GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
6 Mart 2020 Cuma

Hem Fikret, hem Mualla

Annesi doğacak bebeğini kız beklediği için adını önceden hazırlamıştı...

“Mualla...”

Bebek erkek olunca çok şaşırdı ama seçtiği ismi değiştirmedi, bir ekleme yaptı.

Oğluna “Fikret Mualla” dedi.

Fikret zihin, tefekkür, akıl, kuruntu anlamları taşıyor.

Mualla ise onuru, makamı yüksek kimse demek.

Sanat otoritelerinin dahi Türk ressamı olarak tanımladığı Fikret Mualla…

Hayatı boyunca her iki isminin anlamını da hakkıyla taşıdı.

Omuzlarında tüm ağırlığıyla taşıdığı yalnızlığının tefekkürüyle…

Onurlu duruşu ve kendisini takip etmekten vazgeçmeyen kuruntularıyla…Unutmak ve mutlu olmak için resim yaptı.

Hayatın gündelik ayrıntılarını çocuksu bir gözle, sezgileriyle anlattı.

İstanbul’un ve Paris’in insanlarını, sokaklarını, kahvehanelerini, sirkleri, balonlu çocukları, caz sanatçılarını, balıkçıları resmetti.

Yaşamının çoğunu geçirdiği Paris’te Türk resmini dünyaya tanıtan ilk isimlerden oldu.

***

Fikret Mualla 64 yıllık sıra dışı hayatında çok üzücü olaylar yaşadı.1903’te İstanbul Moda’da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Galatasaray Lisesi’nde okuduğu yıllarda henüz 12 yaşında iken futbol sevgisi yüzünden ayak bileği kırıldı ve topal kaldı.

1918’de kendisinden İspanyol gribi mikrobu kapan annesinin ölümünden kendini sorumlu tuttu. 

Hep suçluluk duygusu içinde yaşadı, uyumsuz biri oldu.

Babası Zürich’e mühendislik eğitimi için gönderdi, o ressam olmak için Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ni seçti.

Artan yalnızlığı ve yakasını bırakmayan hüznüyle alkole başladı.

Türkiye’ye döndü, bir dönem Galatasaray Lisesi ve Ayvalık’ta resim öğretmenliği yapmayı denedi ama olmadı.

1936’da İstanbul’da hakkında açılan bir tahkikatla karakolluk oldu, hapse girmesin diye arkadaşları deli raporu aldı.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Neyzen Tevfik ile birlikte aynı odada yedi ay kaldı.

1938’den sonra Paris’te sürdürdüğü hayatı boyunca resmi ve alkolü hiç bırakmadı.

Parasız kaldı, yoksulluk çekti.

Picasso ile arkadaştı, sanatçının hediye ettiği bugün 25 milyon dolar değerindeki tabloyu yok pahasına sattı.

Paris’te yaşadı, dokuz sergi açtı, hayatı boyunca dört kez akıl hastanesinde yattı.Felç geçirdi, sol ayağı tutmuyordu.

Onu koruyup kollayan sanatsever Madam Angels tarafından Alp Dağları’nın güneyinde Reilanne adlı bir köye yerleştirildi.

1967 yılında 64 yaşında iken hayata veda etti.

Gurbette kimsesizler mezarlığına gömülecekti ki...

Fransız sanatsever dostları, son beş yılını geçirdiği köyde defnetti.

Yedi yıl sonra çok uzun yıllar önce İstanbul’da resim dersi verdiği...

Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi Emel Korutürk’ün çabalarıyla...

Naaşı Türkiye’ye getirildi, Karacaahmet Mezarlığı’nda Zeynep Kamil tarafındaki girişte sağdaki ilk mezarda defnedildi.

FİKRET MUALLA İZMİR’DE

Seçtiği naif renklerle zıtlıklıkları anlatan...

Fırçasının ucuyla yalnızlığı boyayan…

Türk resim sanatının en önemli kilometre taşlarından...

Ekolsüz, kendine özgü ressam Fikret Mualla İzmir’e geldi.

Hem de birbirinden önemli baş yapıt eserleriyle birlikte.Folkart Gallery’de benzersiz bir Fikret Mualla sergisi açıldı.

Benzersiz…

Çünkü “Yalnız ve Yaralı Bir Hayat” adlı sergi, Fikret Mualla’nın çok sayıda orjinal eserini buluşturuyor.

Her biri baş yapıt kabul edilen 55 özgün eser...

Büyük çabalarla 30’a yakın kişi ve kuruluş koleksiyonlarından alındı...

Ortaya çok anlamlı, etkileyici, görülesi, enfes bir sergi çıktı.

Geçtiğimiz 5 yılda 600 bin sanatseverin ziyaret ettiği Folkart Gallery…

Fikret Mualla ile birlikte imza attığı 15. sergide yine kendini aşmış...

İzmir’de çıtayı daha da yükseltmiş, emeği geçen katkısı olan herkese büyük teşekkür ve alkışlar.

MAHSUN MEKTUPLAR

Fikret Mualla’nın yalnız ve yaralı hayatının anlatıldığı sergide, resimlerinin içine düşerek büyülenmiş dururken…

Sanatçının duygu dünyasını alabildiğine yansıtan...

Son derece içten ama bir o kadar da bedbaht bir ruh haliyle...

Yakın dostu Hıfzı Topuz’a kenarı tırtıllı kağıtlara yazdığı mektupları okudum.

Paris, 10 Haziran 61

“Muhterem Hıfzı bey,

Bu akşam kahvede sizi bekledim, gelmediniz. Beklerim.

On gündür gazete gelmez oldu ya postahanede gayb oldu, ya da hergelenin biri arakladı.

Parasızlıktan imanım gevriyor. Ne ise.

Allaha ısmarladık.”

Paris, 5 Nisan 65

“Sevgili ve muhterem Hıfzı,

Tembelliğimi affet lütfen, sevimli sene başı kartınıza bakdıkça sevinmekteyim teşekkürler ederim. Evet, görüşemiyoruz maateessüf…”

Çoğu tek sayfalık, bazıları sadece üç dört satırla çığlık atan…

Nezaketli, ince duygulu mektupları okurken…

Sadeliğiyle birlikte çarpıcı derinlikteki baş yapıt eserlerin sahibini…

Fikret Mualla’nın kırılganlığını, yalnızlığını ve incinmiş ruhunun sesini işittim.

ÖZGÜN RENKLERİN HASSAS KALBİ

Şimdi siz de elinizdeki işi bir kenara bırakın.

Büyük bir şansla en önemli eserleriyle İzmir’e gelen Fikret Mualla için...

İlk fırsatta Folkart Gallery’e doğru yola çıkın...

Soluğu o yapayalnız, kimsesiz büyük ressamın...

Fikret Mualla Saygı’nın yanında alın.

Yalnız ve Yaralı Bir Hayat” sergisine gidin.

Deha ve delilik arasında geçen bir ömrün zaman tüneline tanıklık edin.Sanatçının vefatından sonra Fransız dostlarının mezarı başına yerleştirdiği...   

Yıllar sonra Türkiye’ye getirilen o özel mezar taşındaki...

Özgün ve hüzünlü renklerin hassas kalbini..

Hem Fikret, hem Mualla’yı mutlaka görün.