biri yüzde 51’i görmek zorunda olduğu seçimden başarıyla çıkması zor. Çıksa da artık 'öteki yüzde 50'nin' cumhurbaşkanı olma şansı yok. Tabi ki mesajı alır, özür diler ve beyaz bir sayfa açarsa bilemem.

Diğerlerine gelince... Bahçeli’nin Gezi politikasının yanlış olduğu kanısındayım. Yüce Türk Milleti’nin gençleri, köşe başlarında ‘sivil ve sopalı’ insanlarca dövülürken, tonlarca gaza boğulurken, genci yaşlısı acımasızca coplanırken ‘polisi korumak’ bence olmadı. 
Tabi ki marjinal gruplara karşı polisimizi de koruyacağız. Ama orantısız güç, şiddet kullananları değil… Onları emir aldıkları amirleri, müdürleri, valileri, başbakanları korusun. Bahçeli değil. Diyorlar ki CHP sürecin kontrolünü eline alsın!
Bu da mümkün değil. Çünkü Kılıçdaroğlu, meydanların arkasından yürüyor. Belki kendince doğrusunu yapıyor olabilir. Önünden yürüse CHP’nin isyanı olarak kayda geçecek ve şimdiye çoktan söndürülecekti meydanlardaki isyan ateşi muhtemelen.  
Ve önceki yazılarımda da altını çizdim. Gezi isyanı sadece iktidara karşı değil muhalefete de büyük bir mesaj var o isyanın altında. Muhalefet yapamayan muhalefete… 
Halk muhalefet görevini siyasi partilerden geri almış ve nasıl yapılacağını bizzat göstermiştir. Gayet net olan mesaj budur.
DEVAM EDECEK…