GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
2 Kasım 2020 Pazartesi

Elif’in yumruğu

Üç yaşındaki Elif’in eli...

Depremin 65. saatinde hayata tutunan minik parmaklar...

Kahraman kurtarma ekiplerinin vazgeçmeyen insanüstü çabaları sonunda...

Tonlarca enkazın altından çıkarken, sanki hepimizin elini tuttu o minik kız.

Bu sabah canlı yayında Elif’in kurtuluş anını izlerken...

Kurtarıcısının parmağına sıkı sıkı yapışmış, bırakmayan bebek elini görünce...

Gözlerimden yaşlar boşandı.

Yüzü bembeyaz, minik vücuduyla enkaz altında 65 saat sessizce beklemişti Elif...

Yaklaşık üç gün boyunca karanlıkta sırt üstü, yüzü gözü toz içinde, hiç konuşmadan bekleyen...

Gık bile demeden direnen güçlü çocuk...

Dokuz saat süren tarifsiz çabayla kurtarıldı.

Yumruk yaptığı eliyle kurtarıcısının parmağına yapıştı...

Ve hepimizi bir kez daha ağlattı.

***

Yaşadığımız travmatik, adeta içimizi yırtan depremin ardından...

Kendimize gelmeye çalışıp olan biteni izlerken...

Aklımda hep aynı soru, hep aynı cümle var.

“Biz neden böyleyiz...”

Bir fotoğrafta ihmalin çirkin, fırsatçı yüzünü görüyoruz.

Suratımıza tokat gibi vuruyor.

Kumdan kale, pestil olmuş binalar...

 Un ufak olupetrafa saçılmış beton bloklar...

Bir diğer fotoğrafta her birimizin sonsuza kadar minnetle anacağı...

Tek yürek olmuş kahramanları, kurtarıcıları görüyoruz.

Tek yürek olmuş bir Türkiye görüyoruz.

Acıyı paylaşan hüzünlü gözler görüyoruz.

26 ayrı kurtarma ekibi geldi İzmir’e Türkiye’nin dört bir yanından.

Yüzlerce inançlı kahraman, yüzlerce cesur yürek.

Koştular, geldiler...

Tonlarca ağırlığı, enkazı adeta tırnaklarıyla kazarak can kurtarıyorlar.

Sorumsuzluklar zinciri içinde inşa edilmiş...

Kuralsız, usülsüz, hatalı yapılmış binaların altına...

Adına apartman denmiş beton tabutların içine sürüne sürüne girip...

İğneyle beton kazarcasına dikkatle canlı arıyorlar.

Sekizer katlı beton binaları, tonlarca demiri, molozu...

Santim santim eşeleyip...

Sıradan bir günde evlerinde ders yaparken, yemek yerken, anneannesiyle oynarken, televizyon seyrederken betonların altında kalan insanlarımızı...

Canları kurtaramaya çalışıyorlar.

***

Bugün 6.9’luk İzmir depreminin dördüncü gününde...

Bayraklı’da kurtarma çalışmalarında son viraja girdik.

Elif mucizesine, İdil mucizesine, Günay mucizesi, Ahmet amca mucizesine tanık oluyoruz.

Sevincimiz minnete, korkumuz öfkeye sarılıyor.

Ve akılda yine aynı soru, “Biz niye böyleyiz”.

Allah aşkına...

Milletçe dört gündür yaşadığımız üzüntüye bakın...

Kahroluyoruz hepimiz.

Devletin teyakkuzuna, elele vermiş bir milletin çabasına bakın...

Peki bu işin matematiğinde çok büyük bir yanlış yok mu?

Neden kulağımızı hep tersten gösteriyoruz?

Zorunda mıyız kardeşim diye soruyorum...

Biz sadece kurtarmada mı mahir olmak zorundayız?

Sorumlulukta, dürüstlükte, inşa etmekte...

Bilimsellikte, ahlakta, kontrolde...

Ve hesap sormakta becerikli olsak olmaz mı?

Yıka yıka mı kurtaracağız bu ülkeyi?

Biz hangisiyiz gerçekte...

Yıkanlar mıyız, yapanlar mı?

Kim daha gerçek, kim daha güçlü, kim galip gelecek bu mücadelede...

***

Siz de sormuyor musunuz, yaşadığımız bu dramın suçlusu kim diye...

Çok yazık ki, yarın da aynı şekilde can taşıyan milyonların savunmasız şekilde altında kalmaya devam edeceği bu enkazların sorumlusu kim?

Suçlu sadece seçtiğimiz belediye başkanı, seçtiğimiz meclis üyesi, imar komisyonu, denetleyeci şirket, mimar ya da koltuğunda imza atan bürokrat mı?

Ya da bize güzel bir yaşam vaat eden partiler ve liderleri mi?

Suçlu yalnızca bizden oy isteyen milletvekilleri, meclis koltuklarında güle oynaya imar yasası değişikliğine el kaldıranlar olabilir mi?

Köyde kerpiç ev yapma becerisiyle kollarını sıvayıp müteahhitliğe soyunan fırsatçılar mı sadece suçlu olan?

***

Hesap sormazsak...

Ceza vermezsek...

Aklımızı başımıza almazsak...

Daha çok yıkılır, çok ölür, çok ağlar, çok kurtarırız.

Elif’in minik yumruğu gelir, yüzümüze tokat gibi çarpar.

Soruyorum, “Orada kimse var mı”.