GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
18 Aralık 2010 Cumartesi

Falımızda ayrılık mı var?

Kurultaya giderken Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerinde dile getirilen ’‘birlik ve beraberlik’’ çağrılarına karşın; ’‘bir yol ayrımına doğru gidiş’’ endişesi parti tabanında giderek yaygınlaşıyor.
Partide, insan haklarına dayalı Atatürk Cumhuriyeti’’ni savunan sosyal demokratlar ve dar kadroları seven elitist, ’‘muhafazakar Kemalistler’’ arasında yaşanan gerilim sorgulanıyor. Halkın istemleri ve ülke sorunlarına dair bu grupların aldığı tutumlarda ve öngördüğü siyasal çözümlerde ortaya çıkan uzlaşma sorunlarının yanı sıra, sadece parti içinde pozisyon korumaya dayalı hareket eden hizipçilik, bir yol ayrımını düşündürüyor.
 
Bununla beraber, toplumun bütün katmanlarında CHP’’deki yeni yapılanmaya yönelen ilgi, partiye egemen statükonun kurduğu barikatları yıkacak kadar güçlü görünüyor.
 
Yakın zamana kadar, CHP’’nin halkın içine sinmeyen bir siyaset anlayışıyla yönetildiği ve AKP karşısında duyulan çaresizlik nedeniyle CHP’’ye oy verildiği, yaygın olarak dile getirilen bir durumdu. Durum böyle iken, örgütlerin büyük bir kısmını yönetmekte olan ’‘o’’ anlayışın temsilcilerinin ayak oyunlarını siyaset niyetine izlemek, CHP’’ye yepyeni umutlarla gelen üyelerde düş kırıklığı yaratıyor.
 
Şu an için parti örgütlerinin durumu hiç iç açıcı değil. Örgütlerde çalışarak, mücadele ederek bulunduğu yeri hak etmiş insan sayısı yok denecek kadar az. Parti üyeleri, parti çalışmalarına yabancı.
 
CHP’’nin yıllarca salt masa başından yönetildiği kimsenin meçhulü değil. Yukarısı kimleri işaret ediyorsa, partinin yolunu bile bilmeyen delegeler tarafından, o isimler seçildi. Delegeler hakeza dünyanın en anti demokratik yöntemleriyle seçildi. Buna karşı gelenlerin nasıl parti dışına itildiği ise canlı örnekleriyle bilinmektedir.
 
Böyle bir yapıdan yetişen partili, nasıl bir partilidir? Her şeyden önce, böyle yetişmiş insanlar, kendi başına düşünmeyi ve davranmayı sevmezler. Cumhuriyetin yurttaşı gibi değil, -tıpkı cemaatlerde olduğu gibi- birilerine biat etmiş, talimatla hareket eden kapı kullarıdır, bu insanlar. Bütün gün ilçe örgütlerinde olanı biteni genel merkeze -büyüklerine- jurnallemeyi siyaset zanneden ve bu şekilde yönetilmeyi ve yönetmeyi içine sindirebilen insanlardan nasıl bir siyasal duruş beklenir, bilemiyorum.
 
CHP’’de temel sorun siyasal kamplaşmadan kaynaklanmıyor. Kaldı ki, siyasal yaklaşım farklılıklarından kaynaklı sorunların tartışılması olsa olsa partiyi zenginleştirir. Burada asıl dile getirmeye çalıştığım sorun, çıkar için siyaset yapma alışkanlıkları ile ilgilidir; örgüt içinde çalışmak yerine, birilerinin adamı olmak suretiyle kısa yoldan elde edilen siyasi kariyeri içine sindiren insanların örgütleri yönetmesidir. Sırf bu nedenle, parti üyeliğini keyfi olarak sınırlamak ve denetim altında tutmak yoluna gidildiği bilinen bir gerçektir.
 
CHP’’nin bu örgütlerle bir halk hareketine dönüşmesini beklemek aşırı iyimserlik olur. Halktan korkanlarla ’‘halkın partisi’’ olunduğu nerede görülmüş!   
 
Atatürk’’ün kurduğu Cumhuriyet bir ’‘Aydınlanma projesi’’ iken, Aydınlanmayı hiç anlamamış, durumu sloganlarla idare eden insanların Türkiye’’ye ve CHP’’ye verecek bir şeyi olduğunu düşünmüyorum.
 
Halk, CHP’’yi göreve çağırdı ve ona bir misyon yükledi. Hedef:
Demokrasi ve özgürlüktür;
Yurttaşların devletidir;
Ülkede yaşamın, modern dünyanın çağdaşlık rotasında seyrini sağlamaktır;
Sosyal hukuk devletini yeniden ihya etmektir;
Kamusal alanda yaşamın yeniden düzenlemesidir;
Yoksullukla mücadeledir;
Üretim ve istihdamdır;
Güvenliktir.
Kurultayın CHP’’yi bu zorlu hedefe kilitleyecek iradeyi oluşturmasını diliyorum.