GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kocaoğlu’yla iftardan sahura!

İzmir Büyükşehir’le iftardaydık dün.
Gönül Soyoğul ile birlikte oldukça uzun sayılabilecek koyu bir sohbetin tarafıydık.
Neler konuşmadık ki!
Büyük bölümü yazılmayacak hatta o masada kalacak içerikte derin bir sohbet.
*
İlçe belediye başkanlarıyla yaşadığı sürtüşme, genel merkezle arasındaki mesafe, önümüzdeki sürece ilişkin her türlü hedef…
Aday olacak mı mesela?
İlçe belediye başkanlarıyla arasındaki mesele ne olacak?
Bürokratlarından memnun mu?
Kente yönelik bundan sonra hangi adımları atacak?
Siyaseten nerede/nasıl duracak?
Derin sohbetin önemli bölümü dinlemekle geçti bizim için.
Çünkü Başkan Kocaoğlu oldukça dolmuş hatta taşmıştı.
Zaman zaman özel hayatından konularla örtüşen örnekler, Erbaa’dan Bornova’ya hayat yolculuğundaki duruşunu anlatmaya dönük çaba…
Kocaoğlu’nun duruşundan, karakterinden masadaki hiç kimsenin sorunu/kuşkusu yoktu gerçi. Ama o yine de ‘yoğurt yiyişinin’ altını sık sık çizmeyi ihmal etmedi.
Kente ilişkin birkaç müjdeli haber de verdi; önümüzdeki sürece yönelik proje bombardımanından detaylar da aktardı.
İnönü Caddesi’nin yeni yapılan ‘evladiyelik’ granit kaldırımlarını bile konuştuk.
*
Tarafıma yönelik eleştirilerle başlayan sohbetin devamında başkanlar krizine ilişkin soru geliyordu.
‘Fıstık gibiyiz’ dedi Başkan. Nasıl yani ‘Çifte kavrulmuş mu, Antep mi, yer fıstığı mı?’ kabilinden espriyle süren sohbetin bu bölümünü yüzeysel yanıtlarla geçiştirmeye çalışsa da sorunun görünen yüzünden çok görünmeyen tarafıyla ilgilendiği belliydi.
İsyanın arkasında kim ya da kimler var? İsyanın parçası olanların bireysel talepleri ne?
Sohbetin bu bölümlerinden benim çıkardığım sonucu, daha sonra kaleme alacağım.
Ama şurası kesin ki Kocaoğlu bu süreci yumuşak geçişle atlatıp, Büyükşehir ve ilçe belediyeler arasındaki yetki sorunu/karmaşasını ortadan kaldırmaya dönük yasal düzenleme girişiminden sonra çözümden yana adımlar atacak. 
Ve sohbetin devam eden bölümlerinde onun ağzından dökülmese de benim anladığım CHP Genel Merkezi’yle arasındaki mesafenin hiç kapanmadığıydı.
En yakın göründüğü/durduğu dönemlerde bile…
Milletvekili listelerinin teşekkülünden, il örgütüne yönelik tasarruflara kadar genel merkezle düştüğü pek çok açmaz vardı sanki.
Son iki yılında siyasete özellikle de parti içi siyasete ağırlık verdiği gerçeğini hatırlatıp bundan sonraki tavrını sorduğumda ise gayet rahat ve de netti.
‘Taraf olmayacağım’ dedi.
Kendi ilçesi Bornova’daki gibi ‘adam/şalgam’ sürecine girmeyeceğini, kongrelerde alenen bir tarafı tutmayacağını anlattı ve son iki yılda aldığı açık siyasi tavrın altında da ‘özel’ nedenlerin yattığını savundu.
Mesela Bornova kongresinde kendi ilçesinde kendisini siyaseten boğma planını bozmuştu. Yeni CHP sürecinde de ‘yaşanması gereken değişime’ destek olma sorumluluğunu yerine getirmişti. Kurultay’da divan başkanı olmayı seçmemiş, o günkü şartlarda tercih edilen olmuştu.
*
Particilik yapsa da ‘partizanlık’ yapmıyor, iş/ihale gibi konularda adalet duygusunu zedelemiyordu. Bu açıdan hala ‘rozetsiz’ başkandı.
‘Baykal döneminde sahne doluydu. Bize ihtiyaç yoktu. Bu dönem ihtiyaç hasıl oldu. Sorumluluğumuzu yerine getirdik’ diyen Kocaoğlu’na seçimden hemen önce bir milletvekiliyle yaşadığı kavgayı hatırlatıp sonrasında olanları sorduğumuzda ise;
‘Bergama’da otobüse ben binmedim, Susam’la yaşadığımız şey yılların birikiminin patlak vermesiydi’ diye yanıt aldık.
Ama tüm bu siyasi süreci konuşurken benim açımdan en dikkat çekici olan, Kocaoğlu’nun partisi için duyduğu derin endişeydi. Pek çok partilinin aksine ‘Ne olacak CHP’nin hali’ sorusunu sorarken özeleştiri yapması ve bu sorunun yanıtını ararken bireysel taleplerinden sıyrılmaya çalışması da olumlu bir adımdı benim için.
‘İzmir’in zemini kayıyor, AKP kapıyı araladı. Proje yağmuru başlattılar. Yerel yönetimler ve CHP kavga ediyor. Kentteki algı ‘İzmir’de hiçbir şeyin değişmediği yönünde’ Siz ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız?” türünden endişeli modern tabanlı tespitleri dikkatle dinleyen Kocaoğlu, ‘Güzel şeyler olacak, göreceksiniz’ diyerek giriyor söze…
‘Göreceksiniz 2014’te İzmir’de CHP yüzde 60’la kazanacak. En riskli ilçelerde bile bu tablo değişmeyecek’ diye de devam ediyor. Hatta bir önceki dönemiyle bu dönemi karşılaştırıp manzaranın aşağı yukarı aynı olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyor.
‘Ama Sayın Başkan zemin de zaman da farklı’ şeklindeki araya girme girişimimi savuşturarak, “Her şey aynı benim açımdan. Önceki seçime 2,5 yıl kala durum her açıdan neyse şimdi de o. Ama toparlayacağız. Kısa süre içinde hareke geçeceğiz’ diye devam ediyor.
CHP’de yaşanan sorunların yakın zamanda köklü bir çözüme kavuşacağını, açıkladıkları 8 fiziki projenin yanı sıra kentin algısını tepeden tırnağa değiştirecek maddi bedeli 1 katrilyon lira olan projeler demetini de 30 Kasım’da açıklayacaklarını söyleyerek endişeli modern tabanlı soruların muhataplarının gönüllerine su serpmeye çalıştı.
*
Sohbetin bu bölümünden benim anladığım Başkan Kocaoğlu’nun yaşadığı sürecin bilincinde olduğuydu. İzmir’deki algı değişikliğinin farkında ama İzmirliden emin… Dahası hayata geçireceği projelerin yanı sıra 2,5 yıllık bir süreci her açıdan doğru yöneterek, İzmir halkının tercihine yine mazhar olacağından emin. Çünkü İzmir'i halkıyla, sokağıyla, köyüyle, gecekondusunu ezbere bildiğinden emin...
Tabi ki bu sonuca ulaşmak için bazı özel şartları da var Kocaoğlu’nun…  
Bize de hemen ‘aday olmayı düşünmüyorum’ anlamına gelen grup konuşmasını hatırlatmak kalıyor. O ise gayet rahat, konuşmanın içeriğinden çok gruptaki tele kulağı merak ediyor. ‘Yaptığım konuşma ben daha gruptan çıkmadan internet gazetelerine manşet oldu. Ya kaydedip dinlettiler ya da canlı bağlantı yaptılar. Böyle şey olur mu kardeşim’ diye isyanını dile getiriyor haklı olarak…
Konuşmaya gelince…
Bunun ‘Kesinlikle aday değilim’den çok ‘düşünmüyorum’ anlamına geldiği, koltuk hırsı/arzunu taşımadığı, doğru konjonktür oluşursa seve seve yerini başka bir partiliye devretmeye hazır olduğu anlamına geldiğini savunuyor.
Ama ‘aday değilim’ anlamına hiç gelmediğini ısrarla vurguluyor.
6-7 saatlik sohbetin her satırına yansıyansa, Başkan Kocaoğlu’nun İzmir’i kaybeden ya da kaybettiren olmamak için canhıraş bir mücadelenin tarafı olmaya hazırlandığıydı.
Canını dişine takıp, her türlü siyasi hamleyle, müfettiş/soruşturma baskısıyla boğuşma hatta F Tipi’ne atılma pahasına vereceği bu mücadelede de İzmir halkını yanında görmek istiyor.
‘Aday ben olurum ya da ‘doğru düşünceyi savunan’ başka biri, fark etmez. Ama 29 Mart’a kadar ‘başkan benim, bürokrasimde de en küçük bir kayma olmaz, olmayacak da. Büyük işler yapacağız. İzmir’in körfezini kurtaracak, alt-üst yapısını değiştirmeye devam ederek, ulaşımdan sosyal belediyeciliğe kadar hemşerilerimizin yaşamını kolaylaştıran bir yerel yönetim modeli uygulayacağız’ sözleriyle…
 
Not: 7 saatlik sohbeti bir güne sıkıştıracağımı düşünmediniz umarım. Bence Gönül Soyoğul’un yazılarına da bir göz atın bugünlerde.