GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
5 Ocak 2024 Cuma

'Ben' ve Öteki'ne dair

Tam 12 yıl olmuş bu metni yazalı. Bir tek kişiden tek bir soru gelmedi. Belki de üstümüzdeki lanet, dediğimiz; insanın kendisi olduğundandır.

Her şeyin bitimli olduğu bu evrende insan arzusunun gerçek nesnesi; Hiçlik ile Sonsuzluk arasında salınaninsan varlığı dolaysız -simgesel olmayan- anlamlandırma çabasıyla ortaya çıkabilir; “Travmatik imkânsız çekirdek.”

Bu ahvalde, arzunun nesnesi neden ibaret olabilir?

Gerçek ve onun simgeselleşmesini birbirinden ayıran mesafe, Lacan tarafından, “arzuna yol verme,” (ne pas céder sur son désir) ilkesiyle açıklanmıştır. “Gerçek”in artığı olan şey, arzunun nesnesinin nedeni ve işlevi olan “şey”i simgeselleştirmenin üzerindeki “fazla”dır. Bu “fazla”yı kabullenmeye başlayıp onunla olan sorunu çözmeye girişmek; temel bir uzlaşmaz karşıtlığı kabul etmek, simgesel bütünleşmeye, parçalanmaya direnen “imkânsız çekirdek”i kabullenmek demektir.

“Arzuya boyun eğme.” Bu çağrı “Öteki” olana karşı bir çatışmadır. Sonunda kurtuluş umudu bulunmayan bir karşıtlığı içerir. İnsan işte bu uzlaşmaz karşıtlığın kendisidir. İnsan bu ebedi çıkışsızlıktır.

Faciadan kaçış (mucize veya kurtuluş) ile faciaya katlanış ihtimalleri arasındaki gerilim hattında, insanı bütün bahisleri Tanrı’ya oynamaya mecbur eden çıkışsızlık.

Debord’un “Gösteri Toplumu”nda, Hegel’in de belirttiği gibi, zaman, zorunlu yabancılaşmadır; yani öznenin kendisini kaybederek kendini gerçekleştirdiği, kendi hakikati olabilmek için başkası haline geldiği ortamdır.

Ben, “benlik” değildir; ama “Öteki’nin Öteki’si” olabileceğini pekâlâ söyleyebiliriz.

(Onu bunu “ötekileştirmek”ten söz edip duranlara da bu vesileyle hatırlatmış olayım; kimse kimseyi ötekileştiremez. Fiil yanlış kullanılıyor; ayrıştırmak, dışlamak fiilleriyle karıştırılıyor. “Ben” olamayan zaten “Öteki”dir. “Ben”in aslında “Öteki” tarafından yönlendirildiğini muhtemelen gözden kaçırıyorlar.)

Sosyal ilişkilerin simgesel ağının oluşturduğu mesafelere rağmen, “Ben” kendi hiçliğine içkin, Öteki ile müsemma. Gerçek ile onun simgeselleşmesini birbirinden ayıran mesafeyi hiç akıldan çıkarmamak gerek.

Gerçekten bir şey olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? O halde, siz bir aptalsınız.

Özne, toplumsal iletişim ile göstergeler ağına girdiğinde, dil tarafından çağırılma yoluyla örtülü bir “bene” dönüştürülür. Bu nedenle, gerçeği bilmeyen ve “ben”in gerçek “benlik” olduğunu zanneden kişi aptaldır. İnsan “Hiç”tir.

Hakeza kendisinin kral olduğuna inanan bir deli, kendisinin kral olduğuna inanan, yani kral olma yetkisi ile özdeşleşen bir kraldan daha az deli değildir.

(Marks, Lacan ve Zizek’in yalancısıyım.)

“İnsanın hakiki varoluşu evsizliktir. Bu anlamda, Evsizliğin özü, bizzat özün kendisinin evsizliğidir.” Böyle söyleyen Zizek’in burada dayandığı temel olgu, çılgıncasına boş hazların peşine düşülmesi sonucunda çivisinden çıkmış olan dünyamızda, insanın hakiki tözel boyutu için, hiçbir ev, barınak olmayışıdır.

Zizek’e göre; Tarih, sadece ve sadece “Öteki tarafından” geçmiş üzerine derin düşünen bir imgeleme faaliyeti ile üretilen bir seraptan ibarettir. Bu yüzden, burjuva ideolojisinin hegemonyacı tahakkümüyle karşılaştırıldığında, insanın özgürlüğünü kazanmak amacıyla mevcut düzenin yıkılmasına yönelik gösterdiği her türlü çaba ideoloji olacaktır.

Tarihsel materyalizmin devrim kavramı karmaşık bir ideoloji, karmaşık bir “yüce arzudur.” Hâl bu ise, her türlü yuvaya dönüş özlemi kararlılıkla silinmeli.

Uzlaşmaz karşıtlıkla malul “Ben” ve “Öteki” ebedi çıkışsızlığın kaosunda, yeryüzüne bir lanet bıraktı. Tüketim ilahlarına adanmış, gürültü ve görüntüden ibaretbir hayatın ortalık yerinde, her türlü bayağılığın “insanın değer”ine tekabül ettiği sığ zamanlarda, en anlamlı şeydir bu lanet.

8 Aralık 2012