GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cumhur BULUT
YAZARLAR
27 Mayıs 2022 Cuma

Abdülhamid mi, Atatürk mü?

“Benim tarihi kahramanım senin tarihi kahramanını döver” tavrını geçmeyen bu durum esas itibariyle abesle iştigal etmektir.

Ölçme mefhumunu kavrayamadığımızdan olsa gerek, milli şuurumuzu en fazla yoran meseledir tarihi şahsiyetlerin karşılaştırılmaları…

Vahdettin mi, Atatürk mü?

Abdülhamid mi, Atatürk mü?

Atatürk mü, Enver Paşa mı?

Daha da uzatabiliriz…

Aslında bu sorun daha ilkokul matematik dersinde elmalarla armutların toplanamayacağını öğrenerek kafadan hallettiğimiz bir meseledir.

Eh dedim ya kavramları bilmeyince işler “epten aykırı gidiyor”

***

İnsan kelimelerle konuşur ama kavramlarla düşünür.

O konuştuğumuz, okuduğumuz yahut da duyduğumuz kelimelerin mefhum olarak neler ifade ettiğini kavrayamamışsakeğer,düşünmek üzerine söyleyeceğimiz tek şey ancak ve ancak koca bir “vah” olur!

Vaktiyle Dahiliye Nazırlığını da deruhte eden ve dahi simgesinde Osmanlı Soyunun tamgasının(IYI) taklit eden fırkanın Umumi Reisesi’ nin Abdülhamid çıkışına hepimiz biliyoruz.

Karşılaştırma yapıyor aklınca…

Dedik ya karşılaştırma için “ölçme kavramını” bilmek iktiza ediyor.

Zira ölçme için evvel emirde “aynı hususiyetlere sahip iki nesnenin dikkate alınması” gerekiyor…

Yani ölçme yapacağın “şey”ler ilk önce birbiriyle ile aynı gruptan olacak. Elma ve armut gibi birbirinden farklı olmayacak… Mesela karpuz mu daha güzeldir, yoksa ıspanak mı gibi bir karşılaştırma yani ölçme, felsefi ve ilmi olarak mümkün değildir.

Mümkündür diyen de cahildir!

***

Bu sebeple tarihin bir döneminde yaşamış biriyle başka bir döneminde yaşamış biri; görevleriyle ve karşı karşıya kaldığı şartlarla birbirinden farklı şahsiyetler; hele hele bugünden bakılarak ölçmeye tabi tutulamaz!

Tarihteki her olayın şartları, sebepleri ve süreçleri farklı işler…

Benzerlikler mi? İşte o tekerrür dediğimiz meseledir!

O da tribün taraftarlığına değil, “ilme tabiidir”.Bu sebeple tarih ilmi bir zemin ve ihtisas isteyen bir disiplindir. Laf cambazları ancak masallarla uğraşır.

Yani “Vahdettin mi, Atatürk mü?Abdülhamid mi, Atatürk mü?Atatürk mü, Enver Paşa mı?”gibi karşılaştırmalar son derece gereksiz, yersiz ve yanlıştır.

Hem bir de “Tarihle kavga edilmez” yani tarihe taraftar öncelikleri ve takım fanatikliği ile bakamazsınız. Takım tutar gibi tarihi olayları ve karakterleri savunursanız bodoslama çakılırsınız!

Esasen yukarıda isimleri geçen tarihi şahsiyetlerin dördü de birbirinden farklı hususiyetlere, yaş ve dönem aralığına, ilgi, etki ve hakimiyet alanına sahiptir.

Mesela Padişah Vahdeddin, o günkü devletin babasından mirasçısı ve sahibidir(!). Kendisinin ne bir savaş kazanmışlığı ne de herhangi bir cephede askerliği vardır. Atatürk ise her şeyden önce asker, çok savaş kazanmış muzaffer bir kumandan ve mareşaldir. Devam edelim;Atatürk devlet kurucusu, matematikçi, siyasi müçtehit, siyaset alimi, sosyolog ve devlet adamıdır.  

Şimdi ikisini nasıl karşılaştıralım?...

Yine Abdülhamid ile Atatürk yine aynı sebeplerle karşılaştırılamaz! Hatta ileri gidiyorum, Atatürkümüz ile Enver Paşa dahi karşılaştırılamaz.

***

Tarih anlayışımızdaki bir başka hastalıklı nokta da “inkardır”…

Atatürk içki içiyormuş, İNKAR EDELİM!

Fatih “Roma İmparatoru” sıfatını kullanmış, KARALIYALIM!

İsmet Paşa Komünistleri cezalandırmış, KÖTÜLEYELİM!

Abdülhamid istibdatla yönetmiş, YUH ÇEKELİM!

Bunlar büyük komediler…   Hem insan dedesinden/atasından neden vazgeçsin ki? İçtiyse de dedemiz, sevdiyse de dedemiz… Muzafferse de dedemiz, mağlupsa da dedemiz… Nasıl inkâr edelim?

İnkâr değil, biz ibret alalım!

Tarihe tek makul ve meşru gözle bakılır o da tarihle kavga etmeden, ders almak maksadıyla…

Yoksa “benim kahramanın seninkini döver” anlayışı çok banal bir yoldur!

“Ölçüm” dahi kabul etmez!

Kavramları bilmek, kavramların sahip olduğu muhteva ile düşünmek ve konuşmak bence en doğrusu. Tarih, hele hele Türk Tarihi bu dikkati hakkediyor.