GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nuray ÖTGÜNÇ
YAZARLAR
29 Ocak 2010 Cuma

Çanlar kimin için çalıyor’…

Yazılanları, anlatılanları artık inanın hayretler içerisinde dinleyip, elimdeki sapla samanı karışık bir şekilde nereye koyacağımı da şaşırıyorum.’¶
 
Hollywood senaryolarına taş çıkartacak cinsten yazılan ve oynanan Ankara oyun ve havalarına şahit oldukça vay be, ne kadar çok oskarlıklarımız varmışta bizim haberimiz yokmuş diyorum.
 
Yapılan tüm basiretsizlikler sonucunda, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’’nin bütün kurumları, saç saça baş başa birbirine girdi girecek ama bizler hala öküzle trenin girdiği diyalog içerisindeyiz.
 
Bir köşede gün geçtikçe tavan yapan işsizlik ve artan ekonomik güçlükler karşısında zor günler yaşayan  halk, diğer köşede ise o halkın gözünün içine baka baka damatların ve evlatların kişisel çıkarları uğruna enteresan ve bir o kadar da ballı kaymaklı işlerle haşır neşir olan iktidar’…
 
Karenin diğer köşesinde resmen ağda gibi her geçen gün ağza yüze bulaşan daha doğrusu bulaştırılan Kürt meselesi, onun da tam karşı köşesinde gün geçtikçe biti daha da çok kanlandırılan İmralı şehzadesi, Karenin tam ortasında ise birbirine girerek resmen sorunlar yumağı olan, tekel işçileri, sağlık reformları, emekli zamları, memur sorunları’…
 
Dış ilişkiler desen tam bir Arap Saçı’….
 
Sanki bunlar yetmiyormuş gibi birde üstüne üstlük ekmek kadayıfı gibi milleti sağır ve aptal yerine koyarak çıkartılan, suikastlar ve darbe safsataları.
 
Neymiş efendim Sarıkız, Yakamoz, Ayışığı, Eldiven, Ergenekon’…
Sondan bir öncekide BALYOZ’…
 
İnanın bundan sonraki darbe planının ismini şimdiden çok merak ediyorum.
 
Eğer, bulamazlarsa da bizler gavur ya da faşist olan İzmir’’den yardımcı olmaya çalışırız.
Şakayı bir tarafa bırakarak itiraf etmeliyim ki, devlet, millet olarak bizler çok büyük risklerle ve tehlikelerle boğuşuyoruz.
 
Hatta AKP hükümetinin her alandaki ’“iflas etmiş politikaları’”na rağmen, devlet ve millet olarak ayakta kalmaya, yıkılmamaya çalışıyoruz. Ama unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var.
 
Tahminimce hükümet bunu es geçiyor ya görmemezlikten geliyor ya da gerçekten görmüyor’…
 
Onca pervasızlığına ve gayri milli politikalara rağmen, bu millet darbeyi farklı yollarla değil, demokratik bir şekilde sandıkta yapacaktır.
 
Ve ben bundan adım kadar eminim’…
 
Biliyor musunuz, aslında bu darbe söylentilerini kaşıyıp kanatanların da asıl korkusu sandıkta yapılacak darbedir.
 
İşte bu yüzden Ankara’’da ki senaristler, son zamanlarda başbakanımızın ağzından hiç düşürmediği demokrasiyi de, insanları bir arada yaşatmayı başaran, onlara hak ve özgürlük alanında eşitlik sağlayan demokrasin en temel ayağı olan adaleti de unutuyorlar.
 
Bu yüzden milleti korkutup sindirerek, mağdur olmuş politikası uygulayıp, halkın aklını karıştırarak sandıktan çıkacak olan darbeyi engellemeye çalışıyorlar.
Ama nafile’…
 
Şimdi izninizle yazımı çok sevdiğim bir hikayeyle bitirmek istiyorum
 
Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama bu ülkede hukuk ve hakimler de varmış.
Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış. Eşraftan birisi ölürse çan iki defa, büyük bir devlet adamı ölürse çan üç defa çalınırmış. 
Ya kral?
O öldüğünde çan dört defa çalınırmış’…
Derken bir gün şehirde bir olay olur ve iş mahkemeye intikal eder. Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir’… Bir formalite olarak görülmesi ve sanığın beraatı beklenen davadan sürpriz bir karar çıkar, sanık para cezasına mahkum olmuştur. 
Hakim sorar: Bir diyeceğin var mı?
Sanığın cevabı: ’“Hayır!’” olur. 
Mahkeme biter, dinleyiciler dağılırlar... Ama kafalardaki soru işareti ile.
Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulur’…
Acaba kim ölmüştü?
Çan bir defa daha çalar. Eşraftan birimi ölmüştü?
Şehir çan sesi ile bir defa daha inler. Hımm’… Büyük bir devlet adamı, acaba kimdi?
Soruya cevap alınmadan çan bir defa daha yeri, göğü inletir. Herkeste bir feryat: ’“Eyvah! Kralımız öldü!’”
Ancak, törede görülüp işitilmemiş bir şekilde çan, beş ve altıncı defa da çalınır, yer gök inler ve sesler kesilir.
Herkes çan görevlisine koşar, bunun ne anlama geldiğini öğrenmek için. Bir de bakarlar ki çanı, haksız yere mahkûm edilen adam çalmaktadır. Sorarlar: ’“Ne demek beş ve altı defa çan çalmak?
Kraldan daha büyük birisi mi öldü? Cevap şaşırtıcı olduğu kadar anlamlıdır da!
 ’“Evet’… Adalet öldürüldü...’”
Şimdi soruyorum size,
Öldürülmek istenen adalet bir gün birilerine sizce de lazım olmayacak mı?