GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
8 Haziran 2022 Çarşamba

Abide yıldıza İzmir alkışı!

Bir Yay Kadını…

Becerikli… Yetenekli… Heyecanlı… İyimser… Çözümleyici…

85 yaşında…

Konuşurken mest ediyor sizi…

Telefondasınız ve…

Sesiniz bile yetiyor sizi derinlemesine tanımasına…

Belli ki…

Notunuzu veriyor o dakika!

***

Türkiye’nin ilk “Milli Mankeni” unvanına sahip…

Tam 70 yıldır bu onurla yaşıyor…

Zaten…

Türkiye’de üç nesil O’nu böyle tanıdı…

Şimdi İzmir’de…

Ölmez Ağacı’na saygının sembolü Köstem Zeytinyağı Müzesi’nde…

Sanatla dopdolu bir hayatının “yansımalarını” paylaşıyor…

Resim sergisiyle parmak ısırtıyor!

O’nu “ezelden” tanıyanların yanı sıra...

Torunu yaşındakilerle…

Yakın arkadaşlığın önlenemez güzelliğini sergiliyor…

O’nun gözlerindeki “hayat iksiri” bakışların sırrını çözünceye kadar…

Siz artık O’nun…

İzmir’deki en genç arkadaşı oluveriyorsunuz…

Sihirli bir değnek dokunmuş gibi…

***

Çok özel bi’ayrıntı…

İstanbul Eyüp Sultan doğumlu…

Yani…

Duaların ve dileklerin gerçekleştiği adres…

Ruhani yanınız ağır bassa da…

Daha fazla derine inmeye gerek yok…

***

Bana sorarsanız…

O’nu beş kelime ile tarif edebiliriz:

“Geçmiş çağın bugünlere eşsiz hediyesi…”

Ya da…

Unutulmaz bir Sezen Aksu’nun şarkısının hatırlattığı…

Eski radyolar gibi…

Çatıya saklanmış böylesi büyük yıldızlar…

Hiç eskimiyorlar…

Hep “yeni kalmak” büyük hüner!

***

10 parmağında 10 marifet…

Yıllara meydan okuyan O’nun gibi bir sanatçı…

Bıraksanız, kanatlanıp…

İlk mesleği “mankenlik” için bu yaşta podyuma çıkacak…

Yapıyor da üstelik…

Bi’de, öyle yakıştırıyor ki…

***

Mesleklerini bir kartvizite yazmaya kalksanız…

Sığdıramazsınız…

Milli manken… Söz yazarı… Besteci ve şarkıcı… Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu… Dublaj sanatçısı… Şair… Yazar… Ressam

***

Olgunlaşma Enstitüsü’nde elbise biçerken anladı ki…

O’nun gözü podyumlardaydı…

O sırada mankenlik zanaatı yeni yeni kıpırdıyordu…

Amerika’nın New York kentinde…

15 yaşında hayatının ilk defilesinde podyuma çıktığında…

Yer yerinden oynadı…

İşte, O gün…

70 yıl boyunca taşıyacağı unvan yakasına yapışıverdi:

“Türkiye’nin  İlk Milli Mankeni”

***

Ailesi O’na “Belkıs” adını yakıştırmıştı…

Kendisine “Lale” adını seçti; eski adı “Belkıs”ı da soyadı yaptı…

Uzun boylu ve çok çekiciydi…

Sinema’dan teklif geldi; “hayır” demedi…

Ve…

Bir anda…

Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş “en güzel en korkutucu kötü kadın” rollerinin vazgeçilmezi haline geldi…

Ayrıca…

Sesi o kadar anlamlı ve etkileyiciydi ki…

Bi’anda “Yeşilçam’ın Dublaj Kraliçesi” oluvermişti…

O sırada Türkiye…

60’lı yıllarını yaşıyordu…

50 küsur yıl öncesinden söz ediyoruz, yani…

***

Aslında, en büyük tutkusu müzikti…

Türk Hafif Müziği’ne öyle bir dalış yaptı ki…

Memleketin en “snob” şarkıcısı oluverdi…

Aşırı ve aykırı olduğunun farkındaydı ama…

Alkışlar hiç eksik olmuyordu ki…

Unutulmaz şarkılara imza attı…

45’likleri vitrine yerleşmeden kapışılıyordu...

***

1962’de Pekcan Koşar’la evlenince…

Tiyatroyu ön plana çekti…

İkinci evliliğini Ateş Böceği Yalçın Otağı ile gerçekleştirdi…

Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’la birlikte…

Kamera karşısına geçtiği…

“Kalbimin Efendisi” filmindeki müthiş performansı ile…

“Altın Portakal” heykelini kaptı…

Sophia LorenAva Gardner ve Cahide Sonku gibi…

Üç efsane kadını…

Beyazperde de seslendirmenin tadını çıkardı…

Bunca yoğunluğun arasına bir de kitap sıkıştırdı…

“İpek Çoraplar”da…

Mankenlik, oyunculuk ve müzik dünyasında yaşandıklarını anlattı…

***

Yeşilçam’ın efsane film serilerinden…

“Tarkan”ı hatırlayacaksınız…

İşte o filmlerde…

“Genseriko’nun Vahşi Kızı” rolüyle şöhretini perçinledi…

“Sezercik” filmlerinde…

Herkese tepeden bakan, kötü kalpli kadın rolüyle…

Adeta uçuşa geçti…

Entelektüel kimliği hep önde…

İngilizce ve Fransızca’yı akıcı konuşuyor…

Hiç yalnızlık hissetmiyor…

Bi’dolu dostu ve sanatçı arkadaşı var…

Yüzlerce kitabı hep elinin altında…

Hala yağlıboya tablolar yaratmanın peşinde…

Sahne giysilerini birkaç yıl öncesine kadar kendisi dikiyordu…

Neden çok mutlu, biliyor musunuz?

Karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirdiği için…

Düşünsenize…

15 yaşında İstanbullu sarışın bir kız…

İlk kez New York’ta podyuma çıkıyor ve…

Türkiye’nin ilk Milli Mankeni oluyor…

Şans…

Bazen ne güzel tıklatıyor kapıyı!

***

Tiyatroda…

Ramp ışıklarının altında döktüğü alın teri için…

“Onların her damlası, hayat hikayemin aynası” derken…

Yaşam öyküsünü şöyle özetliyor:

“Tüm olaylar bana yaşama gücü verdi… Doğruluk, hep ilkem oldu… Kuruşuma kadar paylaşmak en büyük keyfim... Yalan bana uğramaz... Düşlerimle gerçekleri kaynaştırırım...”

***

Şu sırada İzmir’in Cenneti Urla’da…

Güzel İzmir’in güzel insanlarıyla…

Hayat’ın ve Sanat’ın…

Tadını çıkarıyor, Lale Belkıs…

İlham veren, sanatla dopdolu bir yaşamın yansımalarını…

“Düşler ve Gerçekler” adı altında…

Dinleti, söyleşi ve resim sergisi seçkin konuklarla ilgi görüyor…

***

Bitiriyoruz…

Lale Belkıs…

Timur Selçuk’tan sonra…

“İspanyol Meyhanesi”ni ilk söyleyen sanatçıdır…

Sanatın neredeyse her kulvarında…

Zirveyi yaşamanın…

Dayanılmaz lezzetiyle bugünlere gelmiştir…

“Kötü Kadın” rolünü…

Bu kadar güzel, bu denli çarpıcı oynayan sanatçı…

Dünyanın her yerinde parmakla gösterilir…

Çünkü…

Seyirci güzeli ve iyi kalpliyi her zaman alkışlar…

Ama…

Kötü kadını ne kadar içten canlandırmaya çalışsanız da…

Seyirci…

Sahici mi, değil mi hemen anlar…

Lale Belkıs’ları…

Hem koruyalım hem de…

İzninizle…

Ayağa kalkıp alkışlayalım…

Nokta…

Hamiş: Kreatörlüğünü Kubilay Han'ın yaptığı Lale Belkıs sergisi, Köstem Zeytinyağı Müzesi’nde, 26 Haziran tarihine kadar sizi bekliyor…

Sonsöz: “Hep kötü karakter olarak görüldüm ama aslında kocası elinden alınan ben, dayağı yiyen ben, bunun neresi kötü karakter? Filmlerimde kötülük yaptıysam, aşk için yaptım! / Lale Belkıs – Sanatçı…”