GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Temmuz 2016 Cuma

Şimdi değilse ne zaman?

Türkiye’nin hepimizin yurdu olarak varlığını sürdürmesi, kendi içine kapanan ve ötekini yadsıyan sosyal grupların yeniden konuşmaya başlaması ve kamusal alanda toplumu yeniden bir araya getiren yaşam normlarının oluşturulmasıyla mümkün olacak.
Kimlik siyasetinin özgürlükleri ve insan haklarını dejenere ettiği labirentlerde parça parça olan toplum, kendisi gibi olanlarla birlikte, kendi içine kapandı. Toplum cemaatleşti; kimse birbirini duymuyor, duysa da anlamıyor. Dahası, sevgisizlik toplumu dört bir yanından kuşattı.
Her grubun haklılar mabedinden seslenerek dile getirdiği kutsal doğruları, neredeyse ayet hükmünde kabul görüyor; Tartışılamaz, itiraz edilemez, sorgulanamaz bilgilere dayalı sübjektif doğrular…

Şaibeli bir din grubunun başı çektiği o lanet olası darbe girişimiyle toplumun bütününe yönelen tehdit algısı, uzun yıllardan sonra, ilk kez, gruplar arası husumet ilişkilerinin sorgulanmasına yol açtı.
Bu sorgulama bütün taraflarca aynı içtenlikle yapılmıyor olabilir ama bir yerden başlamak gerekiyordu; İşte fırsat ayağımıza kadar gelmiş bulunuyor.
O laikçi, bu islamcı, onun ağzı dualı, bunun ağzı duasız, o Kürt milliyetçisi, bu Türk milliyetçisi, o Alevi, bu Sünni, o dindar, bu dinsiz gibi ayrıştırıcı, dışlayıcı, kimliği suç unsuru sayan ve toplumu kategorize eden zihniyeti terk etmek, ayağımıza kadar gelen bu fırsatı değerlendirmenin ilk koşuludur.

Farklılıkları öne çıkaran postmodern düşünceden zuhur eden husumet ilişkileri ve kimlik siyaseti, bu topraklarda, bir arada yaşama koşullarını yerle bir etti.
Şimdi, benzerliklerimizi öne çıkararak bir arada yaşama koşullarını yeniden inşa etmenin zamanıdır. Yeni bir toplumsal mutabakat buradan çıkacak. Uzlaşmayı öğreneceğiz. Uzlaşmak için herkesin bir şeyler yitirmeyi göze aldığı ergin olma haline yükselteceğiz insanlık durumumuzu.

Türkiye, barışmak ile savaşmanın, kucaklaşmak ile birbirinin boğazına sarılmanın kritik eşiğinde; 
Ya birlikte yol alacağız, ya da herkes kendi yoluna gidecek. Her iki durumda da ödenecek bedel var. Hangi bedeli ödeyeceğimize karar vereceğiz.
İktidar çevrelerine göre, Türkiye’de bir restorasyona ihtiyaç var. Bu restorasyon islam normlarına göre gerçekleştirilecekse, oradan bir uzlaşma çıkmaz.
Bir yönetim biçimi olarak demokrasi üzerinde mutabakat oluşması halinde, uzlaşma kapıları açılır. İnsan hakları ve özgürlüklerin demokratik toplumun talepleriyle örtüşmesi, kamusal yaşamın demokrasi kültürüyle inşası, toplumsal barışı getirecek iki temel unsurdur. 

Türkiye’de yeni bir toplumsal mutabakatı konuşmak için uygun iklimin oluştuğuna dair iyimser bir hava var. Bütün siyasi parti liderleri, toplumsal uzlaşmanın yolunu açan olumlu açıklamalar yapıyor. 
Bu olumlu havayı sürdürmek ve toplumsal mutabakatı konuşmak istiyorsak, ortak dil oluşturmanın önündeki engelleri kaldırmak gerekiyor. 
Uzlaşmayı konuşmak için hepimizin kullandığı dilden vazgeçmesi zarureti var; yeni bir dil kurmadıkça birbirimizi anlama ve empati yapma ihtimali yok. Sadece birbirimize tahammül ederiz. O da nereye kadar! Yeni bir dil, yeni bir toplumsal sözleşmenin olmazsa olmaz koşuludur.

Bir şeyler yapmak için başka zamanımız olmayacak. Türkiye hızla destabilize oluyor… Devletin en hayati kurumları yangından mal kaçırır gibi yeniden yapılandırılıyor. Devasa bir değişim yaşanıyor. Evet, iktidar çevreleri, Atatürk’e ve modern Cumhuriyet’e sıcak bakmaya başladı… Bununla birlikte, niteliği çok açık olmayan radikal değişimin getireceklerinden endişe duymamak elde değil. 
Silahlanan din grupları ve son olaylarla öfkesi iyice kabaran Kürt milliyetçileri, toplumsal barışın zayıf halkalarıdır. Devlette süren yeni yapılanmanın bu sorunlara yaklaşımı nasıl olacak, bilmiyoruz.

93 yıllık Cumhuriyet mirası ve Aydınlanma devriminin getirdikleri, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni toplumsal mutabakatın yoluna ışık tutuyor. Türkiye nihayet sahip olduğu birikimin farkına vardı. 
15 Temmuz darbe girişimiyle başlayan uyanış ve arayış, toplumu, Atatürk ve modernite fikriyle buluşturmaya başladı. Bütün mesele, Türkiye’nin tarihsel olarak sahip olduklarının ve parlamenter demokrasinin getirdiklerinin üstüne demokratik bir yönetim inşa etmektir. 
İnsan haklarına dayalı devlet ve temsili olmaktan kurtarılmış demokratik yönetim, toplumsal alana barış ve istikrar getirecektir. 
Müslüman muhafazakârlar Atatürk, Cumhuriyet ve modernite fikri ile buluşuyor; bu buluşma, belki de ülkenin önündeki son şans...