GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
30 Temmuz 2022 Cumartesi

Kasırga

Türk siyaseti büyük bir dönüşüm ve değişime pupa yelken ilerliyor. Bunu ne tam biz, ne de ipin ucunda cambazlık yapanlar tam anlamıyla kavrayabiliyor.

Ekonomik krizin girdabında milyonları çok sert bir kış bekliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise düzlüğe çıkış için Mart-Nisan 2023’ü işaret ediyor. Riski azaltan bir ekonomi politika ise kısa vadede görünmüyor. Eğer ki hedef tutarsa koca 10 ay için şimdilik kendimizle baş başayız.

Koca bir 10 ay…

Kitlesel mutsuzluğun, geleceğe dair çıkışsızlığın, gündelik gaddarlığın içerisinde rekabete koşullanmış insani olmayan temasların içerisinde bir yaşam formu tutturmaya çalışan yığınların kendi yolunu açacağı, politikleşeceği bir dönemin hazırlığı…

Bu haftanın Çarşı Karışık’ında bir kenara not etmek adına Türkiye’yi bekleyen olası bir döviz, sağlık, işsizlik ve enflasyon şokunu ele aldık. İktidarı ve muhalefeti ile çözüm sunamayan ve siyasetin krizinin de ele alındığı köşede kentimizin takımı Göztepe’yi bekleyen büyük krizi de unutmadık.

EN UZUN KIŞ…
Son günlerde özellikle ekonomi camiasında yüksek sesle ekonomik kriz dillendiriliyor. Krizin döviz sıkıntısı ve devülasyon ile birlikte geleceğinden endişe edildiği belirtiliyor. İktidar ise dış mihraklar, enerji ve petrol fiyatlarındaki artış, bazı ülkelerde artan enflasyon ile karşılaştırma yapılarak konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Sorunlar ağırlaşıyor ve ekonomi-politika konusunda riski düşüren bir reçete henüz sunulamıyor. Merkez Bankası’nın rezervlerinin eridiği ve 40-50 milyar dolar gibi bir meblağının arandığı konusunda güçlü bilgiler haber servislerine sızıyor.

Geçtiğimiz aylarda Körfez ülkeleri ile yapılan görüşmelerde istenilen sonu elde edilemediği görülüyor. Para tükendiği noktada ise kurdaki yükseliş kuvvetli bir olasılık hale gelir. Dış borcun ödenemez hale gelmesi ile hükümetin sıkı tedbirleri başlar. Gelebilecek en başat tedbir ise bir dönem kısmi olarak uygulanan döviz kısıtlaması… Döviz kısıtlaması başta iş dünyasını ve vatandaşı olumsuz etkiler. Para alınacak tek yer ise IMF… Eğer ki sıcak para kaynağı bulunamaz ise hükümet acı ilacı içip ya IMF’in kapısına gidecek ya da tabiri caizse havlu atılacak.

Kurdaki artış ise birçok kalemde zammı beraberinde getirecektir. Dolar kurunun 24 TL’yi göreceği bile konuşuluyor. Döviz kurundaki artış enflasyonu da etkiler. Ne petrol ne de enerji noktasında yaşanacak düşüşün enflasyonu tek başına toparlaması ise güç… Krizin vatandaşın cebine yansıması ise katmerli olacaktır. Şimdilik karpuz ekmekle öğünü geçiştirirken kış aylarında bu kadar şanslı olmayabiliriz.

Bunun dışında göz ardı bir diğer konu da koronavirüs salgını… Turizme zeval verdirmeme adına haftalık vaka sayısının 30 bine yükselmesine yol açıldığı günümüzde sonbahar aylarında oluşacak yaygınlık -ki bir dönem günlük vaka sayısı 200 bini aşmıştı- hayatı olumsuz etkileyecektir. Söylenen tek öneri ise şimdilik aşı… Onun dışında maske kullanımı toplu taşıma ve kapalı alanlarda hala serbest…

Yaşanacak diğer olumsuz gelişme ise işsizlik... Maliyetlerdeki artışın etkileri sebebiyle birçok firma personel azaltma yoluna gidecektir. Turizmin el freni çektiği, koronavirüsün yaygınlaştığı, enflasyonun köpürdüğü ortamda işsizlikte artacaktır.

Dün ağabeyimiz Muhittin Akbel’in gündeme taşıdığı “barınma” konusu bu yıl emlak sektöründe yaşanan dalgalanma sebebiyle daha da şiddetlenebilir. Geçtiğimiz yıl “Barınamayanlar” eylemi düzenleyen öğrencilerin protestolarında artışın yaşanma olasılığı yüksek… Savaş sebebiyle ortaya çıkan enerji krizinin faturalara yansıması ağır olacaktır.

Umarız bunlar yaşanmaz ve önlemler hızla alınır. Bu tablo önümüzdeki 10 ayın nasıl geçeceğine dair kimi  taşıyor. Olur da 40-50 milyar dolar bulursak en azından bir süre kriz ötelenebilir. Ama bir süre… Ortada bir reçete ise şu an için yok. Eğer bir reçete bulunmaz ise Türkiye eşi benzerini görmemiş bir krizin içine sürüklenebilir. Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu’nun kış ayları için yaptığı “sosyal patlama” uyarısı ise boşa değil.

HAZIRLIK
Siyasi alan ise yavaş yavaş kızışıyor. Muhalefetin yaşanan kriz sebebiyle ekonomi temelli bir siyasal çalışma yürütmesi ise olağan… Fakat 6’lı masada tabiri caizse “yırtıcı” bir muhalefet performansı henüz yok… Kılıçdaroğlu’nun twitter üzerinden gündeme getirdiği EYT, kredi borçları, 3600 ek gösterge, asgari ücrete zam, TRT payının elektrik faturalarından kalkması gibi milyonlarca insanın hayatının etkileyen konularda gösterdiği direncin dışında henüz muhalefetin diğer yelpazesinde yer alan partiler istenilen eforu sahaya yansıtamıyor.

Kamuoyu araştırma anketlerinde muhalefete olan güvensizliğin yüksek olması ise oldukça sorgulanması gereken bir konu… Erdoğan’ın muhalefeti etkisizleştirme dışında çok hamlesinin olmadığı bir ortamda muhalefetin Erdoğan’ın istediği tartışma zeminine doğru iteklendiği görülüyor. Zevksiz bir üçüncü lig maçı gibi… Top sürekli defanstan şişiriliyor. Rakip oyuncu da aynı şekilde topu karşı tarafa şişiriyor. Gerisi ise bol faullü bir maç… Seçmene 3. Lig maçı vasatlığında bir oyun sergilendiği ortamda seçmenin kararsız kalması kadar da doğal bir şey yok.

Bu durum muhalefet takımında aksamaların olduğunu ve kış aylarına yaklaşıldığında aksamanın kapatılamaması durumunda bunun Erdoğan’a yarayabileceğini de bir kenara not etmek gerekir. Muhalefetin umut veremediği, 3. Lig seviyesinde bir futbol takımı edasında topun çevrildiği bir ortamda kırgın seçmen kitlesi Erdoğan’a pekala yüzünü dönebilir. Bunun hala bir olasılık olduğunu unutmamak gerekir. Bu kasırgada pekala muhalefet de zarar görebilir.

GÖZTEPE’NİN KRİZİ
Olaylı Fethiyespor maçında kafası, gözü dağılmış bir taraftardan çıkan ve artık klişeleşen bir sözcük var: Göztepe bu her şeyi yaşayacaksın.

Maçların başlamasına 16 gün kaldı. Başkan belli değil, devir süreci gerçekleşmemiş, devir şartları kamuoyuna sunulmamış, transferler tatsız, tuzsuz, kombinelerin esamesi okunmuyor.

Son 6 aydır acı çeken Göztepe taraftarını çileli bir sezon daha bekliyor. Şampiyonluk iddiası ile kurulan takımların küme düşme örneğinin çok yaşandığı 1. Lig’de henüz tam oturmamış bir takımla sezona başlanacak olması taraftarın sabrını zorluyor. Taraftar ile arasında sorun olduğu biline biline kaleci İrfan Can’ın tesislerde antrenmana çıkması tribünlerden homurdanmalar meydana gelmesine neden oluyor.

Özet yaparsak;

-Devir süreci takımda pozitif bir atmosfer yaratmamıştır. Bu gidişle de hayal kırıklığı yaratacak. Yoksa bu devir olayı bir hikayeden mi ibaret? Asıl patron Sırp milyarder Dragan Solak’ın kulüple ilgili ne kurumsal ne bireysel bir mesajı neden yok?

-Yeni gelen ekip maliyeti düşük, tecrübesiz futbolcuları alarak kumar oynamaktadır.

-Scout ekibinin kim olduğu hala tam net değilken bu transferler hangi akla hizmetle yapılmaktadır. Transferlerde Mehmet Sepil’in etkisi var mıdır yok mudur?

-Bu sezonun hedefi nedir? Şampiyonluk mu, ligde kalmak mı?

-Danimarkalı Rasmusen’in sistemi daha çok geleceğe yönelik olduğu görülüyor. Alınan oyuncuların neredeyse tamamı bonservissiz… Belki Rasmusen bu oyuncuların kendilerini kanıtlamaları için bir yol açmak istiyor olabilir. Ama nasıl bir taraftar kitlesi ile karşılaştığını bence bilmiyor. Tribün baskısı sebebiyle kaç teknik direktörün istifa ettiğini, kaç oyuncunun kızağa çekilmek zorunda kaldığını neo-başkana birilerinin anlatması gerekiyor.

-Takım istenilen düzeyde oynamaz ve puan toplayamazsa zaten çileden çıkmış taraftarın okları Rasmusen'e döner. İsyan Marşı başlar ve Rasmusen soluğu Danimarka’da almak zorunda kalabilir.