GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Aralık 2010 Pazartesi

CHP Türkiye'nin partisi mi oluyor?

15. olağanüstü CHP kurultayından ülke siyasetini etkileyecek iki sonuç çıkıyor: Yenileşme hareketi sürecek.’¶ Kemal Kılıçdaroğlu, -genel seçimlerde kötü bir sürpriz olmazsa- yenileşme hareketinin lideri.
Özgürlük, insan hakları, demokrasi, tolerans, yenileşmenin temel kavramları.   
Halkçı, devrimci, özgürlükçü ve demokrat, yeni liderin nitelikleri.
Bu kurultayda delegeler, CHP’’yi bir halk hareketine dönüştürüp iktidara yürümeyi     
hedefleyen ’‘irade’’ye ’“evet’” dedi. Bence kurultayın özeti budur.
 
Kemal Kılıçdaroğlu’’nun konuşması ve kurultay hakkında değerlendirmeler muhtelif. Ben de bir yurttaş olarak Kılıçdaroğlu’’nun konuşmasından ve kurultaydan -özetin ötesinde- ne anladığım ve ne algıladığım üzerine yazmaya koyuldum.  
İşte bir yurttaş olarak ekrandan kurultayı izlerken zihnimde canlanan Türkiye:
 
Yoksullukla mücadele programı çerçevesinde, yoksul aileler her ay asgari ücret kadar bir parayı banka hesabında bulacak. Yeşil kart uygulaması da sürecek.
 
İşsizlikle mücadeleye öncelik verilecek. Hedef, tam istihdam.
 
Ekonomi sıcak paraya dayalı olmaktan çıkarılacak. Üretim desteklenecek. Türkiye üreten bir ülke olacak. Finans sistemi denetlenecek.
 
Çiftçi yeniden memleketin efendisi olacak.
 
İşçilerin sendikal hakları genişletilecek. Kastedilen, toplu sözleşmeli, grevli çalışma hayatı, iş güvenliği gibi konularda ileri uygulamalar olsa gerek.
 
Emekli maaşları iyileştirilecek. İntibak yasası çıkarılacak.
 
Kamuda taşeron işçi uygulamasına son verilecek.
 
Eğitim çağdaş bir anlayışla yeniden planlanacak. Çocuklar oyun da oynayabilecekler. Eğitimde dersanelere ihtiyaç kalmayacak.
 
YÖK kalkacak. Üniversitelere mali ve idari özerklik tanınacak. Üniversite öğrencileri yönetime katılacak.
 
Sanatçıya özgürlük!
 
Siyasi partiler yasası değişecek. Lider sultasına son verilecek. Milletvekillerini yurttaşlar seçecek ve vekillerinden hesap sorabilecek.
 
Dokunulmazlık, kürsü dokunulmazlığı ile sınırlı olacak.
 
Siyasi ahlak yasası çıkacak. Bütçe harcamaları, ’“Kesin Hesap Komisyon’”u tarafından denetlenecek. Bu komisyonun başkanı muhalefet lideri olacak.
 
Mayınlı araziler temizlendikten sonra topraksız köylüye dağıtılacak.
 
Atatürk’’ün vasiyeti yerine getirilecek.
 
Ve memlekete özgürlük ve demokrasi gelecek!
 
Rüya gibi’…
 
70’’li yıllarda böyle bir Türkiye istediği için benim kuşağımın devletle başı çok sık derde girerdi. Bu tür taleplerden devlet büyüklerimiz pek hoşlanmazdı. Bu nedenle sık sık toplumsal taleplerimizi ve sosyal sorunlarımızı karakollarda polislere anlatmak zorunda kalırdık. Onların da bizleri anladığını söyleyemem. Zaten söylediklerimizi anlamadıkları için bizi yanıtlamak yerine döverlerdi. Kamusal alanda siyasal iletişim böyle gerçekleşiyordu.
 
Eğri oturup doğru konuşalım. Bu vaatler gerçek olursa ülke cennete döner. Gelin görün ki, çoğumuz bu vaatleri öylesine söylenmiş sözler olarak dinler geçeriz.
Sorasım geliyor; ’“İşimiz, aşımız, evimiz, sosyal güvenliğimiz, herkese eğitim olanağı, insan onuruna yaraşır emeklilik, demokrasi, özgürlük gibi vaatleri ciddiye almayacaksak, neyi ciddiye alacağız!’”
 
Kılıçdaroğlu’’nun vaatlerini sulandırmak isteyenler şu argümanları kullanıyor; Kılıçdaroğlu bütün bunları vaat ediyor, ama nasıl gerçekleştirecek! Kaynağı nereden bulacak!  Vaatlerin altı doldurulmamış, içi boş’… Ve benzeri yıkıcı sorular.
 
Bu vaatler aynı zamanda halkın istemleri ise, ve halk bu istemleri için mücadele etmeyi göze almışsa, hangi güç engel olabilir!
Halkın iktidarı kurulursa, o vaatlerin altı da dolar, içi de dolar, kaynak da bulunur. Yeter ki, halk kendisi için bir şeyler yapmaya karar versin.
Ne var ki, konuşmak yerine yutkunduğumuz bir yer var, ki tam orada teslim oluyoruz: Kendi gücümüze değil, uluslararası sistemin gücüne inanıyoruz. Kendimize değil, güçlü kapitalistlere inanıyoruz.
 
Bir konuda hep birlikte karar vereceğiz. Bir ’‘şey’’e hepimiz ’“evet’” diyeceğiz. ’“Evet’” dediğimiz o ’‘şey’’, eksik olacaktır, tamamlanmamış, henüz olgunlaşmamış bir ’‘şey’’ olacaktır. O, ’“evet’” dediğimiz ’‘şey’’i hep birlikte sistemleştireceğiz, olgunlaştıracağız, tamamlayıp mükemmelleştireceğiz. Kaldı ki, kusursuz, tamamlanmış, mükemmel olan, bitmiş olandır, zaten yoktur. Hiçbir tarihsel sistem sürgit yaşamaz.
 
Ülke bir büyük dönüşümün eşiğinde. CHP, bu dönüşüm sürecini halk ile birlikte yöneteceği politikaları oluşturuyor. Kemal Kılıçdaroğlu’’nun sözleri, hepimizin, ’“evet!’” diyeceği ve üzerinde konsensüs sağlayacağı meseleleri işaret ediyor.
 
Bütün mesele, yurttaşların Cumhuriyeti’’nde, insan haklarına dayalı devlet için ayağa kalkmak ve;  ’“evet, ben bu mücadelede varım!’” demekten ibarettir.
Halk bunu söylediği andan itibaren, CHP Türkiye’’nin partisidir.