GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
27 Aralık 2020 Pazar

Bir ürün ücretsiz ise, ürün sizsiniz!

Hayatımın hiçbir aşamasında olmadığı kadar ekran başındayım, çoğumuz gibi… Bunun önemli bir bölümünü bilgisayar ekranları oluşturuyorsa da evdeki müstehzi ifadelere rağmen dizi izlemeye de başladım; “Menajerimi Ara” mesela, en tuttuğum dizi. “İyi Aile Babası” o mükemmel oyuncu kadrosuna rağmen zor tutacak gibi görünüyor. Çünkü Senaryo sıkıntısı var…  ViaSat History’nin karşısında da her gün en az bir saatim var. Bu arada hiç de kendimden beklemediğim gibi Netflix izlemeye başladım iyi mi?

Netflix’te benim kafama göre içerik pek az. Sanki giderek artıyor gibi… Geçen hafta pek çok yerde yorumları okuyunca Netflix’in Social Dilemma belgeselini seyrettim. Hem de iki defa. Social Dilemma yani Sosyal İkilem. Öncelikle vaktinizi ayırıp izlemenizi tavsiye ederim…

Dizi biter bitmez hemen şu soruyu sordum: Sosyal Medyalarımızı Hemen Kapatabilir miyiz? Kolay değil.

Kısa bir özet geçelim: Jeff Orlowski yapımı olan “Sosyal İkilem” adlı belgesel, aslında birkaç temel açıdan günümüzü özetliyor. Öncelikle tabii genç yaşlı demeden hatta çoluk çocuğun kullandığı sosyal medyanın hayatlarımızda nasıl bu kadar büyük bir bağımlılığa dönüştüğünü tartışıyor. Facebook, Instagram ve Twitter gibi teknoloji şirketlerinin sosyal medya platformları ve hatta arama motorları üzerinden bireylere ve toplumlara verdiği/verebileceği zararları ortaya koymayı hedefleyen belgesel bu.

2020’nin başında Sundance Film Festivali’nde ilk kez izleyici ile buluşmuştu.  Sundance’tan genellikle iyi işler gelir zaten. Bağımsız yayınlara bakıyorum; ‘Zamanımızın en önemli belgeseli’ olarak nitelendiriliyor… Netflix,  Silikon Vadisi’nde, ABD’de büyük teknoloji şirketlerinin bu sosyal medya araçlarıyla insanları bir anlamda nasıl ağlarına düşürdüklerini anlatıyor… Bunun için kullandıkları taktikleri, yarattıkları algoritmaları anlatıyor ve sonucunda bu bağımlılığın insanlıkta yarattığı travmalara da değiniyor…

Konuşmacılar belgesel boyunca sosyal medyanın “Kendini beğenmeme” duygusundan “yalnızlığa”, kişisel mutsuzluktan gerçek bilgilere ulaşmak yerine “yaratılan aslında gerçek olmayan bilgilere inanmaya” kadar pek çok mevzuda insanları şekillendirdiğini söylüyorlar. Beni şahsen şekillendirebilecek bir sosyal medya yok ama, çevreme bakıyorum bir felaket….

Bir konuşmacının dile getirdiği gibi; bisiklete binilmeye başlandığında kimse “Aman Tanrım toplumu mahvettik, bisikletler insanları etkiliyor, insanları çocuklarından uzaklaştırıyor, demokrasinin yapısını bozuyor, insanların doğruyu söylemelerini engelliyor, insanlara doğruyu söylemelerini engelliyor” demedi. Konuşmacı şöyle devam ediyor: Eğer bir şey araç ise olduğu yerde kalır ve sabırla bekler. Bir şey araç değilse, sizden talepleri olur. Sizi baştan çıkarır, maniple eder. Sizden bir şey ister. Günümüzde araç tabanlı teknolojik ortamdan bir bağımlılığa, manüplasyon tabanlı teknolojik ortama geçmiş durumdayız. Değişen işte bu. Sosyal medya, kullanılmayı bekleyen bir araç değildir. Kendine ait hedefleri var. Ve onlara ulaşmak için psikolojinizi size karşı kullanan araçları vardır! …

Bu lafları duyunca ilk vay be! yi patlatmışım.

***

Kişisel olarak etkilenmesem de sosyal medya uygulamalarının yoğun reklam bombardımanın hedefiyiz. Ortak kanaat: “Tarihte daha önce hiç 50 tasarımcı iki milyar insanı etkileyecek kararlar vermedi.”

Social Dilemma’da şu tespiti duyunca az daha sigara yakacaktım: Dünyada müşterisine kullanıcı diye hitap eden 2 sektör var; birincisi uyuşturucu sektörü, ikincisi yazılım sektörü.

Ve başlıktaki söz: “Bir ürün ücretsiz ise, gerçekte ürün sizsiniz”. Biz sosyal medyada zaman geçirdiğimiz süreyi artırdığımızda, reklam veren şirketlerin de bu platformlara ödedikleri paraları artıyor.

***

Belgeselin iddiası net. “Yanlış bilgiler doğru bilgilerden 3 kat hızlı bir oranda yayılabiliyor.” Son aşı muhabbetinde de gördüğümüz gibi…

Belgeseli bu kadar çarpıcı yapan hiç kuşkusuz kimin anlattığı… Belgesel filmde konuşanlar; insanları bir araç, bir ürün olarak görüp bunun üzerinden para kazanmaya odaklı sistematiği, bir anlamda işin mutfağında görüp bundan rahatsız olan, sistem dışına çıkan büyük sosyal medya şirketlerinin, twitter, facebook, instagram gibi şirketlerin eski çalışanları. Onlar anlatıyor filmde bu tabloyu.

Bakar mısınız şu söylenenlere:

Büyük sosyal medya şirketleri insanlık tarihi boyunca düşünebileceğinizden çok daha fazla bilgiye sahipler. Bunun benzeri görülmedi. Böylece sürekli biriken tüm bu veriler neredeyse hiç insan denetimi olmayan bu sistemleri besliyor. Böylece ne yapacağımız ve kim olduğumuz konusunda giderek daha iyi öngörülerde bulunuyorlar. Pek çok insan verilerimizin satıldığını düşünse de yanılıyor. Mesela verileri elden çıkarmak Facebook’un ticari çıkarlarına uymaz. Peki bu verilerle ne yapıyorlar? Hareketlerimizi öngören modeller oluşturuyorlar ve en iyi modele sahip olan kazanıyor.

En korkunç iddia ise şu: Bu şirketlerde bu sistemlerin nasıl çalıştığından anlayan sadece bir avuç insan var ve onlar bile belli bir içerikte tam olarak neler olacağını hiç mi hiç anlamıyorlar. Yani insanlar olarak bu sistemler üzerindeki kontrolümüzü kaybettik gibi bir şey. Çünkü gördüğümüz bilgileri kontrol ediyorlar. Bizden çok aslında onlar bizi kontrol ediyorlar.

Konuşmacılardan biri çözümün “Ne kadar veriye sahipse o kadar vergi ödemeden” geçtiğini dile getiriyor.

***

Bu da konuşmacı değil sanki itirafçı: Çevrimiçi bağlantının ana unsur olduğu bir dünya yarattık. Özellikle de genç kuşaklar için. Bununla birlikte bu dünyada ne zaman iki kişi bağlantı kursa bunun finanse edilmesinin tek yolu sinsi bir üçüncü kişinin bu iki insanı manüple etmek için ücret ödemesidir. Yani dünya çapında öyle bir nesil yarattık ki bu insanların içine girdikleri ortamlar iletişim ve kültür dedikleri şey tamamen manüplasyondan oluşuyor. Yaptığımız her şeyin tam merkezine aldatma ve sinsilik koyduk.

***

İzlemediyseniz mutlaka izleyin derim. O an sosyal medyayı, en azından bildirimlerinizi kapatmak isteyeceksiniz, bu kesin. En azından benim çıkardığım sonuç buydu filmi izlediğimde.

Çoktandır sorulan bir soru bu: Sosyal medya insanlığın sonunu mu getirecek, bu bağımlılık nerede bitecek, bu şirketler bir yol açtı ama şimdi dünyayı neye dönüştürdüklerinden pişmanlar mı, pişman olsalar da bu geriye dönülebilir bir nokta mı?

Bu konuda 2-3 yazı yazmayı daha düşünüyorum. Sonraki yazımın başlığı “Sosyal medyadan etkilenerek bir şey satın aldınız mı?” olacak. Tabii ki influncerlere, trend belirleyicilere falan da gelecek sıra…