GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
8 Eylül 2011 Perşembe

Onların arkasında ABD varsa bizim arkamızda da Allah var!

İsrail politikası Başbakan Erdoğan’ın ülke içinde ve dışındaki desteğini arttırıyor. ABD’nin şımarık çocuğu (kimilerine göre küstah babası) İsrail’e karşı duruş Arap Baharı yaşayan ülkeleri de kendine getiren bir tablo oluşturuyor bence. Ancak Erdoğan’ın son süreçte hem Somali hem de Gazze konusunda takındığı tavır pek çok açıdan alkışlanmaya değer buluyorum. (Nihat Doğan ve Ajda Pekkan gibi ‘gereksizleri’ Somali’ye götürmek dışında) Yıllarca Afrika’yı sömüren ve arkalarında bıraktıkları siyasal istikrarsızlıkla bölge halklarına ölüm/zulüm getiren ‘çağdaş’ Batı’ya insanlık dersi niteliğindeki Somali-Kenya kampanyasından sonra İsrail’e yönelik sert yaptırımlar uygulama kararı alan Erdoğan’ı şahsen kutluyorum. Kim ne der ve ne düşünürse düşünsün. Muhalefetin dediği gibi ‘sahte’ bile olsa bu çıkışlar son 200 yıldır ‘eziklik’ psikolojisiyle yaşayan Türk milleti için bir nevi diriliş umudu olmuştur. (En azından benim için)  
Amerika’nın dünya jandarmalığına soyunup, demokrasi vaadi altında İslam dünyasını kana bulayan ‘enerji-petrol’ endeksli Ortadoğu politikasına karşı Türkiye’nin ‘diş göstermesi’ bile ezik ruhumuza iyi gelmiştir. Ve kritik süreç yaşadığımız bu günlerde izlenen dış politika ‘iç politika malzemesi’ yapılamayacak kadar önemli ve de millidir.
*
Biliyorsunuz Başbakan Erdoğan hafta sonu İzmir’deydi. Bir dostunun Urla’daki çiftliğine gelen Erdoğan’ın ikili görüşmelerinden sızanlar oldukça ilginç. İsrail’e karşı diş gösteren Başbakan Erdoğan’ı Suudi Arabistan Kralı Abdullah arar.
Ve Erdoğan’a İsrail’in arkasında ABD’nin olduğunu hatırlatıp, adımlarına dikkat etmesini tavsiye eder. Ama aldığı yanıt karşısında susmaktan başka çaresi kalmaz Kral Abdullah bin Abdulaziz El Suud’un…  
Başbakan Erdoğan’ın Kral’a yanıtı adeta Osmanlı’nın kudretli padişahlarını anımsatmaktadır.
‘Onların arkasında ABD varsa bizim arkamızda da Allah var’
Dolaylı yoldan edindiğim bu bilginin doğru olma ihtimali yüksek.
Diyeceksiniz ki Allah’a emanet bir dış politikamız var.
Böyle düşünenler elbette olacaktır. Bu düşünceyi/yaklaşımı eleştirmeniz de mümkün.
Ama bu duruş (eğer doğruysa) benim için daha önce pek çok konuda eleştirdiğim Erdoğan’ı ayakta alkışlama nedenidir. Allah inancı bilinen hatta çoğu zaman inancını siyasete alet etmekle suçlanan Erdoğan’ın kararlılığı bu sözlerinden anlaşılıyor.
Çünkü yolunu çizerken arkasına mukaddesatını alan, kellesini koltuğunda taşıyan bir liderin başarmaması için hiçbir neden görmüyorum.
İsrail gibi küçük ama büyük sorunların mimarı olan misyon devletine karşı duruş sergilemek her babayiğidin harcı da değildir.
Hele hele de arkasında ABD gibi dünya jandarması varken.
Bırakın yaptırım kararı almayı, söz söylemek bile cesaret ister.
Çünkü Türk milleti tarihinin hiçbir evresinde masa başında/kâğıt üzerinde, diplomatik oyunlarla kazanmadı.
Başta İngilizler olmak üzere sömürgeci Batı’nın gittiği yoldan gitmedi. Bilakis bileğinin/yüreğinin gücüyle kazandı ya da kaybetti.
O bakımdan Başbakan’ı diplomatik yollardan çözüm bulmaya, denge siyasetiyle günü kurtarmaya (eyyamcılık yapmaya) davet edenlere katılmıyorum.
Türkiye’nin artık masaya yumruğunu vurma vakti gelmiştir. Türkiye masaya yumruğunu vurmaz ya da vuramazsa Araplardan sonra sıranın kendine geleceği görünen köy gibi ortadayken, kararlı dış politikaya sekte vuran açıklamalar abesle iştigalden başka bir şey değildir.  
Şimdi soruyorum…
Bölücü Kürt hareketini yıllarca destekleyen, besleyen ve silahlandıranların Kaddafi’ye oynadığı oyunun benzerini Türkiye’ye oynamayacağını kim garanti edebilir?
Eli silahlı muhaliflerin (Bölücü Kürtler başta olmak üzere) Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiğini, Nato uçaklarının havadan/karadan bombardımanla ‘sözde muhaliflerin yolunu açtığını düşünmek sanırım gelinen noktada hayalcilik olmaz.
Siz hiç kamyonetin sırtına yüklenmiş ağır silahlarla kentleri teker teker düşüren bir muhalefet gördünüz mü?
Kaddafi’yi sevmesem onaylamasam da silahlandırılmış bir muhalefetle, kardeşkanı dökülerek yıkılmasını da o kadar onaylamadım. Libya’daki gösteri aslında sadece Kaddafiye’ye karşı değildi. Adım adım canlı yayınlanan bu gösteri aslında dünyanın pek çok ülkesinin halklarına ve yöneticilerine de açık bir uyarı niteliğindeydi. Bugün onlara, yarın size uyarısı…
Tam da bu noktada Başbakan Erdoğan’ın yaptığı ya da yapmaya çalıştığını sorunun/hastalığın merkezine yönelik bir cerrahi operasyon olarak görüyorum.
Ve Erdoğan’ın bu tavrı ‘Ortadoğu’nun kaderine de etki edecektir’ diye düşünüyorum. Arap baharıyla diktatörlerini deviren halklar can düşmanları İsrail’e karşı cesaret kazanacak kendisine tanınan topraklarla yetinmeyip Büyük İsrail’i tasarımlamak için her koldan çalışan İsrail’i en azından kendi sınırlarına çekecektir.
Meseleye bu açıdan bakanlar için Erdoğan bir kahraman.
Sadece Türkiye’de değil bütün Ortadoğu’da…
Şu anda hemen yarın seçim olsa yüzde 70’in altına düşmez, düşmeyecektir.
Ağır bir yenilgi almalarına karşın istifa etme erdeminde bile bulunmayan muhalefeti ise kimse kale almamaktadır. Ya da alanların oranı yüzde 20-25’i geçmemektedir.
*
Diyeceksiniz ki Yurtta Barış Dünya’da Barış ilkesine ne oldu?
Mustafa Kemal’in bu sözleri 100 yıl öncesinin Türkiye’si ve de Dünya’sı için geçerliydi. Eğer bugün idarenin başında Mustafa Kemal olsaydı, Erdoğan’ın takındığı tavrın bir benzerini takınırdı bence. Belki de çoktan dalmıştı İsrail’e…
Ezilen halkların yanında olurdu en azından Mustafa Kemal. Zaten O yaşasaydı Türkiye şimdiye kadar çoktan ‘tam bağımsız’ bir devlet olmuştu. ABD mandasından AB yardakçılığından kurtulmuştuk çoktan. Dolayısıyla da bölgenin doğal kontrolü bizde olurdu.
ABD’nin şımarık evladı İsrail uluslar arası sularda vatandaşlarımızı katledemez, Gazze’ye insanlık dışı bir abluka uygulayamazdı.
ABD ise binlerce kilometre öteden gelip Irak’ı işgal edemez, milyonlarca masum sivile işkence edip, petrol siyaseti yapamazdı.
Dün askerlerimizin başına çuval geçirilirken, Irak’ta masum sivillerin kanı akarken ‘sustuğu için’ yerden yere vurduğumuz Erdoğan’ı bugünkü tavrından dolayı alkışlamaksa tarihi bir sorumluluğun gereğidir artık.
Türkiye bana göre ‘tam bağımsızlık’ mücadelesi vermekte ve de tarihi sorumluluğu bulunan topraklarda söz sahibi olmak, ezilenlerin haklarını korumak istemektedir.
Gerisi de benim için teferruattır.