GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
1 Haziran 2020 Pazartesi

Korona bize ne söylüyor?

Korona denen illet...

Dünyanın ciğerine çökeli beş koca ay geçti.

Şapkadan çıkan tavşan misali aniden hayatımıza girdi.

Sanki bir anda “Abrakadabra” sesi duyuldu ve korona virüsü dünyanın her köşesine hızla yayıldı.

Acımasız bir katil gibi...

2020’ye girdiğimizden bu yana onbinlerce insanı öldürdü.

Kimileri beklenen küresel pandemi dedi korona için...

Kimileri de organize küresel tatbikat iddiasında bulundu.

Kayıp sayısı tüm dünyada 350 bine doğru tırmanırken...

Korona’nın sergilediği “öldürücü gösteri” karşısında...

Yerkürede yaklaşık dört milyar insan aylardır korku içinde evine kapandı.

Dünya ekonomisi tarihte görülmemiş şekilde kontak kapattı, yüz milyarlarca dolar zarar oluştu.

İnsanlık ise son derece kurnaz ve stratejik davranan bu biyolojik saldırganı bertaraf etmeye çalışıyor.

***

Bizler Türkiye’de Mart ayında tanıştık korona ile...

Neredeyse 90 gündür köşe bucak saklanıyoruz korunmak için.

Ön safta savaşan doktorlarımız, hemşirelerimiz, tüm sağlık çalışanları büyük fedakarlıkla...

Hayatlarını riske atarak kahramanca mücadeleyle olası çok daha büyük bir felaketin önünü kestiler.

Kaybımız 4 bin 500 kişiyi geçti, sayının artmamasını ve salgının son bulmasını ümit ediyoruz.

Ancak ne belirtileri tam anlaşıldı koronanın, ne de bulaşmak için kimi nasıl seçtiği...

Hangi bünyeyi, hangi gen yapısını, DNA dizilimini, hangi nedenle daha kolay ele geçirdiği henüz netleşmedi.

Tedavi metodları konusunda çelişkiler, tartışmalar sürüyor.

Solunum yolu, damlacık, temas, bulaş derken...

Maske, mesafe, el yıkama üçlemesi hayatımıza girdi.

“Maskesiz çıkmam” moduna geçtik.

***

Başından beri dikkatle takip etmeye çalıştığım korona virüs salgınında...

Meseleye biraz tersten, bu virüsün bizle derdi nedir diye bakmaya çalıştım.

Ne yapmaya çalışıyor...

“En büyük virüs, en küçük bakteriden bile küçüktür” verisine göre...

Çapı 1 santimetrenin milyonda biri ölçeğinde...

Neredeyse ‘yok hükmünde’ bir partikül ile cebelleşiyoruz.

Virüs denen mikroorganizmanın dünya üzerinde insanlıktan çok daha önce varolduğu muhakkak.

Evrimsel yaşam öyküsünde virüslerin kökeni  belirsizliğini hala koruyor.

İlk kez 1898 yılında Martinus Beijerinck tarafından ‘tütün mozaik virüsü’ olarak tanımlanarak keşfedilmiş.

Ancak 40 yıl kadar sonra 1931’de elektron mikroskobuyla görüntülenmiş.

Yüzbinlerce farklı virüs çeşidi var ve doğada bağımsız parçacıklar olarak bulunuyorlar.

Enerji üretemiyorlar.

Canlı olmadıkları için kendi başlarına üreme yetenekleri yok.

Çoğalmak için canlı bir hücreye ihtiyaç duyuyorlar.

Kendi genetik materyallarini hücre çekirdeğindeki DNA’nın yapısına bırakıp...

Bilim kurgu filmlerindeki uzaylılar gibi ileri teknolojik hamlelerle...

Hücrenin yönetimini ele geçiriyorlar.

***

Virüslerin yapıları temel olarak nükleik asitten (RNA) oluşuyor.

Yönetici molekül olarak bilinen RNA’ların canlılardaki temel işlevi;

Kalıtsal özelliklerin aktarılması, üremenin düzenlenmesi ve hücre içi metabolik faaliyetlerin kontrolü diye sayılıyor.

Virüslerde genetik bilgi RNA ile taşınıyor; farklılaşma, hücre yaşlanması ve ölüm gibi hücresel süreçlerin düzenlenmesinde önemli rol oynuyor.

Genetik materyali RNA olan virüslerden bazıları Ebola, Sars, çocuk felci ve kızamık diye biliniyor.

Ve de ünü dünyayı saran Korona virüs, RNA’sıyla acaba ne mesaj veriyor?

***

Bilim dünyası atomaltı parçacıkları, quark cisimciklerini, maddenin titreşim frekansını buldu...

Ama hücreyi ele geçirme, strateji geliştirme, mutasyona uğrama yeteneği gösteren korona gibi virüslerin...

Aklını, fikrini, zekasını, niyetini ve hedefini çözemedi.

Öyle ya...

Olmayan boyu posu, olmayan enerjisi ve olmayan canı ile biyolojinin koridorlarında bu kadar gizemli harekat planı yapabiliyorsa...

İnsanlığı hedef alıyorsa...

Bu korona virüsün de bir niyeti, nihai hedefi olmalı.

Peki bu korona virüs bizden ne istiyor, bize ne söylüyor?

***

Eve kapandığımız üç ay boyunca hayatımızda çok şey değişti.

En insani duyumuz olan dokunmaktan uzaklaştık.

En sevdiklerimize sarılamadık, öpemedik.

İşe gitmedik, sokakta dolaşmadık ama araba da kullanmadık, çevreyi kirletmedik.

Ne kadar fazla eşya satın aldığımızı, ne kadar gereksiz tükettiğimizi...

Gereksiz koşuşturmaları, hırslarımızı gördük.

Ve belki kendimizle yüzleştik.

İnsanı doğanın hakimi sandığımızı...

Biz olmasak da güneşin doğduğunu, kuşların öttüğünü, çiçeklerin açtığını...

Fark ettik.

Evrenin dengesi içinde döne duran gezegenimizde aslolanın sağlıklı bir nefes olduğunu anladık.

Onca virüs arasından aramıza sızarak...

Can yakıp tehlike saçan Korona bize ne söylüyor?

Duyduk.

Mu?