GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
3 Kasım 2020 Salı

Husumeti bitirmedikçe

İslamcı bir dernek, İBB tarafından tahsis edilen salonda, yoksullara çorba dağıtabilir mi?

Geçtiğimiz haftalarda bu tartışmaya tanık olduk.

Tartışmayı yeniden gündeme taşımak niyetinde değilim. Fakat o tartışmanın depremden sonra bana düşündürdüklerini yazmak istiyorum.

İzmir’in yaşadığı deprem felaketinde, her zaman olduğu gibi, efendilerin iktidarının bekası için yaratılan zengin sınıfın servetinin bedelini, yıkılan evlerin altında kalmak suretiyle toplumca ödedik.

Hayat bize öğretti; sistemde genel teamüllere göre, açlık, yoksulluk, felaketlerde ölüm, cephelerde ölüm, sefalet ücretine emek satmak ve benzeri dertler hep büyük insanlığın payına düşer.

Değişen bir şey yok, yine öyle oldu…

Acılar ve göz yaşlarına karşı, laf israfı ve magazinleştirilen felaket tabloları…

On güne kalmaz, bir sonraki felakette buluşmak üzere vedalaşırız.

Büyük insanlık özveriyle çalıştı, yardımlaştı, dayanışmanın en güzel örneklerini verdi. Kurtarma çalışmaları bizleri bir kere daha insani olanda buluşturdu.

Gelin görün ki muktedirler halkın nabzını birkaç gün daha tuttuktan sonra, nerede kalmıştık, diyerek yoluna devam edecek.

O binalar yine yapılacak, savaşlar yine olacak, işsizlik yine artacak, açlık ve sefalet yine sürecek, salgında çaresizlik derinleşirken bedelini yine halk ödeyecek.

Ve biz, sıradan insanlar, nerede kalmıştık, diyerek; çorba veren dindarlarla kavgaya devam edeceğiz.

Çünkü muktedirlerin iktidarının bekası için sokaktaki insan nefretten beslenmeli.

Çünkü toplum içinde husumete dayalı ilişkiler sürgit var olmalı.

Çünkü aramızdan kaç kişinin öleceği, kapitalistlerin umurunda değil.

Çünkü rant, insan hayatından kat be kat değerli.

Her türlü düşmanca duygudan azade, kavga ettiği o sokaklarda kardeşçe kucaklaşmayı başaramadığı sürece, büyük acılar hep büyük insanlığa düşecek.