GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
15 Ocak 2016 Cuma

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Erdoğan’a karşı mı?

Takvimler 31 Ocak 2009’u gösteriyor…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan… Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay… Devlet Bakanı Egemen Bağış… Tarım ve Köy işleri Bakanı Mehmet Eker ve diğer protokol Aya İrini’de…

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın klasik müzik dinletisi ile başlayan program, yapımcı Nebil Özgentürk tarafından hazırlanan ‘Bir yudum insan, bir Çetin Altan’ adlı belgeselin gösterimiyle devam ediyor.

Kültür ve Sanat Büyük Ödülü nedeniyle düzenlenen törende dinleti ve belgeselden sonra sıra, Gazeteci Yazar Çetin Altan’a ödül vermeye geliyor. Başbakan Erdoğan konuşmasını yapmak üzere kürsüye yöneliyor. Ödüle layık görülen Çetin Altın’ı övüyor,  Altan'ın Türkiye'nin tarihinde önemli anlarında ‘düşüncelerinden dolayı’ çok ağır bedeller ödediğine dikkat çekiyor, bu sebeple ödülün Altan'a verilmesinden büyük memnuniyet duyduğunu belirtiyor. Türkiye'nin yakın tarihinde ‘düşüncenin serüveninde meşakkatli yolculuklar yaşandığını’ vurgulayan Erdoğan, ‘kemikleşen önyargılar ve tahammülsüz anlayışların bedelini tüm Türkiye'nin ödediğini’ ifade ediyor. Bu tür ödüllerin aynı zamanda Türkiye'ye öz eleştiri imkânı da sunduğunu vurgulayarak, şöyle diyor:

“Eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla bir birbirimizi anlamaya, en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur. Eleştirel bakışı kastediyorum; ancak hakaret demiyorum. Farklılıklar arasında diyaloğun geçerli olmasıdır.

Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan'ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye'dir; ne de Nazım Hikmet'i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan bir Türkiye'dir. O algılarıyla vehimler üreten Türkiye yerini öz güvene bırakmıştır."

Devam ediyor Başbakan Erdoğan:

"Hüviyetimizi koruyarak uluslararası camianın saygın bir ülkesi olacağız. Halk ve halkın iradesiyle birlikte yaşatacağız. Türkiye taşıdığı yüksek değerlerle modern dünyanın bunalımlarına çareler üretebilecek bir ülkedir. Bu ülkenin tarihi ve kültürel hüviyetini hiçbir zaman reddi miras etmeden, gözümüzün ışığı gibi koruyacağız.. Türkiye daha fazla özgürleşecek, daha fazla demokratikleşecek, kalkınacak."

Konuşmasının büyük bir kısmını demokratikleşme ve çetelerle mücadeleye ayıran, Türkiye'de hiçbir risk almadan ülkenin imkân ve kaynaklarına göz diken çevrelerin olduğuna dikkat çeken Başbakan Erdoğan, “Bu ülkede istikrar, demokrasi, hukuk devletinin eksiksiz işleyişi çok büyük önem arz ediyor. Sağ ve sol kutuplaşmaları artık yaşamak istemiyoruz. Aşırılıklardan uzak bir ülke bir zemin arayışı içindeyiz. Pusu kurma siyasetini görmek istemiyoruz. Birbirimizin ayağına basılmasını görmek istemiyoruz.”

Türkiye'nin, çetelerle mücadele ve hukukun üstünlüğünün yükseltilmesinin konuşulduğu bir dönemden geçtiğini belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

"Çetelerle mücadelede hukukun üstünde yükselmeyi konuşuyoruz. Biz çetelerle mücadele ederken, biz mafya ile mücadele ederken inanıyorum ki bu mücadelede bizim yanımızda olması gereken bir millet var ve biz bunu görüyoruz. Ülkenin içe kapanması için tuzak ve hile siyaseti kurulmasını istemiyoruz. Hukuk tanımayan çeteler, mafya olsun istemiyoruz. Türkiye tam bir demokrasiyi hak etmeyen bir ülke olamaz. Çünkü bunu biz hak ediyoruz ve bunu gerçekleştirmemiz lazım. Son 6 yıldır bu amaçla bütün dünyada mekik dokuyoruz. Azimle kararlılıkla çalışıyoruz."

Konuşmasına Çetin Altan'ın ‘demokrasi dışı her dönemde gösterdiği onurlu ve doğru tavra’ atıfta bulunarak devam Başbakan Erdoğan, "İyi ki varsınız. İyi ki yazıyorsunuz. Sayın Altan tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum." sözleriyle tamamlıyor. Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Çetin Altan’a takdim ediyor.

Ve bugün.

Bu konuşmadan 7 yıl sonra… Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, “Eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla bir birbirimizi anlamaya, en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur. Eleştirel bakışı kastediyorum; ancak hakaret demiyorum. Farklılıklar arasında diyaloğun geçerli olmasıdır. Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan'ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye'dir; ne de Nazım Hikmet'i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan bir Türkiye'dir. O algılarıyla vehimler üreten Türkiye yerini öz güvene bırakmıştır" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı.

Şimdi ben, ‘Başbakan Erdoğan’ın 7 yıl önce söylediği bu sözlerin altına imzamı atıyorum’ desem…

Ki diyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı suç işlemiş mi oluyorum?

Ve soruyorum:

“Türkiye daha fazla özgürleşecek, daha fazla demokratikleşecek, kalkınacak” demiştiniz bir zamanlar, Başbakanken…

O zaman ben/biz niye bu kadar üzgün, niye bu kadar kederli, niye bu kadar mutsuz, niye bu kadar endişe/korku içindeyiz? Fazla özgürlükten, fazla demokrasiden, fazla kalkınmadan ötürü mü? Niye?