GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
12 Temmuz 2011 Salı

Yargının balkon konuşması ve CHP

Bu başlık bir sohbet sırasında değerli büyüğümüz Recai Seyrek’ten çıktı. Futbolda şike skandalı ve üç yıl geç de olsa başlanılan Deniz Feneri soruşturmasıydı sohbetimizin ana konusu.
Son yıllarda ciddi anlamda yıpranan, siyasallaşmakla, yanlı karar vermekle suçlanan ve önemli ölçüde itibar kaybeden yargı erkinin kendine gelmesiydi adeta.
‘Adalet mülkün temelidir’ sözünün yargıçların arkasındaki tabeladan öte gitmediği, Ergenekon ve Balyoz gibi ‘ciddi’ soruşturmaların içine neredeyse tüm iktidar muhaliflerinin sokulduğu süreçlerde ciddi bir itibar kaybına uğrayan Yargı Erki, son iki operasyonla birlikte sürünen itibarını bir miktar da olsa toparlama eğilimine geçti.
Dokunulmaz sanılan herkese dokunmaya başlayan yargı erkinin Türk futbolunun tıkanan damarlarına yaptığı by-pass ve iktidara yakın isimlerin yargılanacağı Deniz Feneri Soruşturması’nda aldığı tutuklama kararları ‘hukukun üstünlüğü’ prensibini hatırlattı yeniden. Umarım bu iki soruşturmanın sonucunda adalet kamu vicdanında da tecelli eder. Eder de bir gün herkese ama herkese lazım olacak olan adalet geri döner. Son iki operasyonu bir nevi balkon konuşmasına benzetmek sanırım yanlış olmaz. Yani Sayın Başbakan’ın literatüre yerleştirdiği şu meşhur balkon konuşmaları…
Helalleşme prensibiyle yapılan, herkesi kucaklayan bir konuşma…
Umarım hem Sayın Başbakan’ın hem de Türk yargısının ‘balkon konuşmaları’ balkonda kalmaz.
*
Ve beklenen oldu. CHP yemin etti. TBMM çatısı altında mücadele dönemi başladı.
Süreci kötü idare etti CHP yönetimi… Hem de çok kötü. ‘Tutuklu bulunan iki arkadaşımız yemin etmeden bizler de yemin etmeyeceğiz’ diye kükreyen Kılıçdaroğlu’nun yerinde yeller esiyordu. ‘Yelelerini kaldırmış aslan’ görüntüsündeki CHP’liler gitmişti. Yerlerine ‘kağıttan kaplanlar’ oturmuş gibiydi.
‘Bakın göreceksiniz. Tükürdüklerini yalayacaklar’ diyen Başbakan Erdoğan ise ‘omurgasızlıkla’ suçluyordu bu kez ana muhalefetini…
Nasrettin Hoca’dan örnekler vererek gevrek gevrek gülüyordu.
‘Yine çark ettiler ama bu kez doğru bir amaç için… diye yumuşatsa da sözlerini, ‘omurgasızlar’ yaftasını CHP’lilerin boyunlarına asıyordu.
Seçim başarısızlığını ve kurultay sürecini örtmek için kontrolsüz bir çıkış yapan Kılıçdaroğlu, çoğu zaman olduğu gibi yine yanlış akıl hocalarının kurbanı oluyordu.
İki ileri bir geri… Mehteran takımı gibi…
Ve İzmir… Seçim başarısızlığı için ‘kurban’ arayan İzmir örgütü sonunda iki suçlu buldu. Ödemiş İlçe Başkanı Emin Öztürk ve Karabağlar İlçe Başkanı Birol Ağırbaş.
Tedbirli olarak disipline sevk edilen bu iki isim İzmir’deki başarısızlığın temel nedeni. Şahsen tanışmıyor olsak da Emin Öztürk CHP İzmir örgütünün temel taşı…
Partiye üyeliği İl Başkanı Tacettin Bayır’ın yaşı kadar var. Örgüt yöneticiliği desen Bayır’ı en az 100’e katlar.
Efendim Emin Öztürk imza vermişmiş. Sanıyorum Karabağlar İlçe Başkanı Ağırbaş’ın da suçu aynı… Ya da Emin Başkan Baykalcılığının Ağırbaş da Sav ekibinden olmasının bedelini mi ödüyor? Yoksa CHP’nin kalesi İzmir’de 12 ilçeyi AK Parti’ye kaptırmasının sorumlusu da bu iki isim mi?
Geçtiğimiz günlerde söyledim. Yine tekrarlıyorum.
Bu anlayışla giderse bu CHP’den ‘cacık’ olmaz. Parti içi kan davasını durdurup parti içi barışı tesis etmeden, partinin emektarlarını disiplin kurullarına sürdürürken yıllarca CHP’ye küfretmişleri baş tacı eden anlayıştan söz ediyorum. Yıllarca Baykal’ın nazarında CHP’ye küfredenler bu gün ya vekil ya il başkanı ya da ilçe başkanı oluyor.
Yüzde 4 iken de yüzde 9,6 iken de partinin yanında duranlarsa her geçen gün biraz daha ötekileştiriliyor. Emeğe saygı sıfır… Vefa desen İstanbul’da bir semt adı bunlar için.
Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm haklı…
Bu faşist bir yaklaşımdır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Onlar muhalif değil partilimiz’ dediği noktada İl Başkanı Tacettin Bayır haklı akılla hareket ediyor da adeta bir cellat gibi kelle avcılığına çıkabiliyor.
Kendisini atayan iradeye diyet borcu mu ödüyor yoksa ‘emir eri’ gibi talimatları mı yerine getiriyor. Yoksa, ‘görevden alma’ senaryosunu bozmak için örgütün gündemini mi değiştirmeye çalışıyor?
Biri şu Tacettin Bayır’ı durdursun.
Genel merkez yöneticilerini ‘uykusuz kaldılar, listeleri yanlış yazdılar’ diyerek kamuoyuna rezil eden, İzmir’i sarsan polis operasyonu sonrası avuçlarını ovuşturarak ‘9. ve 10. sıradakileri aradım, kutladım’ diye göbek atan, ‘AK Parti’nin İzmir’de birinci olması bizim Türkiye’de iktidara gelmemiz kadar uzak ihtimal’ diyerek seçim öncesinin gaf şampiyonu olan, ilçe belediye başkanlarını çalıştırmak yerine soruşturma açarak küstüren Bayır’ın vakti geldi de geçiyor bile. Kenti ve partiyi kucaklayacak, kan davası yaratmayacak bir il başkanı gerekiyor CHP’ye…
Hem de hemen…
Yerel seçimler öncesi hedefe her geçen gün biraz daha yaklaşan AK Parti, rakibi CHP’deki kargaşanın devamını isteyecektir. İlçe Belediye Başkanları, Büyükşehir’e kazan kaldırsın, CHP’liler her zaman olduğu gibi birbirlerini yesin…
Ve atı alan Üsküdar’ı geçsin.
Görünen o ki geçecek de…
Size kehanet gibi gelebilir ama gerçek bu. Birilerinin ‘hayal’ olarak suçladığı projeler hükümet programına alındı. Konak’tan Mürselpaşa’ya uzanan 2,5 kilometrelik karayolu tüneli, körfeze tüp geçit ve karayolu köprüsü, 4 adet yeni metro projesi, İstanbul-İzmir, Ankara-İzmir otoyol ve hızlı tren projelerinden ikisini tamamlayıp, bir kaçına da başlarsa bugün kavga edenlere geçmiş olsun. Artık yazlıklarında/kahvehanelerde buluşup anılarını anlatırlar birbirlerine…
‘Bir zamanlar İzmir CHP’nin kalesiydi… Tam 28 ilçe belediyesini kazanmıştık. Vay be ne günlerdi o günler…’
Son seçimde İzmir’de yüzde 37’lik oy oranına ulaşan AK Parti, iyi bir adayla yüzde 45’lere kadar yükseltebilir.
Bana göre aday da hazır. Buca’da 15 yıl ‘bana göre’ iyi sınav veren, Rumeli göçmenlerinin sevgilisi Mimar Cemil Şeboy…
2009 seçimleri öncesinde parti içi infaza kurban giden ve İzmir’in her ilçesinde yüzde 5-7 oranında kişisel oyu olan Şeboy’la AK Parti İzmir kalesini fethedecektir.
Birbirlerinin gözünü oymak, ayağını kaydırmak dışında iş yapmayan, geçmişe dönük siyasal hesaplaşmaların girdabından çıkamayan CHP’liler ise bir kez kaybettikten sonra İzmir’e ancak uzaktan bakar. Tabi ki Türk yargısının son süreçte yaptığı ya da yapmaya çalıştığı gibi acilen bir ‘balkon konuşması’ yapıp, parti içi barışı tesis etmezlerse…