GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Aralık 2020 Pazar

Yerine düşünmek

Yönetenler ve yönetilenler arasında ilişkilerin demokratik yönetim biçimiyle düzenlemesi, iktidar ve mülkiyet ilişkilerinin gölgesinde toplumsallaşmanın yarattığı efendiler ve köleler düzeninin çağdaş ifade biçimidir.

Toplumsallaşmanın mülkiyete dayalı gerçekleşmesinin, muktedirlerin toplumu yönetme hakkını kendilerinde görmesine yol açtığı bir vakıa.

Ve kişinin yerine düşünme cüretinin aleniyeti, toplumun bu duruma rıza göstermesinin siyaset bilimiyle buluşması için ilham verdi.

Sonucunda, yönetim biçimi olarak, Batı, mümkün olanın en iyisi, dediği demokraside karar kıldı.

Yönetme yetkisinin insanın değil de sistemin, düzenin işleyişiyle ilgili olduğu gerçeğinin hilafına, tuttuğunu yönetme saplantısının motive ettiği yönetenler, kişi üzerinde iktidar kurmayı tercih ettiler. Bunun zorla olanı “diktatörlük”, gönüllü olanı “demokrasi” oluyor.

Bir insanın bir insanı yönetmek için duyduğu arzu, nasıl bir ruh halinin tezahürü olabilir? Sağlıklı bir ruh hali olmadığı muhakkak.

Adımıza düşünüyorlar… Adımıza hareket ediyorlar… Ve doğru dürüst yönetmeyi beceremediklerinde ortaya çıkan krizin faturasını da yine topluma yüklüyorlar. Faturanın adı, acı reçete…

Sıradan insanın yerine düşünmeyi iş edinen efendiler, yönetemedikleri toplumsal alanı her derin bunalımda yeniden kurmak için derin derin düşünürler… En son, yüzyıl önce, iki Dünya savaşı çıkarmak suretiyle derin derin düşünmüşlerdi. Sıradan insan da eli kolu bağlı bekler, efendilerin düşündüklerine katılmak için… Rezilliğin fotoğrafı…

Efendilerin yanı sıra, aydınlar ve yarı aydınlar, yerine düşünme fikrinin önemli taşıyıcıları ola gelmiştir. Yerine düşünme uzmanı bu zümre, fakirler, mazlumlar, ezilenler yerine uzun uzun düşünür. Sonra da uzun uzun konuşur, yazar…

Bu ülkede, bir tek mazlumlar, yoksullar sessizdir. Onların sesi çıkmaz. Ne düşündükleri bilinmez.

Sorunların gerçek sahiplerinin yerine tuzu kuru siyasetçiler, aydınlar ve yarı aydınlar düşünür, konuşur. Sığınakları da demokrasidir.

Yoksulluk biterse, efendiler ve aydın zümre bilir ki kendileri de bitecektir. Bu nedenle, beslendikleri yoksulluk, sefalet, çaresizlik gibi kaynaklar hiç tükenmez.

Bugün Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksulluk altında eziliyorsa, yeryüzünde adaletsizlik, eşitsizlik, salgın, sefalet, açlık alıp başını gitmişse, sistemden beslenen her bir kişi suçludur. Kişinin kendisini ideolojik olarak nasıl konumlandırdığının bir önemi yoktur.

Büyük insanlığın yerine her kim ne düşünmüş ve ne söylemiş olursa olsun; çağlar boyunca sadece ve sadece acıların, yoksulluğun, açlığın, sefaletin, haksızlığın, adaletsizliğin büyüdüğü gerçeği ortada duruyor.

Gerisi laf-ı güzaf…