GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
27 Mayıs 2011 Cuma

Ne demek düşürürsem giderim?

Bu seçimi farklı kılan etmenlerin başında tabi ki sürece etki eden kasetli şantajlar ve meydanlarda kullanılan garip dil/üslup var.
Ama bu seçimi öncekilerden ayıran en temel özellik, iddialı partilerin vaatlerinde saklı…
CHP doğrudan yoksulu hedef alıp tüm projelerini bu doğrultuda hazırlarken, AKP daha çok kentleri ilgilendiren projelerle karşılık vermeye çalışıyor.
TOKİ üzerinden son beş yılda yarım milyon konut yapan, 15 bin kilometrelik duble yolu hizmete alan iktidar partisi, en iyi bildiği noktadan vurmaya çalışıyor.
Yeni yollar/köprüler, tüp geçitler, dar gelirliye ucuz konutlar vaat eden AK Parti, ‘çılgın projelerle’ kentlerin siluetini değiştirmeye talip. AK Parti İstanbul’a ikinci bir boğaz yapmanın hesabını yaparken CHP halkın boğaz sorunuyla ilgilenmeye çalışıyor.
Bölücü terör konusundaki hassasiyetini bir yana bırakırsak MHP’nin de aslında en lokomotif projesi püskevit! Yani Hilal Kart’la yoksulluğun bitirilmesi…
CHP lideri bugüne kadar Başbakan Erdoğan’ın çöplüğü kabul edilen alanda horozluk yapmaya çalışırken, kasetli şantajların gölgesinde kalan MHP, püskevit projesi ve yaratılan mağduriyetle sandıktan çıkmanın peşinde.
Kılıçdaroğlu’nun ‘aile sigortası, emekliye intibak yasası, engelliye maaş, taşeron işçiye sendika’ vaatlerinin odağında yoksul kesim yani garip/guruba var.
Halkın iktidarı vurgusu yapan Kılıçdaroğlu’nun tek sorunu inandırıcılık ve de samimiyet!
Her aileye en az 600 lira verme vaadi mesela… Ya da ‘Dört ayda yapamazsam giderim’ sözü! Önemli bir kesim tarafından inandırıcı bulunmuyor bu vaatler ve de yaklaşım biçimi…
Hatta Kılıçdaroğlu’nun bu ve benzeri vaatleri son dönemde birlikte yol yürüdüğü Demirel’in iki anahtar vaatli seçimine benzetiliyor. İki anahtar vaat edip vatandaşın cebindeki anahtarı da alan DYP hükümetine gönderme yapması Kılıçdaroğlu için ciddi handikap!
12 milyon yoksul, 4 milyon aile, 2 milyon taşeron işçi, 9 milyon engelli, 9 milyon emekli… Bahçeli matematiğinde toplarsak hedefteki oy en az 32 milyon. Farklı cephelerden bakar ve buna 10 milyon Alevi yaklaşık 15 milyon Kürt seçmeni de eklersek Kılıçdaroğlu’nun hedefinin çok daha yukarısı olduğunu görürüz.
Gençlik Raporu ve Çocuk raporunu da ilave edelim. CHP’nin tek başına iktidarı kaçınılmaz görünüyor değil mi? Tabi ki vaatler/projeler, raporlar sandığa oy olarak yansırsa…
Ancak hiçbir zaman siyasette 2+2 eşittir 4 etmez, etmiyor.
Kürt’ü tavlamak isterken Türk’ü, Alevi’ye yanaşmak isterken Sunni’yi kaçırırsın. Müslüman’ı oynamak isterken Laik’i, Cemaat’i kazanmak isterken Kemalist’i kaçırmak da normaldir.
Çünkü Türkiye’de siyaset hala 3 sorunsalın etrafında yapılıyor.
Dindar mısın laik mi? Alevi misin Sunni mi? Kürt müsün Türk mü? Ne yazık ki Türkiye bunu aşamadı…
Halkın sorunlarına dönük çözüm önerileri ortaya koyan CHP’nin 20 yıldır ilk kez dikkatleri bu denli üzerine çektiği bir seçim yaşıyoruz. Ama nedense en iyimser anket bile yüzde 30’u zor gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan’ı ‘istifaya davet’ ederken kullandığı, ‘AKP’nin oyu düşerse istifa edecek misin? Ben CHP’nin oyu düşerse istifa ederim’ sözü mesela… Siyaseten son derece yanlış…
Milyonlarca yoksula, gence, köylüye, etnik/mezhepsel kesime ‘umut’ olacaksın… Sonra da ‘Yüzde 23 alamazsam giderim’ diyeceksin.
Neden yüzde 23. CHP’nin son seçimin (29 Mart 2009) Türkiye geneli il genel meclis sonucu bu… İl ve ilçe belediyelerinde ise yüzde 28 almıştı CHP. Ama esas olan il genel meclisi olduğu için soruyorum. Bu mudur Yeni CHP’nin iddiası…?
Bu hesaba göre Başbakan Erdoğan’ın istifa etmesi için de AKP’nin yüzde 38’in altını görmesi gerekiyor. Yoksa son genel seçimi mi kast etti Kılıçdaroğlu? Yani AKP’nin yüzde 47 aldığı genel seçimi. Eğer öyleyse Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu korumak için yüzde 3’lük bir avantajı daha oluyor. 2007’de CHP yüzde 20-21 aralığında kalmıştı çünkü.
*
Halkın gerçek sorunlarına temas etmişken bu ürkekliğin nedenini anlamakta zorlanıyorum. Daha önceleri yapılmış olan ‘Yüzde 30 alamazsam bırakırım’ açıklamalarını bir kenara bırakarak, yüzde 42’yi göreceğiz’ iddiasını ‘yok’ sayarak söylüyorum.
Bu mudur, bu mudur, bu mudur?
Değişimse değişim… Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadı. Projeyse proje… Yoksul, garip guruba… Milyonların can havliyle dinlediği/izlediği reklamlar, gösterişli bir kampanya süreci… Medyaysa medya… Haber bültenlerinde, gazete manşetlerindesiniz her gün!
Sorun ne o zaman?
CHP’nin oyunu düşürürsem giderim de ne demek oluyor?
Bu koşullarda CHP’nin oyunun düşmesi/düşürülmesinin bedeli, genel başkanlıktan ayrılmakla ödenmez. İktidarın 9 yıllık yıpranmışlığı, değişimin yarattığı pozitif havadan sonra CHP’nin oyunun düşmesinin bedeli ülkeyi terk etmekle bile ödenmez.  
O nedenle bu ifadeyi Kılıçdaroğlu’nun ‘dil sürçmesi’ olarak alıyorum. Ve de en kısa sürede daha iddialı bir söylemle değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Masanın üzerine halkın sorunlarını koyan Kılıçdaroğlu ile ağırlıklı olarak kentlerin sorunlarını çözmeye çalışan Erdoğan’ın mücadelesinde Kılıçdaroğlu’nun eli daha güçlü görünüyor. Kılıçdaroğlu şimdiden, koltuğunu koruma barajı olarak Baykal’ın partiyi taşıdığı noktayı görüyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir.
Daha birkaç ay önce ‘Yüzde 30’un altı başarısızlıktır’ diyen ve ‘başarısız olursam giderim’ açıklamasını canlı yayınlarda yapan Kılıçdaroğlu’nun geldiği nokta önemli. Görünen o ki CHP’nin genel başkanı şimdiden koltuğunun derdine düşmüş.
Başbakan Erdoğan’ı yüzde 46 ya da 38 ile istifaya davet ediyor. Tam 9 yıldır ülkeyi tek başına idare eden, her seçimde gücünü koruyan/arttıran, üçüncü dönemini neredeyse garantileyen Başbakan Erdoğan’ın hala en güçlü partinin lideri olması bile muhalefet için en büyük ayıptır. Değil yüzde 46 yüzde 30’un üzerine çıkması bile bu ülke muhalefeti için utanç vesilesi olmalıdır. Henüz 1 yılını dolduran Kılıçdaroğlu bu utancın ne kadarını sahiplenir bilemem tabi ki.
*
Kılıçdaroğlu İzmir’e geliyor. İl örgütü hummalı bir çalışma içinde… Hedef 250 bin kişi… İl Başkanı Tacettin Bayır’ın deyimiyle Ödemiş’e bile 100 bin kişi getiren Kılıçdaroğlu’nun Gündoğdu’ya 250 bin kişi getirmesi işten bile değil.
Daha sonra sıra Erdoğan’da… O da 4 Haziran’da aynı meydanda ‘halkın kantarına’ çıkacak.
Hangi liderin kaç kişi toplayacağı dahası hangi partinin ne kadar adam taşıyacağı merak konusu?
Milenyum/iletişim çağındayız. Herkes çağa ayak uydurmaya çalışırken liderlerimizin 100 yıl öncesinden kalma meydan mitinglerini terk etmemiş olmalarını anlamakta zorlanıyorum. Meydanları kim ne kadar doldurdu? Onlar da gayet iyi biliyorlar ki gelenlerin yüzde 80’i kendi adamları, partilileri. Ve onlar da iyi biliyorlar ki meydanların yüzde 80’i taşıma yani yığma… Milyonlarca liranın harcandığı, örgütlerin/belediyelerin, devlet dairelerinin neredeyse alanlarda yoklama yaptığı çağ dışı mitinglerin artık kalkması gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi değilse de halkın iktidarında…