GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Aralık 2010 Çarşamba

Zor zamanda siyaset yapmak

İnsan neden siyaset yapar? Çok sorulmuş bir soru. Sosyal bilimciler bu soruyu çoktan yanıtlamış olmakla beraber, yaşanan gerçeğin verilmiş yanıtlarla ne ölçüde örtüştüğü sorgulanması gereken bir konudur.
Ülkemde siyasetin kitaplarda yazılanlara göre değil de, kitabına uydurularak yapılıyor olması ve siyasetin üslubu beni hep tedirgin etmiştir. Kitaplardan öğrendiklerim ile siyasette yaşadıklarım arasındaki uçurum; ’“hangisi doğru?’” sorusunu ikide birde burnuma dayadığında, hüzünle kabullenirim acı gerçeği: Siyaset halkın afyonudur...
 
Demokrasi mücadelesi ve demokratik kazanımlar adına bitmek tükenmek bilmez nutuklar atan siyasetçilerin söylediklerine inanarak siyasete girdiğimde, demokrasinin önündeki en ciddi engelin siyasal partiler olduğunu, anladım.
Siyaset, iktidarı muktedirlere altın tepside sunan bir sistemin söylemi’… Siyasi partiler ise, muktedirlerin iktidara el koymak için kullandıkları en uygun araç’…
 
Hal böyle ise, siyaset yapmaya neden bu kadar teşneyim?
Fransız devrimi, halk faktörünü siyasetin gündemine yerleştirince, sosyal gelişmenin belirleyici bir gücü olarak tarih sahnesindeki yerini aldı; artık egemenlik halktadır ve halk, siyasetin en önemli aktörüdür.
Madem ki halk siyaset sahnesinde yerini almıştır, kökleri Fransız devrimine uzanan bir yurttaş bilinciyle, siyaset yapma hakkımı kullanmayı talep ediyorum. Ve soruyorum, bu talep sonrasında siyasal yaşama dahil olduğum koşullarda, beni bekleyen nedir? Neyi arzu ediyorum? Arzuladığım şeyin nesnesi miyim, öznesi miyim? Sorular uzar gider’…
 
Her şeyden evvel, yaşam olanaklarını geliştirmek isteyen kişiyim. Bunun için temel hak ve özgürlüklerimin güvence altında olması gerektiğini biliyorum. Sosyal, ekonomik ve siyasal haklarımın sağlanması gerektiğini biliyorum. Ancak, bu gereğin devlet tarafından ne ölçüde yerine getirildiği konusu oldukça tartışmalı, hatta netameli.. İşte tam da bu nedenle,  toplumsal aidiyetimin karinesi olan siyaset, beni bu gayya kuyusuna çekip alıyor.
 
Siyaset halkın afyonudur, demokrasinin önündeki engeldir, efendilerimizin iktidarını meşru kılandır.
Ya da, siyaset, halkın egemenliğini, güvenliği, kişi hak ve özgürlüklerini, bireyin sosyal güvenliğini ve sosyal refahını olanaklı kılandır.
 
Ben ikincisinden yana siyaset yapmak için yola çıktım. Egemenliğin halkta olduğu bir düzende, çocukların aç yatmadığı, iş ve aş bulmak için kimsenin kimseye eğilmediği, güvenlik ve esenlik içinde bir hayat. Bu, aynı zamanda sosyal barış demektir.
 
Cumhuriyet rejiminin oluşturduğu değerler üzerinden sağlanan toplumsal mutabakat çöküyor, halk içindeki değişik cemaat ve gruplar kamusal alanda  trajik bir şekilde değişimi zorluyor. Hayatlarımız tehdit altında. Tek çıkış, siyaset.
 
Bundan böyle, bu topraklarda barış içinde bir arada yaşamak için siyaset yapacağız. Yeniden toplumsal barışı sağladıktan sonra, vicdanı rahat insanlar olarak işlerimize geri döneceğiz.