GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
23 Nisan 2022 Cumartesi

Bir avuç dolar!

Ekonomik kriz, mülteciler, terör operasyonları ve ülkenin ana muhalefet liderinin evinin elektriğinin kesilmesi…

Köşeye ismini veren ve bitecek gibi de durmayan Çarşı Karışık tanımının ruhuna uygun bir haftayı yine geride bıraktık.

Bu hafta iki ana başlık ön plana çıktı…

Birisi Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın yaptığı agresif ve ‘ayar veren’ siyasetinin yarattığı etki… Diğeri de TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile AK Trol arasında sosyal medyada yaşanan tartışmaydı.

**

ÖZDAĞ'IN HAKKINI VERMEK GEREK
İYİ Parti’den koparak yeni bir parti kuran Ümit Özdağ’ın son günlerde yaptığı çıkışlar siyasette dengeleri karıştırmaya yetti.

Özdağ’ın iki hafta önce yaptığı “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için adayımız Mansur Yavaş’tır” çıkışı kendisine siyasal alanın açılmasına yol açtı. Çünkü Mansur Yavaş ile birlikte Özdağ da anılmaya başlandı.

Özdağ, gerek muhalif gerekse de iktidara yakın medya organlarında kendisine çok rahat bir alan açtığı anda da Türkiye’nin hassas konularından olan mülteci konusu ülkenin gündemine resmen tek başına taşıdı.

Racon keser gibi…
Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan ve bir nevi halkla ilişkiler çalışması biçiminde Pakistanlıların Türk kadınlarının günlük yaşamlarını sürdürdüğü esnada çektiği videolar ile sınırdan yapılan rahat geçişleri gösteren videolar üzerinden hızla bir çalışma uyguladı ve ciddi bir destekçi ağı oluşturuldu. Öncesinde mültecilerin işlettiği dükkanlara adeta baskın yapar gibi giden Özdağ’ın son dönemde sosyal ağları oldukça agresif biçimde kullandığı görülüyor. Mülteci konusuna “insani düzeyde bakan” gazeteciler ile siyasetçileri de hedefi alan Özdağ, İzmir Barosu’nun geri gönderme merkezlerinde yaşandığı iddia edilen konuları gündeme getirmesine dahi tahammül edemediği görüldü.

Tam bir U dönüşü
Yaşanan gelişmeler ile birlikte iktidar ortağının aksine MHP Lideri Devlet Bahçeli mülteci konusunu “yeni bir istila” olarak değerlendirdi. Ardından İçişler Bakanlığı, Suriyelilerin bayramlaşma için ülkelerine gitmesini engelleyen karara imza attı. Mülteci konusunda geçtiğimiz aylarda “geri dönüş yok, bizimle yaşayacaklar” diyen Erdoğan da ciddi bir geri adım atarak mültecilerin “onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin sağlanacağı” ifadelerini kullandı.

Erdoğan bir yönüyle mülteci sorunu konusunda muhalefet ile de aynı eksene gelmiş oldu. Muhalefet, mülteci konusunun çözümü için Esad ile masaya oturularak bir yol haritası çizeceklerini uzun süredir dillendirmekteydi.

Unutmadan ekleyelim. Mülteciler konusunun aşırı biçimde gündeme getirilmesi bunun toplumsal alanlara yansıması ihtimalini arttırabilir. Mülteciler ile Türk toplumu arasında yaşanan gerilimler şimdiye dek “münferit” düzeyde kalırken olayın kaşındıkça boyutlanma ihtimali de maalesef artıyor.

Beğenirsiniz beğenmezsiniz ayrı bir konu. Siyaseten Özdağ’ın hakkını vermek gerekir. Erdoğan’ın bu pozisyona gelmesinde Özdağ’ın mülteci konusunu ülkenin en önemli konusu olarak gündeme taşımayı becermesidir. Özdağ tabiri caizse cini şişeden çıkardı ve gündeme resmen damgasını vurdu.

ORUÇ VE EMPATİ YETENEĞİNİN KAYBI
Henüz kongresini dahi yapmamış bir partinin genel başkanı olan Ümit Özdağ’ın gündemi apsorte ettiği sırada daha önce evinin elektrik faturasını ödemeyeceğini duyuran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun elektriği kesildiği duyuruldu.

Kılıçdaroğlu’nun hamlesi politik bir hamledir. Elektriğe 1 yılda yapılan yüzde 167’lik zamma dikkat çekmek isteyen Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı zamları geri çekmesi konusunda çağrıda da bulundu.

Bu çağrı nasıl bir karşılık bulunur bilinmez. Ancak Kılıçdaroğlu son dönemlerde siyaset yapma şeklini değiştirdi. Çeşitli kamu kurumlarına alınmayacağını bile bile giden Kılıçdaroğlu, devlet kurumlarının partizanlaştığı ve halkın gerçeklerinden koptuğunu gündeme taşımaya çalışıyor. Bu zayıflık göstergesi olarak da belirli kesimlerce dillendirilebilinir. Hatta fatura ödememesi ve elektriğinin kesilmesi konusunu da zayıf olarak belleyebilir.

Farkındalık mı? Çözüm bulmak mı?
Bu mübarek ayda fakirin halini anlamak için oruç tutanların elektriği kesilen yüzbinlerce insanın derdine çare bulmak isteyen ve onlarla aynı durumu yaşayan Kılıçdaroğlu ile “dalga geçmesi” de ironik bir durum olsa gerek. Şu bir gerçek: Kılıçdaroğlu yaptığı iş ile belirli bir kesimin yüreğine dokunmuştur.

Ancak siyasette yüreğe dokunmak tek başına yeterli olmayabiliyor. Ümit Özdağ ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu yan yana koyduğumuzda iki ayrı konuda hangisinin başarılı olduğu ayan beyan görülebiliyor. Farkındalık yaratmak yerine çözüm sunmak gerekiyor. Hatta öyle şeyler yapıp söylersiniz ki Ümit Özdağ konusunda olduğu gibi hükümet önlem almak zorunda kalabilir.

TROLİTER SİSTEM
Bugün 23 Nisan… Bundan 102 yıl önce işgal altında topraklarda kurulan halk meclisinin bugünkü reisinin bir “AK Trol” tarafından tehdit edilmesi ülkemizin geldiği noktayı gösteriyor.

Ne olmuştu?

Elinde MİT Başkanı Hakan Fidan ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere on binlerce kişiye kimlik belgelerinin eline geçirdiğini duyuran Gazeteci İbrahim Haskoloğlu tutuklanarak cezaevine gönderildi. Aynı Haskoloğlu haftalar önce TBMM Başkanı Mustafa Şentop’u ziyaret etmişti. Bu ziyarete istinaden Cumhur Frankfurt isimli “zavallı” bir AK Trol’ün Şentop’u sosyal medyada etiketleyerek “arkadaşa tütün ve temiz don lazım” demesi üzerine olanlar oldu.

Ağzını açıp gözlerini yuman Şentop yaptığı açıklamada “Uzun zamandır kayıt dışı siyasetle mücadele ediyoruz. Bunu doğru bulmuyoruz. Siyasetin içinde olmayıp, dışarıdan yön vermeye çalışanları, daha önce devletin çeşitli kademelerinde, sivil-askeri bürokrasi başka yerlerde de olabilir, bunu doğru bulmuyoruz, hep bununla mücadele ettik. Ankara küçük yer; kimin kimin adamı olduğunu, kimin sahibi olduğunu herkes biliyor. Sosyal medyadaki tartışmayı kapattım ama bu konuyu kapatmam. Herkes siyaset yapacak olursa usulüyle, bizim siyasi geleneğimizin ahlakına uygun yapmalı. Burada aynı siyasi görüştenmiş gibi davranarak, bazı yerlere cevap yetiştirerek kendilerince bir güç elde ettiğini düşünenler daha sonra bunu şahsi çıkarları için kullanmaya yöneliyorlar. Kimsenin buna müsaade etmemesi lazım" demişti.

Kantarın topuzu kaçtı
İşgal yıllarında kurulmuş Gazi Meclis’in başkanına temiz don ve tütün göndermek lazım demek ve bunu olağan bir davranışmış gibi yapmak trollük müesesesinin hiçbir insani, ahlaki yanının olmadığını gösteriyor. Muhaliflere, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı kullanılan trollerin yaşadığı güç zehirlenmesi gün gelip içeriyi vurabilecek bir mekanizmaya dönüşebilir. Bundan vazgeçmek gerekiyor.

“Ankara küçük yer; kimin kimin adamı olduğunu, kimin sahibi olduğunu herkes biliyor” sözü ise dikkatlice ele alınmalı. Daha önce Ahmet Davutoğlu’na ve Abdülhamit Gül’e yapılan trol operasyonunun bir benzerinin de Şentop’a yapıldığı görülüyor. Fakat bu kez kantarın topuzu kaçmışa benziyor. Bu tweeti normal bir vatandaş yapsa idi muhtemelen akşamına evi basılır kendisi tutuklanırdı. Hiçbir işlemin yapılmaması da dikkat çeken bir durum. Demek ki bu troller halen korunuyor ve korunmaya devam edecek.

Peki bu kadar şey ne için? Bay Trol'ümüz hakkında çıkan haberlere bakıldığında ihale alma konusunda oldukça maharetli olduğu ortaya çıkıyor. Çok sevdiğimiz kovboy filminin ismiyle yanıt vereyim: 'Bir Avuç Dolar' için...

*

BU BAYRAM YAYA KALDIK
Gelelim halkın gerçek gündemine…

Her bayramda yapılan aile ziyaretleri ve tatil planlarında artık değişikliğe gidildi.

Örneğin İstanbul’a gidip ailesini görecek 4 kişilik bir ailenin ödeyeceği otobüs bileti gidiş-dönüş toplamda 3200 TL’ye çıkmış durumda…

Artık mecburi bir durum olmadığı sürece şehir dışına çıkamayacağız gibi görünüyor.

İZBAN’da bir tur İzmir turu yapalım desende 4 kişilik bir ailenin ulaşım kartına en az 40’ar TL koyması gerekiyor. Çeşme'ye bir bilet almak ise 60 TL oldu.

Hayat standardımız düştükçe düşüyor. Hayat standartlarımızın düşmesini ve düşüşünü kabullenmek ise en zoru… Buna da alışacak mıyız?

Çocuk ve işçi… Bir araya gelmemesi gereken iki ayrı tanım…

Bugün 23 Nisan… Gazeteci Murat Ervin’in haberi ve Dokuz Eylül Gazetesi’nde çıkardığı manşet, 364 gün vatandaşı sömürüp sadece 1 günlüğüne cumhuriyetin değerini anlayan ve TV’lere koca koca reklamlar veren firmalara da cevap niteliğinde olmuş.

“Avrupa’da çocuk, Türkiye’de işçi” manşetiyle çıkan haberde çocuk işçiliğin ülkemizde 2 milyona dayandığını gösteriyor. Geçen yıl ise ölen çocuk işçi sayısı 64…

Krizin en sert vurduğu kesimlerden birisi de çocuklar… Aileler bir kesinti yapacağı zaman ilk olarak çocukların alışverişinden hatta harçlığından başlıyor. Krizin etkileri ile sebebiyle kaç çocuğun okulunu bırakmak zorunda kalmış olduğunu da bilmiyoruz. Binler, belki on binler…