GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
27 Ocak 2024 Cumartesi

4 Yapraklı Yonca’nın efsane ‘Erkek Fatma’sı!

Alın yazısına kalben inananları yanıltmadı…

Aralık’ın 12’sinde…

Bu fani dünyaya “merhaba” dedi…

Ocak’ın 24’ünde aynı dünyaya “veda” etti…

Arada kalan 80 yılda hep çamıştı; alkış aloı yaşadı…

Sevdi… Sevildi… Milyonların kalbinde yer etti…

Ne var ki…

Kendi kalbini sadece bir erkeğe teslim etti…

Tam 60 yıl…

O’na bi’bebek gibi baktı…

Çok ama çoook “ünlü” oldu…

Türk Sineması’nın…

“Efsane” olarak nitelendirilen…

“Dört Yapraklı Yoncası”nın…

Yaşça en büyüğü oydu…

En “erken” veda eden de o oldu…

***

Hayatının en önemli olayı nedir, diye sorsanız…

Yaşasaydı…

Şöyle cevap verirdi:

“Genceciktim, ilk rollerimde 2,5 lira alıyorum… 1957’de 1000 lira almaya başladım… Kazandığım ilk para ile muz aldım… 14 yaşına kadar hiç muz yiyememiştim!”

Döneceğiz, tekrar buraya…

***

Tanrı ömür verseydi…

Yaşasaydı…

An itibarıyla…

82 yaşını iki gün önce geride bırakmış olacaktı…

Tabii…

Büyük aşkı Memduh Ün’ün vedasından (2015) sonra…

Mümkün müydü acaba?…

Yine de…

Hayatının aşkının anılarıyla…

Yedi yıl daha…

Ayakta durabildi…

Sonra…

O da…

Milyonlarca hayranına el salladı bulutların üstünden…

***

Yeşilçam dedin mi…

Efsane “Dört Yapraklı Yonca”nın…

Yaşça en kocamanıydı…

Bırakın, büyük anne tiplemelerini filan…

Hayatta olsaydı…

Şu sıralarda bile…

Aslanlar gibi “Hanım Ağa” rollerinin üstesinden gelir…

Üstelik beş sezon oynat; gık’ı bile çıkmazdı…

12 yaşında…

Kamera karışına geçmenin…

Dayanılmaz güzelliğidir bu…

***

İstanbul’da açtı boncuk mavisi gözlerini dünyaya…

Babası dalgıç, annesi ev hanımıydı…

Sultanahmet’in en güzel kızlarından biriydi…

Ailenin geçimini sağlamak için…

Ortaokul’da eğitimi bıraktı…

12 yaşında ya var ya yoktu…

Akşam babasının karşısına geçti…

Hiç eveleyip, gevelemeden…

Kalbinden geçini masanın üstüne koydu:

“Baba ben artist olmak istiyorum…”

Babasının cevabını, ömür boyu unutamadı:

“Ne b.k olursan ol ama adam gibi ol…”

Annesiyle birlikte figüranlık yapmaya başladı…

O’nu çekemeyen komşular…

Arkalarından şöyle diyorlardı:

“Ana-kız filmlere gidiyor, kızını şıllık yapacak!” 

Oysa…

O maviş gözlü kızın tek derdi eve ekmek götürmekti…

İlk filmde barda oturan kızı oynadı…

Eline 2,5 lira tutuşturdular…

Birkaç yıl sonra figüranlık bitti; artistlik başladı…

Artık film başına 1000 lira alıyordu…

O parayı annesine verdi…

Sadece iki şey istedi anacağından…

Gözlerinin renginde bir bluz ve bir kilo muz…

O güne kadar hiç tatmamıştı…

İlk kez 14 yaşında midesine muz girdi!

***

Kamera O’nu pek sevdi; O da Yeşilçam’ı…

Üstlendiği her rolün hakkını verdi…

Çok güzel bir kızdı ama…

Sert ve mağrur bakışları vardı…

Haksızlıkların hep karşısında oldu…

Sözünü esirgemeyen bir yapısı vardı…

Ne olduysa, “Belalı Torun” filminde oldu…

Bir erkeği canlandırdığı için saçlarını kısacık kestirmişti…

Gerçek hayatında olduğu gibi…

Dobra dobraydı…

Sözünün eriydi ve haksızlığa tahammül edemiyordu…

O gün, bugündür…

O’nu Yeşilçam’da anarken hep “Erkek Fato” dediler…

***

Taaa, o figüran olduğu günlerde…

Bir futbolcu girdi hayatına…

Altay’ın efsane kalecisi Varol Ürkmez ile…

Gencecik yaşta fırtınalı bir aşk yaşadı…

***

Ama, kaderinde…

Bir başka eski futbolcu, yapımcı ve yönetmen vardı…

O’nun adı da Memduh Ün’dü ve…

Araya…

Müzisyen Durul Gence ile yaşadığı kısa süreli nişan dışında…

Kimseler girmedi…

Film gibi bir aşk yaşadı Memduh Ün ile…

Taaa, dokuz yıl önce, hayat arkadaşı vefat edinceye kadar…

Tam 59 yıl…

***

Yeşilçam’da 1960’lı yıllarda tutunmak o kadar kolay değildi…

Yönetmen, “Ağla…” diyecek…

Şıpır şıpır ağlayacaksın…

“Şehvetli öpüş…” diyecek; gözünü kapatıp dediğini yapacaksın…

İşte, “Erkek Fatma” o günleri…

Şu sözlerle bugünlere taşıyordu:

“O zamanlar beyaz perdede olmak, sevdiğin biri elinden tutmuş gibi bir his verirdi…”

Oleyyy!

***

200’den fazla film çevirdi…

Köy temalı filmlerin de vazgeçilmez oyuncusu oldu…

“Kanlı Nigar” ve “Yılanların Öcü” filmlerindeki rollerde…

Tek kelime ile efsaneleşti…

Hep “korkusuz kadın” tipini oynadı…

Milyonlarca hayranı oldu…

Dede… Baba… Oğul…

Tam üç nesil O’nu alkışladı…

***

Birbirine yakın üç ameliyat geçirdi…

Ayağına protez takıldı…

Beyin ameliyatı bile oldu…

Tamamen iyileşemedi ama yine de hayata asılıyordu…

***

Yeşilçam’da bir setten diğerine koşarken…

“Siyaset yapacağım…” demeye başladı…

Üstelik, gözünü İstanbul Şişli Belediye Başkanlığı’na dikti…

35 yıl önce…

Sosyaldemokrat Halkçı Parti rozetiyle yerel seçimde aday oldu…

Kazandı…

Şişli Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu…

Görev süresi doldu; siyaseti bıraktı…

1994 yılında Şişli’nin Reisliği’ne veda ederken şöyle diyordu:

“Bu görev kadınlara yakışıyor…”

Belediye Başkanı olarak imzaladığı her belgenin…

Tek tek fotokopilerini saklamasıyla tarihe geçti…

Gelgelelim…

Yılmıştı yaptığı işten…

O zaman anladı…

Politika, O’na göre değildi…

***

Dürüst, samimi, fedakar, aşka ve gurura inanan kadın rollerinde…

Eline kimse su dökemedi…

Yıllarca şarkıcılık yaptı; sahnede devleşti…

Hep şunu söyledi yıllarca:

“Sinemada şöhret, sahnede para kazandım…”

70’li yıllarda reklam filmlerinde bile oynadı…

İlerleyen yaşına rağmen TV dizilerinde büyük ilgi gördü…

***

23 yıl önce…

İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde onur ödülüne layık görüldü…

Her gün, aksatmadan…

Diğer üç yapraklı yoncadan ayrı kalmadı…

(Türkan Şoray… Filiz Akın… Hülya Koçyiğit)

Son nefesini verdiği güne kadar…

Diğer “yoncalar” da O’nu hiç yalnız bırakmadı…

***

Bitiriyoruz…

Bu hikayenin kahramanını…

Tartışmasız, tahmin etmişsinizdir…

O, büyük yıldız…

Sinemaya ömrünü adayan Fatma Girik’ten başkası değildir…

1954’te “İstiklal Uğrunda” filmiyle başladığı sinema kariyerine…

11 yıl önce TV dizisi “Babalar ve Evlatlar” ile…

Nokta koymuş gibi görünse de…

Hala…

Bu dünyaya veda edinceye kadar…

“Kamera” derken gözleri hep ışıl ışıldı…

Bıraksanız…

80 yaşına rağmen…

Bodrum’dan kanatlanıp, film setlerine uçacaktı…

Nokta…

Sonsöz: “Dediler ki, gözden ırak olan gönülden de ırak olur… Dedim ki, gönüle giren gözden ırak olsa ne olur? / Hz. Mevlana…”