GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
4 Haziran 2022 Cumartesi

Distopya… Bunalım… H2S…

Salgın hastalık, ekonomik bunalım, toplumsal çürüme ve şehri saran H2S kokusu…

Başka bir ülkeden birisi gelse, uzun süre yaşasa ve bizi tanısa burası çirkin bir ülke der. Buna eminim.

Bu çirkinliğin sorumlusu kim? Neden çirkiniz?

İmam-cemaat ilişkisi işte…

Maalesef “devlet baba”mız bir hata etti ve doğanın yeşilini değil, doların yeşilini sevince dengemiz bozuldu. Çirkin olduk.

BabaZula’nın 4 kelimelik şarkısındaki gibi babamız bizi sevmedi, çirkiniz. Umarım bir gün hatasından döner, biz de düzelmeye, iyileşmeye başlarız.

Ekonomik kriz ve siyasetin girdiği rota, distopya filmi gibi bir günü bize yaşatan 31 Mayıs ve koku konusu haftanın Çarşı Karışık’ında sizlerle…

***   

31 Mayıs 2022 günü enteresan bir gün olarak tarihe geçti. Yaşadıklarımız distopya filmi gibiydi.

Aynı gün içerisinde Bebek Sahili’nde cinsel ilişkiye girenleri gösteren bir video ortalığa saçılırken turistlerin uğrak mekanlarından olan Galata Kulesi’nin önünde bir kişi kendisini ateşe verdi ve hayatını kaybetti. Yine aynı gün İzmir-Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde bulunan bir kafede oturan kişi dakikalarca kalp krizi geçirmesine rağmen kimse müdahale etmeyince vatandaş hayata gözlerini yumdu.

Bir insan kendisini yakıyor. Bu esnada birileri gelip selfie çekiyor, sosyal medyada prim peşinde koşuyor. Bir tanesi de olay yerine 5-10 metre yakın bir yerde masaya oturmuş portakal suyu içerek video çekiyor, bir tanesi de yanında 6-7 yaşlarında çocuğu ile birlikte maç izler gibi olayı izliyor. Çocuğa “bakma evladım” bile demiyor.

Sahilde ulu orta cinsel ilişkiye giriliyor. Bazıları yanından geçip izlerken motosikletli bir kişi de kenarda durup olanı biteni dikizliyor. Erkeğin 19 suç kaydı var ve bunlardan bir tanesi çocuk istismarı… Çocuk istismarı dahil 19 sabıkası olan adamın elini kolunu sallayarak dolaşması sağlanırsa bu tarz olaylar da pek ala yaşanır tabi.

Kafeye gidiyorsunuz ve kendinizi kötü hissediyorsunuz ve bir anda kalp krizi geçiriyorsunuz. Karşı masadaki iki kişi önce bakıyor ve sohbetlerine devam ediyor. Sonrasında ise hesabı ödeyip çıkıyor. Garsonlar ise siz kriz geçirirken ara ara size baksa da işlerine devam ediyorlar ve siz dakikalarca can çekişe çekişe ölüyorsunuz.

Memleketten ahlaki, siyasi, demografik, ekonomik bir deprem var ve biz 9 şiddetinde sallanıyoruz. Kabus görmek için uyumaya gerek yok açıkçası…

Üç olayda da toplumsal çürümenin ve yabancılaşmanın geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Bir şeyi bilmiyorsundur, okur, sorar öğrenirsin. Adam yoktur, yetiştirirsin. Para yoktur, kazanırsın. Hep bir çare bulunur. Ama insan bozuldu mu çaresi yoktur.

Farkında mıyız bilmiyorum ama birbirimizi sevmiyoruz. Saygı gene hiç duymuyoruz. İnsani değerleri değil gündelik çıkarları dert ediniyoruz. Ve bunu yaparken de ülkeden de şikayet etmeyi unutmuyoruz.

Peki kendimize dönüp bir bakıyor muyuz?

Karl Marx’ın deyimiyle metalar dünyası büyürken insanın dünyası küçülüyor. Metamızı yani cep telefonumuzu, bilgisayarımızı, otomobilimizi vs. ne varsa her şeyi insan ilişkilerinin üzerinde tutup onların esiri olmayı da bir halt sanıyoruz. Hayal gücü zayıflıyor, her şey gündelik ve anlık yaşanır hale geliyor ve tüketiliyor. Ve tüm bunlar yaşanırken “kalabalık içindeki yalnız insan” tek dostu olan anti-depresan ilacı ile yaşamına devam ediyor.

Kısacası insan değişmezse ve bozulursa dünya da değişmez ve bozulur. Ve ufukta bir değişim zor görünüyor.

**

Ve ertesi gün…

1 Haziran’a zam yağmuru ile girdik. Önce akaryakıt ücretlerine ardından da elektrik ve doğalgaz ile İzmir’de ulaşıma yapılan zam artık can sıkıcı hale geldi.

Ekonomik göstergeler gün geçtikçe daha kötüye gidiyor. Hükümet enflasyonla mücadeleyi adeta bırakmış durumda. Yapılan zamlar sebebiyle kısa ve orta vadede bir ucuzlama olmayacağı, tersine ibrenin yukarıya döneceği görülüyor. Her şeye zam var ancak çalışan insanın emeğine, akıttığı alın terine, ürettiği hizmete zam yok. Vatandaş enflasyon canavarı altında inim inim inliyor.

AK Parti zaten ekonomi meselesini ciddiye almadığını Nureddin Nebati’yi bakan yapması ile göstermişti. Bakan Nebati’nin her konuşması ekonominin AK Parti tarafından ne kadar ciddiye alındığının da kanıtı gibi... TÜİK tarafından açıklanan yüzde 73’lük enflasyon oranı bile çoğu vatandaşa inandırıcı gelmiyor.

Ekonomik göstergeler sebebiyle muhalefetin Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğine dair umutları da artıyor. Son dönemde Cumhur İttifakı partileri AK Parti ve MHP’nin oyların erimeye başladığına dair kamuoyu araştırmaları yayınlanıyor.

AK Parti’nin seçimi kazanmasının iki şartı bulunuyor. Ya ekonomide hızlıca adımlar atıp bir rahatlama sağlanacak ya da muhalefeti kötü duruma düşürerek seçimi kendi lehine çevirmeye çalışacak. Ekonomide hızlı bir toparlanma ufukta pek görülmüyor. AK Parti’nin ikinci şıkkı yani muhalefeti zor durumda bırakma hamlelerini daha fazla göreceğiz. Gezi Parkı ve Canan Kaftancıoğlu davalarında alınan kararlar ile cumhurbaşkanlığı için ismi çokça geçen Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı YSK davasının uzatılması, HDP’nin kapatılması davası için verilecek kararlar yargı eliyle siyasete dizayn verileceği izlenimini arttırıyor.

Burada önemli olan konu muhalefetin seçim sürecini “olağanüstü” durumdan çıkaracak doğru adımlar atıp atamayacağı konusudur. Muhalefet, gündemi saptırmadan “olağan” biçimde ekonomide yaşanan olumsuzları ön plana çıkararak seçim sürecini işletebilirse istediğini elde edebilmesi çok da uzak görünmüyor. Erken seçim tartışmalarının da yürütüldüğü bir atmosferde muhalefetin temel görevi seçimi erkene seçmek değil seçimin olağan şartlar altında yapılmasını sağlamak olmalıdır.    

**

HAYATIMIZA GİREN H2S
Evinde balık besleyenler bilir. Eğer akvaruma filtre takmazsanız, suda bir döngü oluşturmazsanız akvaryum içerisinde nitrat patlaması meydana gelir. Canlılık ölür, akvaryumu yosun tutar ve pis bir koku başlar.

İzmir’in ahval-i şeraiti budur. Akvaryum olsa boşalt temizle geç, hatta çöpe at gitsin. Bu öyle bir şey de değil. Uzun süre maruz kaldığında insanın başını ağrıtan bir şeyden bahsediyoruz.

Körfeze dökülen derelerin betonlaştırılması sonucunda sular toprak ve bitkiler tarafından filtrelenmeden denize karışıyor. Filtre özelliği taşıyan toprak ve bitkinin derelerden sökülmesi ile zararlı bakteriler, toprağa gübre olacak atıklar ile akarsular için yararlı olabilecek sular da denize karışıyor.

Pislik denizde biriktikçe de deniz de kirlilik artıyor. Deniz marulları gibi istilacı türler ortaya çıktı ve şu an körfezi sarmış durumda… Ve bunlar çürüyerek kokuya neden oluyor. Türk Tabiatını Koruma Derneği bilim danışmanı Dr. Erol Kesici’ye göre çürüme sonucu ortaya çıkan koku hidrojen sülfür (H2S) kokusu. Yani koku lağım kokusu değil H2S kokusudur diyor Kesici.

Ve bu insan sağlığına oldukça zararlı.

Peki H2S'nin sağlığa etkileri neler?

"Akut maruz kalma belirtileri mide bulantısı, baş ağrısı, deliryum, dengesiz denge, titreme, kasılmalar ve cilt ve göz tahrişini içerir. Yüksek konsantrasyonlarda hidrojen sülfürün solunması son derece hızlı bilinç kaybı ve ölüme neden olabilir"

Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise sessizliğini koruyor. Soyer endişeli ve belli ki çare arıyor. Kısa vadede en azından yazı rahat geçirtecek bir çare bulunmazsa bu işten başı bayağı bir ağrıyacak. Soyer’in şu anlık tek şansının da kentte etkili bir muhalefetin olmamasıdır diyelim.