GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Aralık 2015 Salı

İzmir iş dünyasındaki operasyon ne anlama geliyor?

10 ay önce ‘Bozgunun işaret fişeği mi?’ başlığıyla bir yazı kaleme almış, 17/25 Aralık’ın ardından Gülen cemaatine yönelik tasfiyenin iş dünyasını nasıl etkilediği/etkileyeceği üzerine birkaç kelam etmiş, “AKP ile Cemaat arasındaki büyük kavganın/yarılmanın, ekonomik boyutlarının, görünenden çok daha devasa olduğunu…
Her ne kadar medyada yapılan operasyonların daha çok emniyet, yargı ve bürokraside geliştiği gibi bir algı oluşsa da, bir başka önemli kavganın ekonomi dünyasında yaşandığı bazen açık ama çoğu zaman perde arkasındaki gelişmelerden biliniyor” demiştim.
Orkide markasıyla yağ sektöründe öne çıkan işadamı Ahmet Küçükbay’ın İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu TUSKON ile Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği MÜSİAD’tan ‘son dönemlerde fazla politik oldukları gerekçesiyle’ aynı anda istifa ettiğini duyuran tweet’i sonrasında yazdığım yazı, ‘perde arkası’ gibi görünse de aslında buzdağının üst bölümüydü. Sonuçta ortada 13 yıllık bir iktidar vardı ve bunun 10 yılı Gülen cemaati kadrolarıyla ‘etle tırnak’ misali yürünmüştü. Küçükbay örneğinde olduğu gibi, iş dünyasının yeni parlayan sermayedarları; cemaat FETÖ’ye dönüşmeden önce, maddi ve manevi imkanlarını iktidar partisine de cömertçe sunuyordu. AKP’den cemaate, cemaatten AKP’ye ‘algülüm/vergülüm’ faydası sağlayan bu geçirgen yapının görmeyen devasa bir boyutu vardı ki; ‘bir sıkımlık’ yazıyla anlatılabilmesi mümkün değildi. Ve bu geçirgen yapının bir anda bıçak gibi kesilmesini beklemek de saflık olurdu. Nitekim, kesilmedi de…
Cemaate yakınlıklarıyla bilinen işadamlarının ayakta kalabilmek/oyun dışı edilmemek için ödedikleri faturanın giderek arttığı, İzmir iş çevrelerinin değişmez fısıltılarından biri haline geldi.
Cemaatle bütün siyasi/finans ilişkilerini kestiklerini yüksek sesle duyursalar da bir operasyon yapılsa neredeyse hiç kimsenin şaşırmayacağı isimler, diken üstünde günler geçirirken… Geçen hafta ajanslara düşen bir haber, aralarında İzmir’in de yer aldığı 4 ilde şafak operasyonunu duyuruyordu.
İzmir merkezli operasyonda gözaltına alınan ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması suçlamasıyla soruşturulanlar arasında Vakıflar Bölge Müdürü, bir öğretim üyesi, 3 avukat ve işadamları da vardı. (Gözaltına alınanların bir bölümü iki günlük sorgulamadan sonra serbest bırakılırken, yazıyı kaleme aldığım saatlerde adliyeye sevk edilen 22 kişiyle ilgili herhangi bir bilgi henüz gelmemişti.)
Gözaltına alınanların kodlanmış isimlerinin çözülmesi için bir iki saat yetmişti.
Tetikçilikte sınır tanımayan bir ismin günlerdir kaleme aldığı, “İzmir Emniyeti ve Yargısı'nın Fethullahçı terör örgütüne mensup olduğunu kanıtlarıyla tespit ettiği ve yakında şirketlerine kayyum atanacak” diye yazdığı işadamını arayan gözler…
Kodları çözülen isimleri görünce şaşkınlıktan büyüdü.
Tetikçinin işaret ettiği isim yoktu ve özellikle, bir dönem yerel seçimlerde İzmir’in yeni ilçelerinden birinde AKP’den belediye başkanı olarak aday gösterilen ismin yarattığı şok dalgası, herkese ‘neler oluyor’ dedirtecek boyuttaydı.
Kısa bir süre önce bir televizyon kanalını satın alacakken, sahibinin son anda masadan çekilmesiyle ismi gündeme gelmiş bu işadamı, gözaltında 48 saat geçirdikten sonra serbest kaldı ama soru işaretleri hala kafalarda…
 ‘Ne istediler de vermedik’ denilen dönemde Gülen Cemaati’nden gelecek kazlar adına tavuğu esirgememiş/bağışları basmış binlerce isimden biri olan bu işadamını da…
Gözaltına alınıp serbest bırakılan diğer isimleri de Fethullahçı yapıyla bağdaştıramayanlar haklıydı.
Son Haziran ve Kasım seçimlerinde AKP’den hiçbir bağışı esirgememiş, AKP İzmir Milletvekilleriyle aralarının iyi olduğu bilinen isimlerin gözaltına alınma sebepleri ne olabilirdi?
Bir ajandanın ele geçirildiği, o ajandada bine yakın işadamının ismi ve yanında cemaate yapmış oldukları bağışların yazılı olduğu söylentileri, soru işaretlerini karşılamaya yetmiyordu. Tetikçi yazarın da yazdığı gibi “17 Aralık 2013'ten evvel bu yapıya para desteği veren herkes suçlu sayılırsa ülkenin yarısından çoğunu içeri atmanız gerekir ve bu bir rezalet olur”du! Mesele, ortaklık sona erdikten sonra, ‘son iki yıl içinde bağış yapılıp yapılmadığıydı’ ki, gözaltına alınan işadamlarıyla ilgili böyle bir bulgu ele geçirildiği bilgisi de ortada yoktu.
O zaman olan bitenin anlamı ne?
Ortada konuşulan pek çok senaryo olsa da konuşulanlar arasında şu an itibariyle en akla yakın geleni, ‘gözaltına alınan işadamlarının tamamının’ eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Gül’ün eniştesi eski İzmir milletvekili Mehmet Tekelioğlu’na yakın isimler olduğu senaryosu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Gül ve ekibinden gelecek ‘olası siyasi alternatife’ karşı önlemler almaya devam ettiği ve bu önlemler arasına ‘olası finansal desteği’ de eklediği… Bir yandan cemaatin finans kaynaklarını keserken, Gül’cü yapıyı da ihmal etmediği…
‘İzmir Vakıflar Bölge Müdürü’nün niye gözaltına alındığı’ sorusuna kulislerden gelen yanıt da bu ismin geçmişte vakıflardan sorumlu olan Bülent Arınç tarafından atanmış olduğu yönünde… Arınç’ın AKP’de artık gözden ve gönülden ırak bir isim olduğunu, seçimler öncesi açıklamalarıyla, ‘Melek Anne’nin yakının cenazesine katılımıyla bazı parti büyüklerinin canını fena sıktığını, bilmem hatırlatmaya ihtiyaç var mı?
*
Her iktidar gibi kendi sermaye sınıfını yaratan AK Parti’nin, kartları ve şartları yeniden kararken…
Kimlerin silineceğini, kimlerin sessizliğe gömüleceğini, kimlerin ayakta ve hayatta kalabilmek için hangi faturaları/bedelleri ödeyeceğini… Bunlarla ilgili haberleri daha çok duyacağız. Ama daha çok fısıltı gazetelerinden!
Karılan kartlar/desteler öylesine karışık, öylesine girift ki…
Tasfiye edilen Gülen cemaatinin yerini şimdilerde daha küçük cemaat ve grupların doldurmaya çalıştığı (bkz. Tolga Şardan/Milliyet) az da olsa yazılıyorsa…
Milli Damar’cılar (Gülen cemaatinin dönüşüm geçiren hali), KÖZ’cüler (eski Gülen hareketinin emniyet imamı Kemalettin Özdemir’e yakın/bağlı olanlar) Okuyucu ve Yazıcılar, Süleymancılar… Milli Görüşçüler, Hak-Yol’cular. Adıyaman Menzilciler, Kırkıncı Hoca grubu ve diğerlerinin Gülen cemaatinin boşluğunu doldurup birbirlerine karşı güç kazanmak için sürekli bir kavga halinde olduğu yazılı basına kadar yansıyorsa eğer…
Siz varın hesaplayın güç kavgasının şiddetini! Ve bu güç yarışının ardındaki finans savaşını…
Ne diyordu Kızıldereli sözünde. 
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer… Sular çekilince de karıncalar balıkları… Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir…
Çünkü kimin kimi yiyeceğine.. “Suyun akışı” karar verir…”
Bakalım o akış bize kimin karınca, kimin balık olduğunu gösterecek daha İzmir’de de…