GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
15 Kasım 2012 Perşembe

Asıl tehlike ‘AK Parti içindeki’ AK Parti!

İktidar Partisi İzmir’de ‘zafer’ kazanmayı gerçekten istiyor mu?
İstiyorsa bunun önündeki engel nedir?
İzmirli seçmen mi yerel iktidar CHP mi yoksa AK Parti’nin İzmir’e ilişkin politikaları mıdır sorun?
Bu üç soruyu 10 yıllık periyotta derinlemesine incelediğimizde çok ilginç sonuçlara ulaşıyoruz. Kabaca ilk tespit İzmir’in önyargıları…
3 Kasım 2002 seçimlerinde Türkiye’de yüzde 34,5 ile iktidara gelen AK Parti, İzmir’de Genç Parti’nin arkasından yüzde 17 ile üçüncü sıradaydı.
Bunun nedeni tabi ki İzmir’in AK Parti’ye yönelik yargısında saklıydı.
İzmir seçmeni AK Parti’yi Milli Selamet, Refah-Fazilet çizgisinde kabul ediyor ve ‘şeriat’ korkusuyla uzak duruyordu.
Sadece altı ay önce kurulmuş ve ‘köfte-ekmek’ siyasetiyle İzmir’de yüzde 18-19 oy almayı başarmış Genç Parti’nin AK Parti’yi solladığı başka bir kentte yoktu zaten…
 
Kente yönelik siyasi/sosyolojik incelemelerde bulananların ortak görüşü şu…
İzmir iki konuda hassas… Çekinden ve de tavırlı.
Şeriat korkusu, yaşam biçimine müdahale endişesi ve Atatürkçülük çizgisinden uzaklaşıldığı algısı ilk sırada…
Ve hemen hemen ona yakın bir oranda ‘bölücü terör ve de bölünme’ endişesi yer alıyor.

Zaten son süreçte ülke siyasetine hâkim olan da bunlar.
Neredeyse her gün can alan/yakan terör, açlık grevleri ve Öcalan’ın heykelini dikmeyi vaat eden eş başkanlar. Eğitim sistemindeki radikal değişiklikler, Milli Gün ve Bayramlarda yaşananlar, adalet duygusunu zedeleyen davalar, operasyonlar vs.

Aslında Ankara’nın gündeminde bunlar oldukça meseleye İzmir’in penceresinden bakanların dünyasında değişen bir şey olmuyor.
Siyasi açıdan AK Parti’ye karşı direnç her geçen gün artıyor.
Hatta bu direnç öyle bir hal alıyor ki İzmir muhalefet açısından ‘odun da konulsa seçilebilecek kentler’ sıralamasında her gün bir basamak yukarı çıkıyor.
 
İnanmayan 29 Ekim’de meydanlara akan yüz binlerin gözündeki öfkeye baksın.
 
Oysa ki AK Parti iktidarı, 2011 seçimleri öncesi İzmir politikasını tersyüz etmiş, kente yaklaşım dilimini tamamen değiştirip adeta yeni bir sayfa açmıştı.
İzmir politikasını şekillendiren aktörlerin yerini alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 35 proje başlığında kentin geri kalmışlığına vurgu yapmış, AK Parti’yi ‘hizmetin karşılığı’ olarak gösterip partisinin ciddi mesafe kat etmesine zemin hazırlamıştı.
Bugün neredeyse yarısına başlanan ve bazılarında önemli mesafeler kaydedilen projelerin İzmir’in siyasi atmosferine kattığı pozitif etki devam ediyor.

Ancak Ankara’da olan bitenler Bakan Yıldırım ve arkadaşlarının yarattığı olumlu atmosferi ciddi anlamda baltalıyor.
Kent halkı terörün bu noktaya gelişinden haklı olarak iktidarı sorumlu tutarken Atatürkçülük, Cumhuriyet gibi konularda yaşanan endişeler, hükümetin attığı adımlarla derinleşiyor.

Çünkü iletişim çağında yaşıyoruz.
Bugün 4 milyon nüfusun en az 3,5 milyonunun internet kullandığı bir kentte medyaya hakim olmak yetmiyor. Çünkü sosyal medya gibi ‘sınırsız özgürlük alanında’ paylaşılanlar gelişmelere ilişkin endişeyi körüklemeye yetiyor.
 
Tek sorun bunlar da değil.
Ve bana göre asıl sorun AK Parti içindeki AK Parti’dir.
 
Çok değil 2008’e dönelim. Ve ‘arsenik krizini’ hatırlayalım.
Ülke genelinde hissedilen yoğun kuraklık barajları bitirmiş ‘içme suyu tedarikinde’ kentleri yeraltı suyuna mecbur bırakmıştı. Ve yapılan incelemede İzmir’in de içinde olduğu 12 kentin içme suyunda kabul edilebilir değerlerin üzerinde ‘arsenik’ tespit edilmişti.
Yalnız kitleleri ayağa kaldıran ‘arsenik krizinin’ hissedildiği kent İzmir’di.
Halk sokağa döküldü, uzun uzun içme suyu kuyrukları oluşturuldu.
Melih Gökçek neredeyse günde iki kez İzmir’in suyu hakkında açıklamalar yaptı.
Hükümetin koca koca bakanları yan yana dizilip İzmir’in suyunu konuştu.
Koskoca Başbakan İzmir’e su getirmek için yaptığı Manisa barajının havasını attı.
*
Peki ne oldu? O kriz hiç istemediği halde Baykal’a Kocaoğlu’nu aday yaptırdı.
Ve İzmir halkının yüzde 56,7’si o adaya oy verdi.
Neden?
Çünkü İzmir’in dışında suyunda arsenik olan 11 kent AK Parti tarafından idare ediliyordu.
Ama kriz boyunca isimleri bile zikredilmedi. Halk tek taraflı yargılamanın yapıldığı hatta sinir bozucu isimler üzerinden İzmir’i yönetenlerin yargısız infazlara tabi tutulduğu sürece el koymuştu.
En büyük sorun da İzmir’in meselesini Melih Gökçek üzerinden tartıştırmak olmuştu.
*
Kimse kusura bakmasın. Ama iletişim çağında kitleleri etki altına almanın tek yolu bilindik, malum medya değil. Bu ülkede 20 yıldır gazete tirajları artmıyor. İnternetin sağladığı özgürlük ve de fısıltı gazetesinin tirajı öyle yüksek ki… Bilhassa da İzmir’de!  
İnternet üzerinden yapılan organizasyonlarla diktatörlerin ‘domino taşı’ gibi devrildiği süreci yaşarken gerçeği saklamak, örtmek mümkün olmuyor.
Bazen de kirli bilgiyi önlemek mümkün olmuyor tabi ki.
*
AK Parti’nin İzmir politikasını yönlendirenler 2009’daki şokun ardından yeni, beyaz bir sayfa açmak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar. Önyargı duvarlarını kırmak adına önemli mesafeler kat edildi. Hatta CHP’nin içine düştüğü kakofonik tablodan sonra İzmir’de kafa kafaya bir tabloyu yarattıkları bile söylenebilir.
Alınan mesafe kesinlikle yadsımaz.

Ancak AK Parti içindeki AK Parti var ya… En büyük sorunları bana göre onlar.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni eften/püften nedenlerle 700 polisle basanlar mesela…
Milletvekili Ali Aşlık haklıydı. 2 Mayıs’taki asıl operasyon AK Parti’ye yapılmıştı.
Tıpkı 2009 seçimlerinden 3-4 ay önce partinin en favori adayı Cemil Şeboy’un ‘tutuklanması’nda olduğu gibi…
Asıl operasyon AK Parti’ye hem de ‘içeriden’ yapılmıştı.
*
Belki de Başbakan Erdoğan’ın İzmir’in siyasi patronajlığında yaptığı radikal değişime tepkiydi yaşananlar.
Ve ESHOT ihalesi…
Deniz Feneri Davası sanıklarının ortak olduğu şirketin 3 bin 317 personeli ayağa kaldıran ihaleye teklif vermesi mesela…
Neden o şirket?
Birileri Kocaoğlu’nun altındaki halıyı çekmek istiyor olabilir?
Ama neden o şirket?
Biliyorum ki AK Parti’nin İzmir politikasını yönetenler ‘kör göze parmak’ misali o şirketin o ihaleye teklif vermesinden rahatsız.
Onların adeta iğneyle kuyu kazdığı, kentteki hakim algıyı doğru yönetmek için ince eleyip sık dokuduğu ortamda adı AK Parti hükümeti ile yan yana anılan o şirketi İzmir’e gönderme ihtimali milyonda bir bile değil.
Belediye tarihinde şoför ihalesine özel bir şirketin teklif verdiği görülmüş şey değil.
Hal böyleyken ‘bir çuval inciri’ berbat eden o teklif de nereden çıktı?
Büyükşehir Meclis Grup Başkan Vekili Kenan Çakar’ın söylediklerini duydunuz.
‘O şirketin teklif vermesi teamüllere aykırıdır. Kocaoğlu ihaleyi iptal etsin’ diyor.
Sizce Çakar, böyle bir açıklamayı büyüklerine sormadan yapabilir mi?
Demek ki AK Parti de o şirketten rahatsız. En azından AK Parti’nin İzmir patronları…

Büyükşehir’e yönelik özel yetkili davadan ne kadar rahatsızlarla bu olaydan da en az o kadar rahatsızlar hatta…