GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
26 Ocak 2024 Cuma

Bir cinayet 31 yılda nasıl çözülemez?

Gazetecilikte…

Soru işaretiyle biten başlıklar…

Yazanı da…

Okuyanı da tedirgin eder…

Ama…

Hayat bu, akıp giderken…

Alın yazısına bile sığmayan(!) sorularıyla…

Sizi… Bizi… Hepimizi…

Deforme ediyor…

***

Aslında…

Her şey…

Ankara’nın göbeğinde başladı ve…

Orada sona erdi…

Gerisi “derin karanlık”

Tam…

31 yıl önce bugünlerdi… (24 Ocak 1993 Pazar)

Akıllarda kalan tek şey…

“Karlı Sokak”ta…

Adı gibi kar yağan bir sabahta…

Otomobilin içinde bombayla havaya uçurulan ünlü bir gazeteci…

Ve çaresizliğin…

Derin sessizliği…

Ve…

İnanılmaz bir abukluk…

Olay yeri ekibi gelmeden…

Süratle(!) temizlenen bir sokak ve hafızalardan silinmeyen…

Filmlerdekilerden farksız…

Kanlı bir suikast sahnesi…

***

Unutulmaz “birbirinden acı anı demetleri” ile devam ediyoruz…

Hepsi…

Virgülüne kadar gerçek…

***

Tarih; Ekim ayının ortaları, 1992…

Yer; Ankara

Uğur Mumcu ev kiralayacaktı ama…

Ev sahibi huzursuzdu…

Kira kontratındaki ek maddeden belli oluyordu…

Huzursuzluğunun nedeni…

Kağıdın üstündeki şu cümleydi:

“Olası bir bombalı saldırıda, zararı kiracı öder!”

Evi kiraladı… Birkaç gün sonra…

Gecenin ürpertici sessizliğinde kan ter içinde uyandı…

Korkunç bir patlama sesi hala kulaklarını çınlatıyordu...

Ya da ünlü gazeteci öyle zannediyordu…

Eşi de uyanmıştı; “N’oldu Uğur?” diye sordu…

Ünlü gazetecinin cevabı ürperticiydi…

“Rüya gördüm Güldal… Korkunç bir patlama oluyor...

Patlama sonunda da bacaklarım yok oluyor...

Bedenimin bu halini yukarıdan seyrettim…”

***

Tarih; 21 Ocak 1993 / Perşembe…

Yer; İstanbul Cağaloğlu, Cumhuriyet Gazetesi’nin en üst katı Nadir Nadi’nin odası…

Uğur Mumcu ve Cüneyt Arcayürek…

Ankara'dan İstanbul'a gelmişlerdi birlikte…

İlhan Selçuk da odadaydı…

Türkiye'nin siyasal gündemi konuşuluyordu…

Uğur Mumcu tedirgindi, İlhan Selçuk’a dönüp şöyle dedi:

“İlhan Abi, seni de beni de öldürecekler!”

Odada buz gibi bir hava esmişti…

***

Tarih; 24 Ocak 1993 / Pazar…

Yani…

31 yıl önce…

Yer; Ankara Karlı Sokak…

Güldal Mumcu uyandığında saat 08:00’i gösteriyordu…

Çay suyunu koydu, kahvaltıyı hazırladı…

Ailece hep birlikte kahvaltı yapmaya başladılar…

Ardından Uğur Mumcu gazeteleri okumaya başladı…

Saat 11:00 gibi, gazeteyi elinden bıraktı, eşine doğru yürüdü; telefon sehpasına dayanarak inler gibi konuştu:

“Başım çok ağrıyor Güldal…”

“Gelip ovayım biraz canım…”

“Bu öyle bir ağrı değil… Ovmakla geçecek gibi görünmüyor… Garip bir ağrı, tuhaf ağrıyor…”

“Ne yapalım?” diye telaşla sordu Güldal Mumcu…

Uğur Mumcu, sokak kapısına yönelirken…

Fısıldar gibi cevap verdi, “Bilmiyorum belki geçer…”

***

Saat 13.25’i gösteriyordu…

Uğur Mumcu otomobilinin başındaydı…

Kontağı en son…

Ailesiyle pizzacıdan döndüğü Cuma akşamı kapamıştı…

Otomobilinin etrafında dolaştı…

Eğilerek lastiklere baktı… Sorun yoktu…

Geceden yağan kar camlara birikmişti…

Onları temizledi…

Buzlu camlara yapışmasın diye…

Cuma akşamı kaldırdığı silecekleri indirdi…

Dikiz aynasındaki karları sildi...  

Otomobilin koltuğuna oturdu ve…

Kulakları sağır eden korkunç bir patlama bütün sokağı sarstı…

Sonra?

Sonrası yok…

Çünkü…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin elinde…

Hiç bir şey yok!

Sadece…

Akıllarda kalan…

Bombayla havaya uçurulan bir otomobil ve…

Kalplerde yaşayan bir gazetecinin…

Hayata acı vedasıydı!

***

Aradan 31 yıl geçti…

Bu ne demektir biliyor musunuz?

100 yaşını geride bırakan…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin…

Bu kahreden olayın…

Failini…

Ya da planlayıcılarını…

“11 bin 315 gündür”

Bulamayışıdır…

En büyük en derin acı budur…

***

Bu hassas soruyu bunca yıldan sonra…

Ege’de SonSöz yazarlarından…

Duayen hukukçu ve siyasetçi büyüğümüz…

Metin Öney ağabeyimizden yorumlamasını rica ettim…

Anlattıkları…

Sizi de şaşırtacak…

Söz Sayın Metin Öney’de:

“Faili meçhul” demek…

Eylemi yapan “bilinmiyor” demektir…

Böyle şey olur mu?

Olmaz…

Çünkü…

Her şeyden önemlisi…

“Öncelikle fail biliyor”

Yani eylemi yapan veya yapanlar biliyor(!)

Sonra, “azmettiren” biliyor…

Dahası var:

“Yardım ve yataklık” yapanlar biliyor.

Sonra…

İsterse(!) Devlet Baba da biliyor…

Şimdi...

Bu kadar çok bileni olan bir olay…

Nasıl olur da “faili meçhul” oluyor?

Eğer…

Bir olaya siyaset kurumu karışmaz ise…

O olayın faili meçhul olması mümkün değildir…

Bir gençlik anısıyla pekiştirelim yaşananları…

Yıl 1963…

Neredeyse 60 yıl öncesi…

İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenciyim…

Kasımpaşa’da…

Çöplükte kesik bir parmak bulunuyor…

24 saat sonra…

Olay bütün çıplaklığı ile aydınlanıyor ve fail de bulunuyor…

Hala hafızamdan silinmedi…

Çare şudur:

Öncelikle uluslararası olsa bile…

Siyaset kurumu karışmayacak ve buna rağmen çözülmüyorsa…

O olayın altında kalan derhal gidecek…

Yerine çözme iradesini gösterecek olan gelecek…

İşte o zaman…

“Faili meçhul olmaz...”

Dolasıyla da, hiçbir olay da kararlıkta kalmaz…

Yanlış mı?

***

Bitiriyoruz…

Uğur Mumcu’yu kaybettiğimizde…

“İsmet Abi” olarak anılan…

O günlerin İçişleri Bakanı olan İsmet Sezgin

Çaresizlik içinde şunları söylemişti:

“Cinayetin arkasında İran’la bağlantılı radikal bir grup vardı… İranlı diplomatlar izlendi… Araştırmalar deşifre edilince şüpheliler yurtdışına kaçtı… Cinayeti çözmeyi hepimiz çok istiyorduk, yapamadık olmadı…”

Ve…

“İsmet Abi”

Süleyman Demirel ve Erdal İnönü dahil herkesin…

Cinayetin aydınlatılması için “samimi bir uğraş verdiğini” söyledi…

Ancak…

Emniyet’in, Mumcu’yu öldüren bombayı…

İlk defa o cinayette tanıdığını söylemeyi de ihmal etmedi…

“İsmet Abi”nin son sözleri şöyle olmuştu:

“Sadece Sayın Demirel değil, rahmetli Erdal İnönü, hepimiz namus sözü verdik… İnönü de “boynumuz borcudur” dedi. Çok içtenlikle söylüyorum, hepimiz samimiyetle konuştuk… Yapamadık olmadı ama bir gün çözülecektir…”

Son cümleye dikkat ettiniz mi?

“Bir gün mutlaka çözülecek!”

Nokta…

Hamiş: Zülfü Livaneli anlatıyor: “1973’te yazdığım bir şiirin, efsane dostum Uğur Mumcu’nun “Sesleniş” yazısına kaynak olması ve “Vurulduk Ey Halkim Unutma Bizi” dizesinin onunla bütünleşmesi ömrümün en büyük onurlarından biridir…”

Sonsöz: “Her şey üstüne gelip, seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme… İşte orası, kaderinin değişeceği noktadır… / Hz. Mevlana…”