GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
6 Haziran 2011 Pazartesi

AK Parti mitingi ve İzmir’in siyasi zemini!

AK Parti’nin 10 yıllık tarihindeki en büyük İzmir mitingine ilişkin tartışmalar her boyutuyla sürüyor. Sadece bir hafta önce yapılan CHP mitingi ile karşılaştırılması bir yana Başbakan Erdoğan’ın sözleri de kentte ciddi bir tartışma başlattı.
Önce sayısal tartışmalara bakalım…
Emniyet rakamları 150 binin üzerini gösteriyor.
Elbette ki emniyet rakamları tek dayanak olamaz. CHP mitingini 40 bin gösteren emniyetin AK Parti’de 150 bini göstermesi ayrıca manidardır. Ama şurası kesin ki AK Parti, kalesi İzmir’de CHP’yi geçmiştir. ‘Efendim taşıma bunlar, başka illerden bile adam getirdiler’ diyorlar. Geçmişte, yani iletişimin bu kadar gelişmediği yıllarda kentlere mesaj verme amacını taşıyan meydan mitinglerinin artık tek bir anlamı var.
Gövde gösterisi… Şen şu kadar topladın, ben bu kadar!
Daha ötesi var mı? Bence yok!
Geçmişte yani tek televizyon kanalının, iki-üç gazetenin olduğu insanların önemli bölümünün haberlerini pilli radyolardan dinlediği dönemlerde meydan mitinglerinin anlamı tabi ki büyüktü. Taa 1930’lara gittiğinizde Atatürk’ün emriyle kurulan ama kısa sürede CHP muhaliflerinin adresi olduğu için kapatılan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın 50 bin kişilik tarihi İzmir Mitingi’nden itibaren mitinglerin anlamı büyüktü. Taa ki iletişimde çağ atladığımız 90’lı yılların sonuna kadar… 1950’lerden sonra da Ege’de Adnan Menderes’in yüz binlerce kişiye hitap ettiği bilinir. Fötr Şapkasıyle özdeşleşen Demirel’den, Ecevit ve Özal’a kadar mitingler hep aynı anlamı taşıyordu. İnsanlar bugünkü kadar sık göremedikleri liderlerini dinlemek için kendi imkânlarıyla alana koşar, partiler de bugünkü kadar adam taşımak zorunda kalmazdı.
Bugün farklı…
Cumhuriyet Mitingleri gibi ya da ‘Filistin’e sahip çık, İsrail’i protesto et’ mitingleri tepkisel toplantıları saymazsak son dönemlerde yapılan tüm meydan mitingleri aynı metotla yapılıyor.
Yani taşıma suyla değirmen döndürülüyor.
İktidarından muhalefetine tüm partilerin izlediği yol bu. Çünkü insanlar liderlerini görme zorluğu çekmiyor. Gazeteler, radyolar, televizyonlar, internet, facebook, twiter…
Çağın iletişim araçları insanları bilgiye, mesaja doyuruyor.
Ne AK Partili ne de CHP’li ne de başka partili seçmen meydana yeni bir mesaj duymak, liderini görmek için gitmiyor. Fanatikleri yani sahip çıkma güdüsüyle alana koşanları saymıyorum tabi ki.
Özetle artık mitingler eski anlamlarını yitirdi. Tamamen gazetelere, televizyonlara fotoğraf, rakibe gözdağı vermeyi amaçlayan bir araca dönüştü. Hal böyle olunca da daha çok ‘organizasyon’ yönüyle gündeme geliyor artık mitingler. Kim daha iyi organize olursa o kazanıyor yani. Kuşkusuz ki İzmir’de AK Parti daha iyi organize oldu.
Büyükşehir ile birlikte 28 ilçe 10’un üzerinde belde belediyesine sahip CHP, organizasyon konusunda AK Parti’nin gerisinde kaldı.
‘Efendim, yağmur yağdı, elektrik kesildi, sular akmadı’.
Bunlar tembel öğrenci bahanelerinden öte gitmeyen gerekçeler.
AK Partililer 3 bin otobüs kaldırmış, CHP’liler 300. Otobüs kaldırmak kadar o otobüsleri doldurmak da önemli tabi ki. Bu devirde kimse kimseyi silah zoruyla otobüse bindirip meydana indiremez. O mitinge gelmeyi, saat 14.00’den 21.00’e kadar meydanda hem de ayakta kalmayı göze alacak adam bulmak da önemli. Hem de çok önemli.
Demek ki artık İzmir’de AK Parti tabanı güçleniyor. Demek ki İzmirliler AK Parti’ye bakışını değiştiriyor. Ya da CHP’yi hem yeni yaklaşımı hem de yerel yönetimler boyutuyla sorgulayan İzmir’in siyasi zemini kayıyor.
Tüm bu bileşenlerden sonra tabi ki meydanı dolduran AK Parti olacak.
Tavşan ile kaplumbağanın yarışı gibi…
‘Efendim İzmir bizim, nasıl olsa meydan dolar’ anlayışı bu devirde sökmüyor. İnsanlar evlerinde, koltuklarına yaslanarak, kahvelerini yudumlayarak izlemeyi/dinlemeyi tercih ediyor Kılıçdaroğlu’nu…
İnsanları dürtmezsen, motive etmezsen, ikna etmezsen, araca bindirmezsen meydanı dolduramazsın. Hatta meydanı boş bırakır, 4 Haziran’daki gibi kaptırırsın.
Çünkü siyaset boşluk kaldırmaz.
Hele hele de İzmir, hiç kaldırmaz. İzmir’e çantada keklik muamelesinin ilk faturasıdır Gündoğdu Mitingi… Aday belirlerken kimseye sormayacak, kafana göre yazacaksın listeyi. Örgütü küstürecek, belediye başkanlarını dışlayacaksın.
Motivasyonu düşüreceksin. Ondan sonra da meydanı doldurmalarını bekleyeceksin.
Üstüne bir de Cumhuriyet, Laiklik, Atatürkçülük gibi kentin hassasiyet noktalarını da umursamayacak, Hakkari’de Türk Bayraksız bir miting yapacaksın.
Sonra da ‘İzmir bizim’ diye bekleyeceksin.
İddia ediyorum başta Aziz Kocaoğlu olmak üzere birkaç belediye başkanı, partisine sadık il ve birkaç ilçe örgütünün çabası da olmasa CHP İzmir’de nal toplayacak.
Seçmenin önemli bölümü Kılıçdaroğlu’ndan önce Aziz Başkan’ı görüyor çünkü.
Ve bir şekilde listede yer bulmayı başarmış örgüt içinden 3-5 adayı önemsiyor İzmir seçmeni.
Onların gayretleri de olmasa… Yandı gülüm keten helva!  
İşte bu gerçeği gördüğü için yüklendi Başbakan Erdoğan Kocaoğlu’na…
Diğer illerde belediyeleri ağzına bile almazken İzmir konuşmasının yarısını Aziz Başkan’a ayırması bu yüzdendi. Operasyonu anlatmasına rağmen ‘Yolsuzluk’ kelimesini ağzına alamadı mesela… Çünkü İzmir’in Aziz Başkan’ın dürüstlüğüne inandığını iyi biliyor. Hatta kendi partililerinin bile Kocaoğlu’na güvendiğini görüyor yaptığı araştırmalarda.
O yüzden ‘başarısızlık/beceriksizlik’ perspektifinden yaklaştı. Pis kokan dereleri, gecekonduları, arsenikli suyu hatırlatıp çılgın projelerine gönderme yaptı.
Kocaoğlu’na yüklenerek iyi yapmadığını savundum ilk yazıda. Aziz Başkan’la girilecek kavgadan AK Parti’nin İzmir’de yaralı çıkacağını da ekledim. Ödenekler konusunda rest çeken Erdoğan’a Kocaoğlu’nun yanıtı gecikmedi tabi ki. Yanıtında dile getirdiği her maddede başından sonuna kadar haklı Başkan Kocaoğlu… Hükümet İzmir’e üvey evlat muamelesi yapmamışsa da öz evlat muamelesi de yapmadı. Bunda İzmir’in kusuru olabilir. Ama Ankara, İstanbul her daim öz evlat olmuş, İzmir’e biraz mesafeli bakılmıştır.
Ama bir konuda da haksız Sayın Başkan! O da İzmir’de Büyükşehir üzerinden yürütülen genel seçim sürecinde kendisinin Belediye’yi bu işin dışında tutmak için azami gayret sarf ettiği… Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in başta patronu olduğu televizyonlar olmak üzere ekran ekran dolaşıp Kılıçdaroğlu’na ağır suçlamalar yönelttiği süreçte İzmir Büyükşehir’in ya da Başkan Kocaoğlu’nun genel seçimin dışında kalması abesle iştigal olurdu. Yani beklenemezdi. Kocaoğlu’nun dediğine bakmayın siz. Kocaoğlu zaten bu sürecin dışında hiçbir zaman kalmadı. Divan başkanlığını yaptığı Yeni CHP’ye dün olduğu gibi bugün de sahip çıktı hatta. Çıkmaya da devam ediyor. Onu operasyon bile frenleyemedi hatta kamçıladı. O yüzden dostu Yüksel’le birlikte proje üstüne proje açıklıyor. O nedenle AKP adayı bakanlarla polemiğe giriyor. Ama Başbakan’ın da haksız olduğu noktalar var. İzmir’e içme suyu için baraj yapmak ya da yol yapmak bu ülkenin Başbakan’ın en tabi görevi. Yani kente içme suyu kaynağı yaparak görevini yapıyor Sayın Başbakan. Bunu kentin ya da Kocaoğlu’nun başına kakarak da yanlış yapıyor bu gün. Ancak, İzmir’in merkezi idare ile kavgalı olmasının İzmir’e/Kocaoğlu’na faydası olmadığı gibi Başbakan’a da iktidara da faydası yok. O nedenle hem Başbakan’ın hem de Başkan Kocaoğlu’nu daha itidalli davranmaya davet etmek gerekiyor. Sonuçta seçim öncesi bu türden saldırgan çıkışlara anlam vermek zor değil. Önemli olan seçim sonrasına kalacak bir kırgınlığın/küskünlüğün yaratılmamasıdır. Seçim sonrasına kalacak bir küskünlük ya da hesaplaşmada kaybeden İzmir olur çünkü.