GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Ocak 2021 Pazar

Hoşgörü- Müsamaha- Tahammül- Tolerans…

Dilimizde ne güzel sözcükler var, hangisini istersen seç kullan… Hoşgörü benim en sevdiğim, müsamaha derdi büyüklerimiz, tahammül diyenler de vardı. Hatta Ferhan Şensoy’dan “Tahammül-fersâ” diye bir deyim öğrenmiş çok da severek kullanmıştık dayanmanın zor olduğu insanlara… Sonra “tolerans”- “intolerans” gibi laflar da etmeye başladık…

Geçen yazıda asla izlemediğim, Taklamakan çölüne inecek uzay gemisinin içinden çıkacak 2500 uzaylıyı tartışacak televizyonlardaki aynı 16 kişinin tartışma programlarından söz etmiştim. (Espri: Can Yılmaz) Neden izlemediğimi sordu bazı arkadaşlar; cevabım net, “birbirlerine bu kadar hoşgörüsüz davranan adamları neden izleyeyim ki…”

İşin kötüsü TV yapımcılarının sakin, çelebi, efendi konuşmacılardan hoşlanmadıklarını, buna karşılık şirret, her an kavga çıkarmaya meyilli salatalıkları konuşmacı olarak seçtiklerini biliyorum uzun süredir. Bu “tartışmacılar” hangi siyasi eğilimi destekliyorlarsa o eğilime aslında zarar veriyorlar. Birilerini savunduklarında aslında o insana da zarar veriyorlar. Bunların farkına varılmadığını sanmıyorum.

Zaten smarttvsi olan bu kanalları bıraktı, 19:00-20.00 gibi haberlere şöyle bir bakıyor sonra ver elini Netflix… Yani bu reyting listeleri falan bence tamamen hikaye… B ve özellikle de C-D gelir grupları gündüz birbirini düzen/öldüren aile, köy kasaba hikayelerine takılıyor, geceleri de Acun’a…

Bunları aslında bıyık altından gülümseyerek izlemeyi ne çok isterdim. Ama bu ülke bizim ve bu yayınlardan son derece “hoşgörüsüz” bir toplumsal doku oluşuyor. Şiddeti seven, tartışmayı ses yükselterek, laf bölerek sürdüren tartışmacıları her gece izleyen insan bir süre sonra 3. Sayfa editörü gibi kafayı kırar.

Unutmayalım; Dionysos çağından beri, uygarlık mozaiğinin doğal bir sentezini sunan Anadolu halkı hoşgörüyü erdem olarak bellemişti. Mevlana- Yunus- Hacı Bektaşı Veli gibi insanların yaşadığı Anadolu’yu düşünün önce… Bir zamanlar Anadolu’da bu üç güzel insan “sevgi ve hoşgörü” ışıkları yakılmıştı. Nereye gittiler? Şimdi de Ortaçağ Avrupasının karanlığını düşünün… Batı Dünyasının zihniyetini değiştiren Kopernik, Thomas More, Luther, Bacon, Galile, Kepler, Leonardo da Vinci, Cervantes, Shakespeare henüz ortada yokken.

Rönesans dediğimiz nedir aslında? 16. Yüzyıl Avrupa’sında Rönesans 9. Ve 12. Yüzyıllar arasında büyük gelişme göstermiş, Müslüman Rönesansının bilimden tekniğe, felsefeden tıbba, sosyolojiden sibernetiğe kadar eserlerinin tercümesine, Haçlı Seferleri ile aktarılan Doğu bilgilerine, Endülüs Müslümanlarından transfer edilen İslam kültür ve sanatı ile antik çağ eserlerinin çevirileri üzerine kurulmuştur.

TV tartışmacılarının asla anlayamayacağı konu şudur: Hoşgörüde kişisellik, anlayış ve özveri vardır. Anlayış ve özveri, kimliğin yıpranması demek değildir. Aksine; daha iyiyi, daha güzeli bulmak için, başka fikir ve düşünceleri sevgi ve saygı ile tartışarak, yeni ufuklar açmak demektir. Rekabeti hayatın ateşleyicisi gibi görenler, hırs ve rekabet duygularını azaltarak, gelişmeleri yavaşlatabileceğini sanırlar ve söyleyebilirler. Onların kavgasız, bağnaz olmayan bir ortamda gelişecek, birbirinden pek çok fikir ve eylemin gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacağını anlamaları kolay değildir.

Hoşgörülü bireylerden oluşan toplumlar, sağlanan barış ve huzur ortamında gerçekleştirecekleri fikri tartışmalarla, ülkelerinin hızla kalkınmasına yardımcı olurlar. Kısır çekişmelerin yaratacağı kırgınlıklardan ve bölünmüşlükten uzak kalırlar. Sevgi ile desteklenen hoşgörü bizler için bir erdemdir. Gelişmişliktir. Olgunluktur.

Ama bu ülkenin temel sorunlarından biri, “hoşgörüsüzlüktür”