GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
7 Ekim 2011 Cuma

‘Sürvahşet’in altındaki adam

Kendisini ‘Türkiye’nin gelmiş geçmiş en değişik gazetesi’ olarak lanse eden Habertürk, gerçekten de çok değişik bir ‘sürvahşet’e imzasını attı bugün.
Manisa’da eşi tarafından bıçaklanarak öldürülmüş iki çocuk annesi kadının sırtında bıçakla kanlar içinde yatan fotoğrafını kullandı 9 sütuna.
Gün boyu Habertürk’ün gazete telefonlarını aşındıranlar arasında, hırsını alamayıp diğer gazeteleri arayıp, ‘ne diyorsunuz’ diyenler, ‘niye tepki göstermiyorsunuz, böyle meslektaş mı olur’ diye serzenişte bulunanlar, kıyameti koparanlar da çokçaydı.
Ve öfkelerinde, tepkilerinde haklıydılar…
 
Yıllar yılı gazete sayfalarına girecek fotoğrafları tek tek incelemiş, cinayet/kaza/deprem/doğal afet gibi onlarca kanlı olayın görüntülerine bakarken hep içi kalkmış/içi yanmış, bu görüntüler karşısında hiç alışkanlık kazanamamış bir gazeteci olarak, bugünkü Habertürk’ü elimde bir saniye dahi tutamadım.
O kanlı gazeteyi zihnimden kazıyabilmek, konuya ‘soğukkanlı’ bakabilmek için, saatlerce başka/farklı konularla uğraştım.
Ama ne elim gitti başka bir konu yazmaya, ne de sıcağı sıcağına bu konuya dokunmaya…
 
“Gazetenin genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı’nın istediği de hedeflediği de işte tam da bu muydu” diye sordum kendime.
Kadın cinayetlerinin ‘kadın soykırımı’na dönüştüğü, her 100 kadından 16’sının cinsel şiddete uğradığı, son 7 yılda 4 bin 190 kadının öldürüldüğü, 3 bin kadının da tecavüze uğradığı ülkemizde, “bu gerçeği gözümüze sokmak için, toplumsal bir duyarlılık/tepki sağlamak adına risk alarak böylesi bir fotoğrafı gazetenin sürmanşetine sürmüş olabilir mi” sorusunun üzerinden defalarca geçtim.
Polyannacılık yaptığımı, iyi niyetin sınırlarını aptalca geçtiğimi bile bile, ‘Altaylı mantığı’ ile düşünmeye zorladım kendimi.
‘Ne zaman adam oluruz’un yazarı Altaylı da, yarın muhtemeldir ki, kendisini böyle savunacak.
Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki "gazetecinin temel görev ve ilkeleri" arasındaki "Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz" maddesine,
"Üzüntü, sıkıntı, tehlike, yıkım, felaket ya da şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insani olmalı ve gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılması gerektiği"ne rağmen,
Basın Konseyi'nin Basın Meslek Kuralları'nın 13.maddesinde açıkça " şiddet ve zorbalığı özendirici, insani değerleri incitici yayın yapmaktan kaçınılması gerektiği" belirtilmesine rağmen,
Medya Etik Platformu'nun etik ilkeler listesinde "Fotoğraf çekimleri rahatsızlık vermeyen ve şiddet kurbanlarının veya hayatta kalanların acılarını deşmeyen bir mesafeden yapılmalıdır. Trajediden etkilenenlerin özel yas ve acı anlarında duyarlı davranılmalıdır" ve "kişilere acı verebilecek bir fotoğrafı ya da videoyu kullanmanın ille de gerekli olup olmadığını, yanı sıra bunları hangi motivasyonla kullanmak istediğini sorgulamalıdır. Fotoğrafları ve görsel malzemeleri kullanmanın olası sonuçlarını gözden geçirmelidir" maddelerine rağmen…
Fatih Altaylı, 9 sütuna ölü bir kadın bedenini basma gerekçesini, ‘cinayetlere dikkat çekmek’ olarak açıklayacaktır.
Oysa, Fatih Altaylı’nın açıklamasını görmeden önce, Fatih Altaylı’nın mesleki geçmişinde kara bir leke olarak duran, bir kadın olarak hiç unutmadığım vecizelerinden sadece ikisine bakmak, onun bakış açısını öğrenmek açısından şarttır.
Ne eşi tarafından katledilen Şefika'nın mahremiyetini, ne de geride kalan çocuklarını umursayıp görsel dehşet ölçülerini zorlayan Fatih Altaylı, yıllar önce Radyo D’deki programında, İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube Başkanı Avukat Eren Keskin’e "Keskin'i ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam namerdim" sözünü edebilmiş, eleştiri boyutunu böylesi iğrenç bir erkek diliyle aşabilmiş biridir.
“Eren Keskin bana niye cinsel tacizde bulunmuyorsunuz demek istiyor, manyak mıdır nedir?” diyebilmiş biridir.
Vatan gazetesi yazarı Ruhat Mengi’ye, “ne zaman adam oluruz” başlığı altında “Başyazarla yatarak yazar olunmayacağını anladığımız zaman” diyerek, belaltından saldırabilmiş, kadın meslektaşının fikirlerini fikirle eleştirmek yerine, cinsellikle aşağılamayı seçmiş biridir.
Tüm iyi niyetimle, Altaylı’nın kadın cinayetlerine dikkat çekmek adına bu fotoğrafı kullandığını varsaysam bile, 9 sütunluk ölüm pornosunun altında yer alan iki sütunluk bir başka ‘kadın’ haberi, aslında bu meslektaşımızın ‘ölü ya da diri’ kadına nasıl magazinel baktığının da fotoğrafıdır.
Çünkü o iki sütunluk haberde, TBMM’de bayan vekillerin artık pantolonla Meclis’e gelebilecekleri, ‘bir etek devrimi’ olarak müjdelenmektedir.
Mecliste etek zorunluluğunun kaldırılıp pantolon özgürlüğünün gelmesini, iç tüzükteki ‘bayan’ ifadesinin ‘kadın’ olarak değiştirilmesini ‘DEVRİM’ olarak görebilen Altaylı’nın iflah olacağını beklemek, onun ‘şerden hayır çıkartmaya çalıştığını’ zannetmek, saflığın da ötesinde olur ki…
Vakti zamanında sevgili Yılmaz Özdil, köşesinin altına Altaylı’yı kastederek ‘ne zaman adam oluruz” diye yazmış, karşısına da ‘çok geç’ notunu düşmüştü.
Bence Altaylı çözümlemesini en net, en kısa şekilde yapan bir cümleydi bu.
Hala da öyle… Maalesef.
Bir maalesef de…
Basının, böyle yüzlerce Altaylı ile dolu olmasına elbet...