GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
8 Ocak 2014 Çarşamba

Operasyon var, operasyon var!

Türkiye’yi kasıp kavuran yolsuzluk/rüşvet operasyonlarının sonuncu İzmir’den patlatıldı.
Deyim yerindeyse yer yerinden oynadı.
Her açıdan İzmir’in 17 Aralık’ı diyebileceğimiz bir operasyondu. Ayakkabı kutularından dolar çıkmasa da rüşvet iddiası tam 60 milyon doları buluyordu.
Son olaylardan sonra hala operasyonu yapma cesareti, kudreti gösteren emniyet mensuplarının mesai bitimine kadar görevden alınmalarından tutun da İl Emniyet Müdürü Ali Bilkay’ın İstanbul’daki meslektaşı Hüseyin Çapkın’la aynı sonu (neredeyse aynı zaman diliminde) yaşaması sürpriz olmadı.
Bakan çocuğu değilse de bakan bacanağı vardı bu kez gözaltı listesinde…
Operasyonun hukuksal açıdan karşılığını konuşmak, rüşvet iddiaları üzerinde durmak mümkün olmadı. Onun yerine düğmeye kimin bastığı, neyin amaçlandığı gibi bilindik klişelerin etrafında döndük gün boyu...
Dedim ya; TCDD’nin merkez üssü olduğu, Van Gölü’ne kadar uzanan, 5 kente ortak yürütülen toplam büyüklüğü 60 milyon liralı bulduğu düşünülen yolsuzluk ve rüşvet skandalı İstanbul merkezli 17 Aralık operasyonun devamı gibiydi.
Bir önemli farkla…
Bu operasyondan üstlerin bilgisi vardı.
Güvendiğim kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, ‘Adli Kolluk Yönetmeliği’ değişince sessiz ve de derinden yürüyen bu operasyon üstlere haber verildi.
Yani görevden alınan İl Emniyet Müdürü Bilkay ve de Vali Mustafa Toprak’a…
İlginç olan operasyonu İstanbul’daki operasyonun ardından illerde başlayan ‘paralel devlet’ yahut ‘cemaatçi’ avında görevden alınan Kaçakçılık Organize Suçlar Şubesi’nin yürütmesiydi. Demek ki emniyette taşları yerinden oynatmak, müdür kıyımı yapmak bu operasyonu önlemeye yetmedi.
İkinci önemli nokta Vali Toprak’ın operasyonu önleme gayretiydi. İddia odur ki Vali Toprak 2 Ocak’ta Adliye’ye giderek başsavcıyla görüştü.
Görüşmenin içeriği İzmir limanını merkez alan operasyonun ertelenmesi ricasıydı. Hatta iddia odur ki Vali Toprak, operasyonun seçim öncesi yaratacağı sıkıntının altını çizerek operasyon sabahı bile direndi. Ama iddiaya göre savcının ısrarına yenik düştü.
Önceki Vali Mustafa Cahit Kıraç’a gelen ihbarla başlayan, bir yıl teknik takip yapılan, ardından bilirkişi sürecinden geçen ve de 60 milyon TL kamu zararı, rüşvet, yolsuzluk tespit edilen TCDD bürokratlarının yanı sıra biri bakan yakını çok sayıda işadamını kapsayan operasyonun zamanlaması tartışılıyor bugün.
Bizatihi Sayın Bakan tarafından…
Binali Yıldırım’a katıldığım nokta burası… 2011 Temmuz’unda başlayan bir soruşturmanın 3 yıla yakın süre devam ediyorsa ister istemez soru işareti doğurur.
Büyükşehir’in 700 polisle basıldığı sürecin teknik takibi 6 ayken bu sürenin 2,5 yıldan fazla sürmesi çifte operasyon kuşkusu yaratıyor ister istemez.
Bir taşla iki kuş yani…
Önceki olaylarda da altını çizmeye çalıştım. Madalyonun iki yüzü var. Birinde yolsuzluk-rüşvet ötekinde zamanlama, siyasi kaos, yıpratma gayreti…
Son operasyonlarda her ikisinin de olduğunu düşünüyorum. Ama sorun şu…. İktidarda muhalefet de madalyonun tek yüzüne bakıyor. İktidar meseleyi siyasi alana çekip savunmayı ‘lobi, komplo, dış mihrak, paralel devlet’ düzleminde yaparken yolsuzluğu/rüşveti, ayakkabı kutularını, para sayma makinelerini unutturmak, gözden kaçırmak istiyor.
İktidara karşıtlarıysa sadece yolsuzluk-rüşvet penceresinden bakarak zamanlama, linç, komplo ihtimalini gözden kaçırıyor. Yahut görmek istemiyor.
Meseleye çok boyutlu bakıp her iki ihtimali de birlikte değerlendiren akl-ı selimden yoksunuz. Adalet mi?
Onu herkes arıyor. Benim olmayan adalet, adalet değildir anlayışı hakim olurken her cephede istiklal ve de ikbal savaşları kol geziyor. 
İzmir merkezli son operasyonun 17 Aralık’la ortak noktalarına vurgu yaptık.
Peki, Sayın Eski Bakan ve de Başkan Adayı Binali Yıldırım’ın altını çizdiği bir husus daha vardı dün. “Bize bunu yapanlarla 2 Mayıs 2011’de Büyükşehir’e girenler aynı… Aynı filmi o zaman da yaşadık. Siyaseten bedel ödedik” diyordu.
Gerçekten de CHP’li belediyeye 700 polisle yapılan şafak baskını ile son operasyonun ortak noktaları, benzerlikleri var mıydı?
Biraz araştırdım.
Sayın Bakan’ın haklı olduğu noktalar var.
Düğmesine dün basılan operasyon Temmuz 2011’e dayanıyor. Yani Büyükşehir basıldıktan 3 ay sonra TCDD’ye bağlı İzmir Limanı’ndaki teknik takip başlıyor. Yani Büyükşehir’i dinleyenlerle TCDD personelini dinleyenler aynı ekipten olabilir.
Bir ortak nokta da savcı…
Ali Çelik… Büyükşehir davasının öne çıkan savcısı Birol Çengil’in ekibinden bir isim. Büyükşehir operasyonunda da aktif rol almıştı.
Emniyet Müdürü Ali Bilkay olaylar patlak verdikten sonra İzmir’e atanmış hatta kulislerde ‘sırf bu operasyon için gönderildi’ yorumları yapılmıştı.
Tabi ki zamanlama açısından da benzerlik vardı.
Seçime 40 gün kala (2 Mayıs 2011) düğmeye basılmış 100’ün üzerinde devlet memuru sabahın köründe evlerinden palas pandıras alınmıştı.
İki operasyon arasında bir ortak nokta da Binali Yıldırım’ın olaylara dönük yorumlarında saklıydı. Yıldırım o süreçte bugünün aksine ‘Yargıda olan konu hakkında yorum yapmam’ derken ‘Devlet memurlarının erken saatlerde görevden alınmasını’ ise sert sözlerle eleştirmişti.
Tabi ki Aziz Kocaoğlu’nun bakışı açısından da ortak nokta var.
Kocaoğlu o gün de adalet istiyordu bugün de adalet istiyor.
Ve diyor ki; “Biz o gün adaleti sadece kendimiz için istemedik. Adaletin bir gün bakana da başbakana da lazım olduğunu gördük, yaşadık”

Gelelim farklılıklara… Yani Binali Yıldırım’ı hedef aldığı iddia edilen operasyonla Aziz Kocaoğlu’nu ‘çete lideri’ yapan, 397 yılla yargılanmasına zemin hazırlayan operasyonun farklılıklarına… En önemli fark… CHP’li belediyeye dokunanların ödüllendirildiği kanısıydı.
Dün sabah saatlerinde operasyon için düğmeye basan İzmir polisi, üstlerine haber vererek yola çıkmasına rağmen görevden alınmaktan kurtulamadı. İzmir emniyetinde operasyonu yöneten 3 önemli müdür mesai saatini bile dolduramadan koltuğundan edildi.
Hatta 24 saat geçmeden İl Emniyet Müdürü Bilkay da merkeze çekildi.
Öte yandan CHP’li Büyükşehir’e yönelik operasyonları yöneten emniyet mensuplarının, savcıların, davalarda görev alan hâkimlerin durumu da çok farklıydı. 
Bugün operasyona katılan sıradan polislerin bile koltuklarından, yerlerinden edildiği düşünülürse polisler açısından CHP'li belediyelere operasyon yapmak  çok ama çok farklıydı. 
Değil koltuklarından edilmek en küçük bir saygısızlık bile görmediler hatta çeşitli çevrelerce kahraman ilan edildikleri bile söylenebilir. 
Yargının da keyfi yerindeydi.  
Büyükşehir operasyonunun hazırlık savcısı Sait Demiröz daha dosyayı tamamlamadan Yargıtay üyeliğine seçilmiş, operasyon akşamı tutuklama kararı veren hâkim anında mahkeme başkanı yapılmıştı. Okullara mandalina, süt dağıtmak, belediye otoparkını belediye şirketine vermek, öğretmenlere şal hediye etmek, birkaç konserde, tanıtım filminde kamu zararına neden olmak gibi suçlamalarla doldurulan iddianameyi satır satır manşet yapanlar "adalet dağıtan" savcıların boy boy fotoğrafını, demeçlerini yayınlıyordu.
Bugünkü operasyondan tek satır yazamayan malum medyanın ‘yolsuzluk’ hissiyatı kabarıktı.
Ve de tabi ki en büyük fark kişisel zenginleşme, yolsuzluk meselesiydi.
Yaklaşık 350 sayfalık iddianamenin hiçbir satırında kişisel zenginleşmeden, hesap hareketlerinden, rüşvetten söz edilmiyordu. Daha çok ihale mevzuatından kaynaklı sıkıntılardan mütevellik kamu zararı yapıldığı anlatılıyordu uzun uzun…
Okullara gönderilen mandalinayı, öğretmene verilen şalı fatura ederken bazı yanlışlara düşüldüğü belediyenin otoparkını özel firmalar yerine belediye şirketine bırakarak kamuya zarar ettirildiği gibi iddialar…
Liman operasyonunda da İstanbul’daki diğer operasyonlarda da sızdırılan maddi delililer ortada… Rüşvet görüntüleri, ayakkabı kutuları, evlerdeki yarım düzine çelik kasa ve para sayma makineleri…
O gün de söylemiştim, bugün de söylüyorum.
Bu ülkenin en önemli kuralıdır. “Keser, döner sap döner… Gün gelir hesap döner…”
Ben hala aynı yerdeyim. Çünkü sadece birkaç senede gözümüzün önünden geçen olaylara bakarak hiç durmadan dönen devranı görüyor adliye saraylarında değilse de tecelli eden ilahi adaleti hissediyorsunuz. Kimse ne oldum dememeli bu ülkede. Yarın ne olacağım, nerede olacağım diye sormalı, bu soruya uygun yürümeli.
Ve de mülkün temeli olan adalet unutulmamalı…
Dün CHP’lilere, TSK’ya, paşalara, KCK’lılara lazım olan…
Bugün Başbakan’a, cemaate, emniyete, bürokrata gereken…
Yarın sana, bana, ona lazım olması yüksek ihtimal olan adaleti göz ardı etmemeli…