GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nuray ÖTGÜNÇ
YAZARLAR
4 Haziran 2010 Cuma

Vesaire’… Vesaire’…

Bundan çok çok uzun yıllar önce, Yahudiler gelip Abdülhamit Han’’dan Filistin topraklarını kendilerine satmalarını istediklerinde, Abdülhamit Han da cevap şu olmuş:

"Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Şehit kanıyla sulanan topraklar para ile satılmaz!" bunları söyledikten sonra da gelenleri kovmuş.

Sonra, I. Dünya savaşında Arapların ihaneti sonucu bizi İngilizlere satınca, Osmanlı o topraklardan çıkmak zorunda kalır. Aç gözlü Araplarda o toprakları büyük meblağlar karşılığında Yahudilere satmışlardır. Arkasında gelişen olayları sizlerde çok iyi biliyorsunuz zaten.
 
Beklenmeyen gebelik sonucu doğan çocuk misali İsrail doğarak ABD’’nin yaramaz, hırçın, aç gözlü, kısacası tatminsiz çocuğu oluverir.
 
Evet, lafı İsrail’’in son günler de izlediği tutuma ve Türkiye’’nin Ortadoğu girdabı içine nasıl çekilmeye çalışıldığına getirmeye çalışıyorum.
 
Deniz Feneri benzeri bir vakfın, güya önder olduğu bilinçsiz yardım kampanyasının sonuçlarına çekmeye çalışıyorum.
 
Bu İHH nedir Allah aşkına?
 
Kızılay gibi Türkiye Cumhuriyetinin yetkili bir kurumumudur?

Kime neye hizmet ettiği belli olmayan İHH isimli bu vakıf bakın olayları nereye getirdi.
 
Bütün dünya tarafından yalnız bırakılan Filistin davası artık Türkiye Cumhuriyeti’’nin davası durumuna geldi
 
Hamas denilen örgüt tüm dünya tarafından terör örgütü olarak tanınırken bu ısrarın anlamı ne?
 
Yarından sonra Ermenistan veya Yunanistan’’dan İHH benzeri bir vakfın çıkıp ta baş belamız olan PKK ya yardım yapması durumunda bizim tavrımız ne olacak?
 
Burada biraz çuvaldızı kendimize batırmamız gerekmiyor mu?
 
Resmen saçmalanmaya başlandı.
 
Tamam, orda bir insanlık suçu işleniyor.
 
Bu gözle görünür elle tutulur bir gerçek.
 
Ama dikkatleri o bölgeye, orda yaşayanlara, yaşananlara çekme yolu bu değil, yordamı ise hiç değil.
 
Elin İsraillisi gelmeyin, bakın karışmayız dedikçe yine de inatla çoluğu çocuğu kalkan yaparak tehlikenin üzerine üzerine gitmenin manası ne?
 
Giden geminin, uçak gemisi ya da insani yardım gemisi olması fark etmez.
Sen adamın limanına gidiyorsun. Elinde izin yok, anlaşma yok.
Bana göre gemileri batırmamış olmaları bile şanstır.
 
Uluslar arası yardım deniyor. Neyin uluslar arası yardımı.
 
Gidenler Kızılhaç mı? Kızılay mı?
 
Yoksa birleşmiş milletler mi?
 
İHH adında özel bir yardım şirketi kafasına göre hareket ediyor, sonra da koskoca Türkiye Cumhuriyeti zor durumda kalıyor.
 
Görevini başarı ile ifa etmeye vesile olmuş bu zatı muhterem vakıf sayesinde iki ülke arasında şiddetli bir kriz patlak veriyor.
 
Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanı da eline geçen bu fırsatı hint kumaşı misali kullanarak, yağmasa da esmeye gürlemeye başlıyor arapın gazıyla.
Tamda ikinci bir one minute durumları.
 
İHH başkanı Bülent Yıldırımın televizyondaki konuşmalarını izlerken nedense bir an 2 Temmuz 1993 gününü hatırladım. Sivas’’ta yakılan 35 canı.
Çorum da ölen 57 vatandaşı ise bizimkilerin gizli saklı okudukları bültenlerden anımsadım.
1978’’i pek hatırlamam o yüzden Kahramanmaraş’’ta ölenlerin ve yaralananların sayısını yazılan çizilenlerden biliyorum. Nerden aklıma geldiyse’…
 
Bilemiyorum ki artık kime neyin izahını yapmalı?

Kime neyi anlatmalı?

Ben beklemiyorum elbette, bir torba kömüre, bir paket pirince, sorgusuz sualsiz yarınını değişecek derecede muhtaç olanların, kendi derdinden başka bir derde kafa yormasını.
 
Ama işte bilsinler istiyorum.
 
Türkiye gündeminde gelişen güzel olaylar karşısında düşen maskelerin, yerlere düşen karizmanın ve kaybedilen oyların derhal toparlanmalısı için her yolun mubah olarak kullanıldığını.
 
İşte bir oyun daha perdeleniyor
 
Ve sonuç;
 
Saçma sapan bir galeyan, provakosyon ve 9 tane insan yaşamı, yıpranan devlet ilişkileri, ulaşamayan yardımlar vesaire vesaire...