GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
14 Şubat 2012 Salı

Firar eden adalet!

Devletin tepesindeki tepişmeyi dehşetle izliyor, anlamaya ve de anlatmaya çalışıyoruz.
Bir haftadır MİT ile yatıp, Özel Yetkili Mahkemelerle kalkıyoruz.
Devletin/siyasi iradenin sinir uçlarına dokunan yargıya haddi bildiriliyor.
MİT’i koruma kanunu apar topar adalet komisyonuna getiriliyor bugün.
MİT’i ve bazı üst düzey görevlileri koruma kanunu…
Senaryolar çeşitli… Kimine göre Cemaat-Hükümet savaşı bunun adı.
Kimi CİA’nın, MOSSAD’ın MİT üzerinden Erdoğan’ı tasfiye etmeyi amaçladığını iddia ediyor.  Bazıları ise suni kriz üzerinden Başbakan’ın kendi gladyosunu yaratmaya çalıştığını…
*
MİT müsteşarının da aralarında bulunduğu 5 ismi ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağıran savcılık ise akıl almaz şekilde direniyor siyasi iradeye…
Başbakan Erdoğan’ın ‘irade beyan’ ettiği olayı soruşturmakta kararlı gibiler.
Özel Yetkililerden Sorumlu Başsavcı Vekili’ne göre MİT’çiler çizgiyi aştı, görevlerini kötüye kullandı. Başbakan Yardımcısı Arınç’a göre ise ‘görevini kötüye kullanan’ bizzat savcı.
Muhalefet iktidara yükleniyor, TÜSİAD ve sivil toplum olan biteni ‘dehşetle’ izliyor şimdilik.
Bu kadar toz dumanın arasında gerçeğin ne olduğunu konuşan/arayan yok!
Ya gerçekten MİT çizgiyi aşmışsa?
KCK üzerinden PKK’ya sızayım derken KCK’nın bir parçasına dönüşmüşse…
Ya da MİT Güneydoğu’da ‘yanlış ata’ oynayıp, ajan sandıkları karşı ajanlık yapmışsa..
Oslo’daki görüşmeler öyle sıradan görüşmeler değil.
Terörün bitirilmesi, kanın durması da olsa amaç, ya Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘kırmızı çizgileri’ aşılmışsa. Bu atmosferde gerçeğin, suçun ve de suçlunun hiçbir önemi kalmadı. Bu saatten sonra MİT, siyasi iradenin vesayeti altına girmiş, yanlışlarıyla birlikte yargılanmadan aklanmıştır. Ne yazık ki!
Deniz Feneri’ni hatırlarsınız. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın adının muhalefet tarafından ‘köstebeğe’ çıkarıldığı, soruşturma savcılarının apar topar görevden alınıp, ‘suçlu ilan edildiği’ siyasi iradeye yakın tutukluların 3 ayda tahliye edildiği Deniz Feneri’nden söz ediyorum.
Burada da işin eğrisini doğrusunu anlayamadık. Beşir Atalay gerçekten ‘köstebeklik’ yapmış mıydı? Görevden alınan savcılar ‘resmi belgede’ tahrifat yapma cür’etini göstermiş miydi? Neden Almanya’da altı ayda karara bağlanan Deniz Feneri davasının Türkiye ayağı bu kadar gecikmiş, geciktirilmişti? Sapla saman birbirine karışmış, tamamen siyasallaşan davada herkes günü kurtarmayı çalışmıştı.
*
Siyaset mi yargıya bulaştı, yargı mı siyasete…Sonuçta pek çok açıdan siyasallaşan yargıda ‘adalet’ arayışı ne yazık ki ikinci hatta üçüncü planda kalıyor. Ülke her konuda olduğu gibi bu konuda da bölünmüş durumda.
Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Devrimci Karargâh Örgütü (!) gibi davaları besleyen, büyüten, kışkırtan bir medya grubu var güzel ülkemizde. Hem de medyamızın yüzde 80’ini oluşturuyor. Burada yargılananların ‘adalet’ çağrısına kulak tıkayan bir kesim var ne yazık ki!
Yüzlerce komutan, onlarca gazeteci yıllardır tutuklu. Sadece tutuklular ama çoktan hüküm verilmiş gibi konuşuluyor, yazılıyor. Ama işin ucu hükümete, siyasi iradeye dokunduğunda (MİT meselesinde olduğu gibi) anında çark edilip, adalet/yargı sorgulanmaya başlanıyor. Senin yargıcın-benim yargıcım, senin suçlun-benim suçlum durumu alabildiğine gidiyor.
*
Ama hükümetin sinir ucuna dokunan yargı iflah olmuyor. Bu bir realite artık!
Şike Davası mesela… Taraftar ya da oy baskısıyla geri adım atıldı ve özel yetkili savcılara bodoslama müdahale edildi. Sadece 2 yıl önce çıkarılan ‘Sporda Şiddet Yasası’nın sancısını jet hızıyla hazırlanan yeni yasa ile gideren hükümet Köşk’e tosladı. Hatta olay bir anda AK Parti içinde siyasi krize döndü. Sonuçta yasa aynen iade edilirken ‘adalet’ ihtiyacı büyüyerek devam etti.  
Son örnek MİT soruşturması depremi…
Ucu Başbakan’a dokunan ya da birileri tarafından Başbakan’a dokundurulmak istenen soruşturmanın üzeri apar topar örtüldü. Hükümetin yarattığı özel yetkili mahkemelerin yetki alanını daraltmak için hemen düğmeye basıldı.
 
*
Yandaş medya diye adlandırılan kesimin etekleri tutuştu. Olaya neresinden bakacaklarını anlamakta zorlandılar uzun süre. Hükümet kanadından yapılan açıklamalarla bir nebze olsun rahatlayan bir kısım medya, özel yetkili mahkemelerin alanlarının daraltılması hatta toptan kaldırılması gibi gelişmeleri engellemek için ‘Ergenekon, Balyoz, Andıç’ gibi davaların da çözüleceğini vurgulayan kampanyalar açtılar.
Ve tüm bu gelişmelerin İzmir’e izdüşümü…
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik ‘özel yetkili savcılık’ marifetiyle başlatılan soruşturma nihayet tamamlandı. 324 sayfalık iddianame.. İzmir’in belediye başkanı hakkında 397 yıl hapis istemi. Çete ve örgüt liderliği suçlarından…
İddianame henüz kesinleşmemiş Sayıştay raporları, maliye bakanlığı görevlilerinden oluşan bilirkişi raporlarına dayandırılıyor.
Başından beri söylüyoruz.
Birkaç konser, atkı-mandalina alımı ve bir kaç ihaledeki usulsüzlük iddiaları kocaman bir çeteye dönüştürüldü İzmir’de.
Kentin başkanı hakkında 400 yıl hapis isteniyor.
Birinci sınıf devlet memurları üçüncü sınıf suçlu gibi anılıyor.
Adı menfaat çetesi…
Ama kişisel menfaat temin ettiği iddia edilen kimse yok savcıya göre.
Özetle adalet ihtiyacı İzmir’de de derinleşiyor.
Kimseden ‘tık’ yok! Ya hiç yaşanmamış gibi yapılıyor ya da topyekûn saldırıya geçiliyor. Destek mahiyetinde birkaç cılız açıklama… Hepsi o kadar!
Özel yetkili mahkemelerin İzmir’deki marifetleri hakkında ne bir soru soran var ne de üstüne giden! Herkes kabullenmiş, sinmiş, sindirilmiş gibi! Bugün 14 Şubat sevgililer günü. Tutuklu yakınları Buca Belediyesi’nin çatısına çıkmış, çaprazdaki cezaevinin parmaklıkları ardındaki sevgilisine el sallıyor. Parmaklıklar ardından sallanan mendiller… Çatı’daki özlem, hasret gözyaşına dönüşüyor. Hem çatıda hem parmaklıklar ardında gözyaşlarına mendil yetmiyor.
Yetkililerin gözü önünde firar eden aşk!
Adalet mi?
O zaten çoktan firar etti güzel ülkemden…