GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
2 Ocak 2022 Pazar

Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği

Deli İbram Divanı… “Bu Demir Kazık dedikleri aynı zamanda kapıdır. Allah’ın git dediği ruhlar o kapıdan geçer, dünyaya düşer. Çünkü gökyüzü ile yeryüzü arasında havanın olduğu ve bizim yaşadığımız kalık vardır. Yine de gökler daha iyidir yavrum. Öldüğümüzde ensemizdeki saçtan tutup kalıktan çekip alacaklar bizi, Demir Kazık’ın eşiğini açıp o çayırlara geri götürecekler.”
“Çayırlarda ne var ki?” demişti Osman uykuya dalarken.
“Nenem her dondan atlar var derdi. Bizim kanatlarımızmış onlar evvelden. Sonra kolumuz kanadımız kırılmış. Ama Saruhan Hatun’u yutan erenler ona yeni bir don vermişler. Artık atlarımız yunus olmuş.”
Osman aynı o geceki gibi Demir Kazık’ın altında, serin karanlıkların içinde gözlerini yumdu…

***

Yeni yıla nefes kesen bir romanla girdim: Deli İbram Divanı…

Ahmet Büke’nin son romanı çok farklı, günü kurtaran değil uzun yıllara yansıyacak bir iş. Sevgili Fatma Olten ve Mavişehir Rotary kulübümüzün organize ettiği Kültür Sanat Gençlik Forumunda, Devrim Çukur’un kolaylaştırıcılığında gençlerimiz iki değerli İzmirli edebiyatçıyı tanıdılar birkaç hafta önce: Gülşah Elikbank ve Ahmet Büke…

Toplantı bitiminde Ahmet Büke kardeşim son romanını imzaladı gençlere, bir tane de bana… Ne mutluluk…

Ahmet Büke'nin öykülerini yıllardır okuyoruz, tartışıyoruz, senaryosunu yazdığı filmi dostlar beraber izlemek de ayrı bir keyifti. Edip Cansever ustamızın, “insan yaşadığı yere benzer” mısraını her şeyi ile doğrular bir kimliktir.

Öyküleri kısa gelirdi, neden roman olmaz ki diye sorardım…

Ahmet Büke’nin denize merakını yıllardır biliyorum. Bir röportajında “denizcilerin yazdığı gezi kitaplarına ve daha teknik kitapları okuduğunu, birebir denizle iç içe yaşadığını hatta dalgıçlık öğrendiğini” söylediğini okumuştum. Edebiyatçı bilgiyi asla harcamaz. Bu bilgiler de Deli İbram Divanı’na yansımış.

Ahmet Büke “Kendimi öykücü ya da roman yazarı olarak görmüyorum. Ben aslen hikâye anlatıcısıyım. Yani dedemin, ninemin, babamın sözle yaptığını ben onların daha moderni olarak yazılı edebiyatla yapıyorum” diye anlatmıştı derdini…

Bu roman da İzmir’i anlatıyor bir çok Büke yazınında olduğu gibi:

“Zaman kesindir geri döndürülemez, tamir edilemez, her şeyden ve herkesten bağımsız halde sadece kendinde bir akışla dünyaya açar kendini. İzmir de zamanın mendereslerinde dolaştı durdu onca yıl. Yaz yağmuru kış yağmuru bambaşkaydı yaşayanlar için elbette. Onun dışında mesela soğuk bir Zemheri günü ihtiyar Basmane Garı sadece kanatlarını değil gözlerini de iri iri açarak avlusunu dolduran kalabalığa, ağırlaşan kadınlara, şaşkın halde burunlarını çeken bebelere, ihtiyarlara gençlere bakakaldı. Memleketin tütün tarlalarından vira demir eden ırgatlarından ayrılan toprakla denizin esmer ve muhacir sarısı çocukları açık vagon pencerelerinden sarkarak dünyanın bir ucuna, Kore’ye uğurlandılar.”

Deli İbram Divanı, öykücülüğümüzün yaşayan büyük ismi Ahmet Büke’nin romanda da ne kadar mahir olduğunu gösteren, uzun yıllar akıllarda kalacak, konuşulacak bir eser. Ege insanının doğayla, tarihle, efsanelerle beslenen hayatı, coğrafyamızın kangren olmuş adaletsizlik, gelir eşitsizliği sorunlarıyla harmanlanıyor, bir ada ve deniz hikâyesi olarak biçimleniyor.

***

Ahmet Büke’nin sosyal medyasındaki romanın hikayesi üzerine yazdıkları da  gençlere hayat dersi gibi… Tristian Jones ve bir dolu yazar; onlarca saat video, film; sayısını unuttuğum makale; bana arkadaşlık yapan denizciler, dalgıçlar, tekne yapımcıları yani epey çalıştım bu yıl. Böyle geldi Deli İbram. Tabii geçinmek için günde sekiz saat mesai arasında oldu bütün bunlar. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği. Öğrenebildim tek şey bu oldu hayatta.