GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
30 Eylül 2011 Cuma

Bence de Anadol!

AK Parti ve CHP’nin yerel düzeyde kendi içlerindeki hareketlilik artarak devam ediyor.
İktidar partisinde beklenen oldu. Ve genel merkez İzmir’deki sürece müdahale etti.
Önce delege seçimleri ile ilçe kongreleri arasındaki mesafeyi daralttı. Çünkü, 70–80 günlük süre hem adayları yoracak hem de Bayraklı özelinde olduğu gibi fiili kavgaları körükleyecekti. Teşkilat Başkanı Ekrem Erdem’in bu noktada doğru karar verdiğini düşünüyorum. Parti içi demokrasi açısından değil, partisinin selameti açısından… Genel merkezin ikinci müdahalesi ise çok adaylık kongrelere dönük oldu. “Hem ilde hem ilçelerde tek adaylı kongre” dayatan genel merkez, 2014 yerel seçim projeksiyonunda çok adayın yaratacağı kırılmanın faturasını ödemek istemiyor.
Ama bu çok kolay olmayacak. Özellikle metropol ilçelerde… İlçe başkanlığının belediye başkan adaylığına giden en kestirme yol olduğunu bilen teşkilat, 2014’teki makam/mevki önceliğini ‘partinin selameti’ne tercih ekmekte zorlanacaktır.
Ama Ankara’nın baskısı en son tahlilde sonuç verecek ve hepsinde olmasa da ilçelerin büyük bölümünde aday teke düşecektir. Aynı durum il kongresi için de geçerli. Kendi adıma İl Başkanı Ömer Cihat Akay’ın son süreçten karlı çıktığı kanaatindeyim. Ankara’dan istediğini alarak dönen Akay, şu anda seçilmiş il başkanı olma yolunda emin adımla ilerlemektedir.
*
Geçelim fokur fokur kaynayan CHP’ye…
Son bir haftadır CHP’nin ‘akil adamlarıyla’ özel görüşmeler yapma fırsatı yakaladım.
Kim bu akil adamlar demeyin? Ama aklınıza gelebilecek kim varsa… Parti içindeki tüm ekip/ekipçik liderleriyle, milletvekilleri ve bu konuda bir sözü olan belediye başkanlarıyla…
*
Hemen hepsinin ortak görüşü şu…
‘İzmir’e bir il başkanı lazım! Hem de bugün lazım!’
Diyeceksiniz ki İzmir’de bir il başkanı yok mu?
Elbette var. Ama çok yıprandı. Eylem ve söylemleriyle öyle bir noktaya getirdi ki kendini… Bir anda istenmeyen adam oldu.
O nedenle pek çoğunun penceresinden o koltuk boş görünüyor.
*
Bunun tabi ki pek çok nedeni var.
Bizzat İl Başkanı Tacettin Bayır’dan kaynakları nedenleri de var Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kaynaklı olanlar da… Hatta bana göre taa 3-5 yıl önceden kaynaklı faktörler de.
Bayır bugün Kılıçdaroğlu’nu temsil eden bir koltukta oturuyor. Dolayısıyla Bayır’ın eksikleri aynı zamanda partinin yani Kılıçdaroğlu’nun da eksiklikleridir. İmza kampanyasına sıcak bakmayan hatta bu kampanyanın tam karşısında olanlar bile Bayır’ı savunmuyor, savunamıyor.
**
Kimilerine göre meseleye İzmir olarak bakmak yanlış. ‘CHP kan kaybediyor. Kimi anketlerde yüzde 15’lerin altına düşmüş durumda. O nedenle İzmir’deki harekatın Kılıçdaroğlu’nun koltuğuyla doğrudan ilgisi var’
Kimileri İzmir’de yaşanan süreci yaz boyu süren ‘başkanlar krizinin’ bir artçısı olarak değerlendiriyor. Kimileri ise Bayır’ın örgüt ve belediyeler üzerinde başından bu yana kontrol sağlayamadığını, koordinasyonda büyük zafiyetlerin oluştuğunu düşünüyor.
Kimileri ise hep parti batıyor hem İzmir gidiyor noktasında…
Son düşünceyi savunanlara göre İzmir’in gitmesi zaten partinin fiilen bitmesi demek. Başkenti düşen bir devletin ne kadar ayakta kalma şansı olursa İzmir’i kaybeden CHP’nin de siyaset arenasında o kadar ömrü olur’ diyorlar.
*
Tüm bu görüşlere katılıyorum. Hem genel merkezin hem il yönetiminin hatalarını hem de İzmir özelinde genel seçimin ardından değişen algıyı görüyorum çünkü.
Öte yandan İzmir’i kaybetmiş bir CHP’nin kapısına kilit vurulması gerektiğini aylar öncesinden deklare etmişim.
Ama bana göre meselenin özünde İzmir örgütündeki gaz sıkışması da var.
İl, ilçe kongrelerine giderken İzmir’in pek çok ilçesinde bıçak sırtı kongreler yapıldı. Partinin o günkü konjonktüründe Genel Sekreter Önder Sav ile Genel Başkan Deniz Baykal’ın kapışması hemen her ilçede hissedildi. Yerel ölçekte Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ilçe belediyelerin de yarışa katılmasıyla ciddi bir enerji açığa çıktı.
Ancak gerçek bir il kongresi yapılmadı.
25’e yakın ilçe başkanının desteğiyle delegasyon 450 imzayı mevcut Başkan Rıfat Nalbantoğlu’nun cebine koydu. Ama Baykal’ın İzmir’e yönelik sert müdahalesiyle bu imzalar ortada kaldı. Hatta Nalbantoğlu için ilçe ilçe dolaşan dönemin Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, Baykal’ın telefonuyla Tire’den geri dönüp Ekrem Bulgun’u seçtirmek için Divan Başkanı olmayı kabul etti. Sonra devir değişti.
Bu kez sahneye Sav çıktı.
Kılıçdaroğlu’nu ‘genel başkanlık koltuğuna oturtan’ Sav, PM’ye aldığı Nalbantoğlu’nu İzmir’e atayarak, bir anlamda rövanşı alıyordu.
Her ne kadar Nalbantoğlu delegenin imzasına mazhar olmuş bir isimse de sonuçta ‘atama’ yöntemiyle göreve geliyordu. Ardından devir yine değişti… Kılıçdaroğlu sahne aldı. O da sürpriz bir kararla Tacettin Bayır’ı getirdi İzmir’in başına… Baykal ve Sav ekibiyle en çelişkili adamı yani. İlçe yönetim kurulu üyeliği bile yapmamış birini ya da. Uzun lafın kısası İzmir 1,5 yılda 3 il başkanı gördü.  Ama ‘gerçek’  bir il kongresi yapmadığı için ilçe kongrelerinde açığa çıkan enerji bir türlü dağılmadı.
Ne olacak bu CHP’nin hali sorusuna yanıt arayan ‘akil adamlarla’ yaptığım görüşmelerden çıkan sonuca gelince…
CHP’den önce İzmir’i kurtarmanın gerekliliğine vurgu yapıyorlar. ‘Başka parti olabilir ama başka İzmir yok’ diyenler öncelikle kente şu veya bu yöntemle sağlam bir il başkanının derhal bulunması gerektiğini savunuyor.  Bunun ancak imza toplamak suretiyle mümkün olacağını düşünenler de var ‘atama’ yöntemle mümkün olacağına inananlar da.
Aranan il başkanının teknik özelliklerine gelince;
1-İzmir’in hâkim ideolojik çizgisine uygun olacak.   
 2-Parti içi ekiplerin de üstünde siyasi ağırlığa sahip olacak.
3-Büyükşehir dâhil tüm ilçe belediyelerini tek çatı altına toplayıp, 2014 sürecinde omuz omuza bir mücadele vermelerini sağlayacak.
4-İzmir’de kamuoyu yaratan hatta üstünlüğü ele geçiren AK Partili bakanlara karşı siyaset üretip, bir süredir tek kale oynanan maça en azından denge getirecek.
***
Mesela Kemal Anadol… 35 yıla yakın milletvekilliği döneminde İsmet İnönü’den, Bülent Ecevit’e, Deniz Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na kadar herkesle çalışmış, partinin yaşayan hafızası kabul edilen bir isim. Grup Başkan Vekilliği döneminde yaptığı çıkışlarla gündem yaratan, İzmir’in hakim ideolojisi Atatürkçü-Laik çizgiyle örtüşen, siyasi ağırlığı tüm ekip ve ekipçiklerin üzerinde kabul edilen bir isim. Yaptığım görüşmelerde pek çok kişinin masanın üzerine koyduğu birinci isim Kemal Anadol’du. Bildiğim kadarıyla Anadol bu işte gönüllü değil. En azından atama yöntemle gelmek istemiyor. Zaten Kılıçdaroğlu’nun onu atamayacağını da biliyor. Ama Anadol gibi simge bir ismin İzmir’e il başkanı olması mücadelenin rengini değiştirebilir. İzmirliye ışık vermeyen Genel Merkeze rağmen Anadol’un kentte sergileyeceği ‘Baykalvari’ siyaset, AK Parti’nin dağıtmaya çalıştığı ideolojik kamplaşmayı muhafaza edip daha da derinleştirebilir.
*
İmzacılara gelince; metropol ilçelerde 200’ün üzerinde hedef koymuşlar. Sanıyorum bugün itibariyle hedefe ulaşılıyor. Metropol dışından gelenlerle 311’i bulmaları benim için sürpriz olmaz.

Not: PM Üyesi Mehmet Ali Susam'ın 'Genel Merkezi göreve' çağıran açıklaması ilginçti. Aslında burada ilginç olan Susam'ın pek çok örgüt mensubunun kapalı kapılar ardında konuştuğunu alenen ilan etmesiydi. Susam'ın açıklamasını şöyle okumak da mümkün... Tacettin Bayır'ı alıp doğru dürüst bir il başkanı atayın. Yoksa ben de imza vermek zorunda kalabilirim.