GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
18 Haziran 2022 Cumartesi

Anket… Gül… Dobo…

Türkiye’nin en batısında, nüfusunun yüzde 40’nın ayni yardımlarla yaşamına devam ettiği İzmir’de ekonomik kriz özellikle dar gelirli vatandaşların yaşamını kasıp kavuruyor.

Metehan Ud’un Ege Mahallesi’nde yaptığı haberde salçanın kaşıkla, sıvı yağın bardakla satılmaya başladığı bir dönem yaşnıyor.

Organize suç örgütlerinin cirit attığı bir kent…

Ve bu hengamede ortaya çıkan bir İzmir anketi…

Gerek İzmir gerek Türkiye yeni bir dönemin doğum sancılarını yaşıyor.

Bu haftanın Çarşı Karışık’ında Mansur Yavaş’ın İzmir’de bulduğu teveccühü, Karşıyaka tribün liderinin öldürülmesi konusunu ve bir demokrasi ayıbı olarak yorumlanacak olan Gül Sokak’ın isminin değişmesi konusunu irdeledik.

INTEGRAL’İN ANKETİ VE ERDOĞAN İLE YAVAŞ’IN 'BENZERLİĞİ'

Siyaset sahnesi hızla adaylık tartışmasının içerisine yuvarlanmış durumda…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İzmir’de beklenen ve biraz da aceleye geldiği görülen adaylık açıklamasının ardından CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “adaysan adaylığını açıkla, değilsen adayını açıkla” sözünü son 1 haftadır sürekli tekrarlıyor.

Kılıçdaroğlu ise dün yine İzmir’de “TV’de çık karşıma, adayımızı açıklayayım” sözü ile Erdoğan’ı TV karşısında düelloya davet etti. Kılıçdaroğlu-Erdoğan TV ekranlarında karşı karşıya gelir mi? Daha önce yapılan bütün TV düellolarına karşılık vermeyen Erdoğan’ın yine aynı tutumu sergileyeceğini düşünüyorum.

Kılıçdaroğlu’nun son açıklamasına göre aday belli… Ama kim?

Muhakkak kendileri de toplumun nabzını tutuyorlar ve anket sonuçlarını görüyorlardır.

İntegral Araştırma tarafından İzmir’de Kasım ayında yapılan ankette Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu isminin ön plana çıktığı görülmüştü. Şirketin Mayıs ayında yaptığı ankette ise İmamoğlu’nun Karadeniz gezisindeki “yol kazası”nın ardından oylarında gerileme olduğu, Mansur Yavaş’ın ise vatandaştan açık ara rağbet görüldüğü anlaşılıyor.

Ankete göre Yavaş’ın oy bandının şimdiden yüzde 70’lere vardığı ve AK Parti-MHP-HDP tabanından da oldukça karşılık bulduğu görülüyor.

İntegral Araştırma’nın geçmişte İzmir’de yaptığı anketlerde tabiri caizse nokta sonuç verdiği biliniyor.

Peki İzmir ile alakası olmayan, küçük bir ilçenin ardından Ankara’da belediye başkanlığına seçilen ve hatta MHP’den CHP’ye geçip sonra istifa edip yine CHP’ye üye olan bir isim nasıl bu kadar teveccüh görüyor.

Tek cevabı icraatçılık…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllarca seçim kazanmasının tek faktörü icraatçılığı idi. Işık hızı ile ilerleyen teknolojik gelişmeleri de arkasına alan Erdoğan ve ekibi vatandaşın hayatına dokunan, yaşamını kaliteli hale getiren işlere imza attı.

Gecekondudan apartmana geçiş yapan, evine doğalgaz gelen, eski model arabalara binerken birden çağ atlayıp klimalı otomobil alabilen, hatta otobüs yolculuğunda TV izlemeye başlayan –daha da eklenebilir- kısacası yaşamı bir tık kaliteli hale gelen sıradan bir vatandaşın Erdoğan’a sempatiyle bakması kadar doğal bir şey olamazdı.

Diğer yandan Erdoğan’ın en önemli şansı da icraatçı bir adayı karşısında bulamaması idi.

Lale Devri bitti.

Üretim ekonomisini bırakıp sıcak paraya dayalı mali ekonomik sisteme geçmenin acısını domates fiyatları ile ödüyoruz. Özelleştirmelerin acı faturası şeker, çay fiyatlarından çıkıyor. Kentsel dönüşümün getirdiği rahatlık doğaya özleme dönüşüyor. Vatandaş İstanbul’a gidebilmek için artık 450 TL bilet parası ödüyor, derdi TV değil. Kapısının önünde eski model bir araba alması için ise cebine en az 50 bin TL koyması gerekiyor.

Erdoğan, 2002 yılındaki ekonomik krizin üzerine siyasetini kurarak tek başına iktidar olmayı başarabilmişti.

Ve aynı gazabı tersten uğrama tehlikesi ile karşı karşıya…

Mansur Yavaş’ın ekonomik darboğazın etkisi ile politik olarak arayış içerisine giren milyonlarca insanın umudu olması da belki de bu yüzden: İcraatçılık…

Yıllardır kötü yönetilen bir Ankara’da tarihi başarı göstererek seçimi kazanan Yavaş, kendi pazarlamasını icraatçılık ile yapıyor ve bu sempati ile karşılanıyor.

Ayrıca Yavaş’ın ve Erdoğan’ın icraatçılığın yanı sıra sağ tandanslı siyasetçiler olmaları da dikkat çekici. Ve ikisi de ülke ekonomisinin krize yuvarlandığı bir dönemde başarı hikayesi yazdılar.

“Muhafazakar Demokrat” Erdoğan ilk seçildiği yıllarda ağırlıklı olarak sağdan destek alsa da soldan da azımsanmayacak bir destek aldı. MHP’de siyaset yapan ve Beypazarı’ndaki icraatçılığı sebebi ile de CHP’nin partisine ithal edip Ankara’yı teslim ettiği Mansur Yavaş’ın da sol camiada da önyargıları kırdığı görülüyor.

CHP’nin rahmetli Ahmet Piriştina ile Yılmaz Büyükerşen’in dışında -sosyalist soldan Fatih Maçoğlu’nu unutmamak gerekir- merkez siyasete etki edecek, icraatçı diyebileceğimiz bir figürü kendi içinden çıkaramaması da ayrıca bir değerlendirme konusu…

Önemli olan ise 2023’te yapılacağı düşünülen seçimlerde iktidar değişimi olması durumunda nasıl bir geçiş sürecinin olacağı… Bu süreçte Yavaş, Erdoğan’a benzer mi?

Yavaş’ın aday olması ve seçilmesi durumunda nasıl bir kadro ile yola devam edeceği ve geçmiş iktidar ile bir hesaplaşma içine girip girmeyeceği konusu ise şu an için belirsiz. Ancak Yavaş’ın siyasi geçmişi sebebiyle İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’na göre daha yumuşak bir geçiş yapacağı izlenimi yaratıyor. Kişisel görüşüm iktidar değişimi durumunda Yavaş’ın Erdoğan’a benzemeyeceği… Çünkü Yavaş’ın aday olması durumunda ona oy veren vatandaşlar neredeyse otomatiğe bağlayan cumhurbaşkanına hakaret gözaltılarının yaşanmaması için Yavaş’a oy vereceklerdir. Tabii siyaset bu, tersi de olabilir.

Diğer yandan Ankara seçimleri öncesi ve sonrasında Yavaş’ın güvendiği bir ekibi olduğu ve bu ekibin dışına çıkmadığı biliniyor. Aynı şekilde 6’lı masanın bakanlıklar ve bürokrasi üzerinden nasıl bir yenilenmeye gideceği ve Yavaş’ın nasıl bir tavır alacağı konusu Erdoğan’a benzeyip benzemeyeceği sorusunun da yanıtını verecektir.

***

KURTLAR VADİSİ İZMİR
İzmir’in en işlek noktalarından olan Göztepe Köprüsü’nün altında gece vakti işlenen bir cinayet…

Karşıyaka tribün lideri Dobo Metin lakaplı Metin Arslan’ın ölümünün üzerinden tam iki hafta geçti.

Bu iki haftalık sürede aynı kişiler Karşıyaka’da bir berberin güpegündüz öldürülmesi olayına isimleri karıştı.

Tetikçiler, Kocaeli’ye yolculuk yapan bir ambulansta yakalandı ve ‘alacak meselesi’ deyip olayı geçiştirip tutuklandı.

Bu sıradan bir cinayet değildir.

Karşıyaka’nın tribün liderinin öldürüldüğü yerin ezeli rakiplerinin merkezi olması olayın boyutunun başka yöne çekilmek istenmesi ile açıklanabilir. İnsanın ilk aklına holiganizm geliyor çünkü…

Olayın ardından hiçbir kamera görüntüsüne yakalanmadan çalıntı bir araçla kaçan tetikçiler bulunamıyor ve bu tetikçilerin adı iki gün sonra Karşıyaka’da bir berberin dükkanında öldürülmesi olayına karışıyor.

Bir süre sonra bu kişiler bir ambulansa bindirilerek tabiri caizse polise paket ediliyor.

Emniyet’e göre bu işin planlayanı Camgöz çetesi…

Arjantin’de halen tutuklu olan çete lideri Serkan Kurtuluş ile yakın adamı Lider Camgöz, FETÖ Borsası davasından yargılandı. İstihbarat, emniyet, savcılık elemanlarının dahil olduğu çetenin pis işlerini yapan Kurtuluş ve Camgöz’ün “konuşacağını açıklayan” ev hapsindeki AK Parti eski il başkan yardımcısı Ahmet Kurtuluş’un öldürülmesi olayında ismi geçiyor.

Kurtuluş ve Camgöz, Arjantin’de yakalandığı günden itibaren iktidarı “konuşmakla” tehdit ediyor.

Konu oldukça “derin”…

Kentin huzuru ise kaçık…

Güzel iklimi, doğası ve insan yapısı ile Türkiye’nin çekim merkezi olan İzmir son dönemde organize suç örgütlerinin cirit attığı, planlı-programlı eylemler düzenlediği ve olaylarının önünün bir türlü alınamadığı bir kent haline gelmeye başladı.

Elebaşları tutuklanmasına rağmen halen eylem düzenleyebilen bir gövdenin gücünün dağıtılamaması akıllarda soru işaretleri yaratıyor.

AK Parti’nin eski il başkan yardımcısı Ahmet Kurtuluş’un ev hapsinde öldürülmesi, HDP il binasının basılarak Deniz Poyraz’ın öldürülmesi, Rahip Brunson’un öldürülmek istenmesi ve Dobo Metin’in öldürülmesi olayları ve işlenen organize cinayetler İzmir’de çok tehlikeli bir oyununun oynandığını gösteriyor. Sanki Kurtlar Vadisi dizi seti İzmir’e kurulmuş gibi…

Bu seti kuran yapımcıların ve aktörlerin düzenlediği eylemlerin bütününü düşündüğümüzde ortalama bir suç örgütünün eylem aklı ve tarzına da benzemiyor. Ciddi bir istihbarat eğitimi almadan ve sıcak eylem içerisinde olunmadan bu tarz organizasyonların yapılamayacağı da aşikar…

Serkan Kurtuluş ile Deniz Poyraz’ı öldüren Onur Gencer’in yolunun Kuzey Suriye’deki eğitim kamplarından geçtiğini de hatırlamakta fayda var.

Kılıçdaroğlu’nun kapısının önünde eylem yaptığı SADAT’ın da Kuzey Suriye’de cihatçıları eğittiğine yönelik çok ciddi iddialar bulunuyor.

Ve bunca şeyin ortasında Türkiye’nin en batısındaki huzur kentinin huzuru kaçıyor.

Türkiye’nin, İzmir’in bağırsaklarından temizlenmesi gerekiyor. Bunu yapacak bir babayiğit ise şimdi olmasa da muhakkak bir gün çıkacaktır.

***

‘GÜL’ÜMÜZÜ KURUTMAYIN

Bürokrasi ile vatandaş arasında ciddi bir davranış, yaşam ve alışkanlık uçurumu var.

Sabah bir uyanıyorsun okuduğun okul imam hatip lisesine verilmiş. Seçimden sonra bir uyanıyorsun meydanda heykel kaldırılmış, yenisi koyuluyor.

Hatta bir uyanıyorsun oturduğun şehrin ismi değişmiş.

Evet bunu bile yaşadık. Memleketim Manisa, Büyükşehir olduktan sonra merkez ilçesi ikiye bölündü ve bir bölümüne Şehzadeler, bir bölümüne Yunusemre denildi.

Ne soran oldu, ne fikir alan…

Şimdi bir benzeri de İzmir’de yaşanıyor.

İzmir’in simge adresi olan Gül Sokak’a yıllar önce bir aklı evvel tarafından 1382 numarası verilmesine rağmen halen orası Gül Sokak…

Ve bu kez sokağın bir bölümünün ismi değiştirilerek Kolombiya adı veriliyor.

Çevresinde Meksika ve Arjantin sokaklarının bulunduğu Gül Sokak’ın isminin bir Latin Amerika ülkesinin isminin verilmesine ise sokak sakinleri anlam veremiyor.

Onlar gibi İzmir’in tamamı anlam veremiyor.

Teknoloji ilerliyor, bilim ilerliyor ama toplum olarak ilerleyemiyoruz.

Bize ait olan her şeyi, doğayı, yeşili, dağı, bayırı, sokağı, caddeyi hatta ili bile yok etmekte üstümüze yok.

Bir şeyi yaparken de iktidar olmanın da hırsıyla kimseye ne soruyoruz ne de konuşuyoruz.

Halbuki kapı kapı gezilip fikir alınabilir ya da sokağa pekala bir sandık konulabilir. Hatta gelişen internet çağında online biçimde bile bir mini referandum yapılabilirdi.

Demokrasi kültürünün gelişmesi yaşadığımız sokaktan başlar. Sokağın ismi değişirken bile vatandaşına sormayan bir ülkede, bir kentte demokrasi gelişmez.

Bugün Gül Sokak, yarın başka bir adres…

Gül Sokak’ın isminin değişmesi bir demokrasi ayıbıdır.

***

BİRAZ DA BİZİ ÖVELİM…

Türkiye olağan dışı günlerden geçiyor.

Koronavirüs pandemisi ile başlayan ve ekonomik sıkıntılar ile derinleşen kriz tüm vatandaşların yaşamını alt-üst ediyor.

Herkes bir çare arayışında…

Türkiye’nin en büyük üçüncü büyük metropolü olan İzmir’de yaşam koşulları gittikçe ağırlaşıyor.

Dezavantajlı mahallelerde II. Dünya Savaşı’nda görülmüş türden dramlar yaşanıyor.

100 gram peynir, kaşıkla salça, bardakla sıvı yağa mahkum olan yığınlar, sesini duyurmak istiyor.

Her dönem ve süreç kendi habercilik biçimini de yaratıyor.

Pandemi sürecinde dur durak bilmeden doğru haberi ulaştırmak için gecesini gündüzünü katan ve politika, siyaset, yerel yönetimler alanlarının nabzını tutarak kentte etkili bir habercilik sistemi kuran Egedesonsöz ekibi, yeni dönemde ekonomik krizin vurduğu vatandaşın doğrudan sesi oluyor.

Egedesonsöz, kriz koşulları altında, haberciliğin de kriz içerisinde olduğu son derece sorunlu bir dönemde “kriz haberciliği” ile vatandaşın doğrudan katılımını hedefleyen, yeni habercilik refleksi ve soluk katmayı hedefliyor.

Olağan dışı koşullar altında krizin vurduğu her kişi, her yer haberin artık ta kendisi...

Pazartesi gününden başlayarak her gün krizin vatandaşlara olan etkilerini gerek sektör gerek semt bazında irdelemeye çalışan Menduha, Metehan, Ozan, Ceren, Oktay, Muhittin Abi ve taze kuvvet Diren’in haberleri hafta boyunca oldukça etkiliydi.

Yaptığı işlerle İzmir’de haberciliğe soluk borusu açan Egedesonsöz’ün şu an kentte sayısı 150’yi aşan internet haber sitelerine örnek olması dileğiyle…