GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Aralık 2010 Cumartesi

Sosyal demokrasi ve uzlaşma kültürü

Yazıma netameli bir soruyla başlamak istiyorum.
Sosyal demokrat ideoloji, tek kutuplu dünyada kapitalist sistem içinde tuttuğu yer itibarıyla, topluma nasıl bir dünya vaat ediyor?
Önce, sosyal demokrasinin ne vaat etmediğine bakmakta yarar var. Sistem dışında yeni bir dünya düzeni vaat etmiyor. Sosyalist bir sistem de önermiyor. Sosyal demokratların devrim yapmak gibi bir dertleri yok. Yani sistemin dışında, yeni bir dünya düzeni söz konusu değil.
Sosyal demokratlar, sistem içinde kalmak koşuluyla, kapitalist üretim ilişkilerinin ve sermaye düzeninin toplumda yarattığı olumsuzlukların etkisini azaltacak ve emeğiyle geçinen toplumsal kesimlerin sistemden daha iyi beslenmelerini sağlayacak politikaları savunurlar. Sosyal demokrat ideoloji, burjuvazi ile işçi sınıfı arasında, çatışmaya dayalı değil, uzlaşmaya dayalı çözümler önerir; ancak, önerilen çözümlerde, emekçi sınıfları daha çok gözetir. Temel hak ve özgürlüklerin korunması, sosyal hakların geliştirilmesi, insan hakları, üretim sol siyasetin öncelikleridir.
 
Bundan otuz yıl öncesine kadar kapitalistler sosyal demokrasiye yalnızca ekonomisi gelişmiş, zengin Batı ülkelerinde tahammül edebiliyorlardı. Sonsuz sermaye birikimi anlayışıyla motive olmuş kapitalistler, mecbur kalmadıkça servetlerinden fedakarlık etmeye yanaşmıyorlardı.
 
Dün böyleydiler de, bugün daha mı iyiler’… Elbette, hayır! Kapitalistler değişmediler, dünya değişti. Sovyetler Birliği’’nin çöküşünden sonra oluşan tek kutuplu dünya düzeni, kapitalistlerin önünü tamamen açtı. Onlar da, ’“gün bu gündür’”, dediler ve servetlerine servet kattılar. Önlerinde doğru dürüst siyasi engel kalmayınca, servet edinmeyi o kadar abarttılar ki, önce dünyada yoksul nüfusu ikiye katladılar, sonra da birbirlerini soymaya başladılar. Ve bilinen o büyük kriz patlak verdi. Şimdi, uluslararası sistemin bütün uzmanları çözüm arıyor.
 
Freni patlamış yokuş aşağı giden kamyon gibi yol alan kapitalist sistemi dizginleyecek siyasi yapılar devreye girmezse, bu gidiş, uluslararası sistemin sonunu getirebilir. Bunu ben söylemiyorum, dünya ölçeğinde kabul görmüş iktisatçılar, sosyologlar, siyaset bilimciler söylüyor. Hatta sisteme ömür biçiliyor.
Bu satırları okuyan sosyalistler bıyık altından gülümseyerek; ’“kapitalist sistemin yaklaşan sonunu geciktirmek neden solun meselesi oluyor?’” türünden çok haklı bir soru yöneltebilirler. Ben de onlara; ’“sistem çökerse, bizim tepemize çökecek, iktidarı kapitalistlerden almak daha mantıklı,’” derim.
 
Dünyanın içinden geçtiği büyük değişime koşut yaşanan büyük kriz, sosyal demokratlara önemli sorumluluklar yüklüyor. Ayrışma ve çatışmaya dayalı siyaset tarzının revaçta olduğu bir dönemin ardından, toplumlarda yaşanmakta olan ayrışma ve çatışma sürecinin önünü almak için uzlaşmacı bir anlayışa ihtiyaç var.
 
Kentlerin kozmopolit yapısı, cemaatleşen toplumun kendini yabancılara kapatması sonucu bozulmaya başladı. Bozulma, ayrışma sürecini tetikledi. Öte yanda, doğa bilimlerine ve rasyonel akla tepki olarak yükselen dindarlık, modernleşme iddiası taşımakla birlikte, cemaatleşen toplum üzerinden din referanslı kamusal yaşamı kurmaya çalışıyor.
Türkiye’’de bu süreç, iktidara gelen İslamcılar tarafından yönetiliyor. Ancak, İslamcıların değişim sürecini kendi başına ve bildiği gibi yönetmesi ülkeye yarar getirmedi.
 
Türkiye geleceğini arıyor. Sosyal demokratlara duyurulur’…