GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Mayıs 2013 Pazartesi

Muktedirim ama yapmam…

İnsanı diğer canlılardan ayıran zekâ, soyutlama ve düşünme yetisi her ne kadar sosyal evrime yol açtıysa da, insanlığın bu evrimi aynı koşullarda yaşamadığı bir vakıa. Uzaklara gitmenize gerek yok, şöyle bir çevrenize baksanız, birçok insanın aynı sosyal ortamda fakat evrimin çok farklı aşamalarında olduklarını görebilirsiniz.
İşte bu evrimin eşit davranmadığı insanlar arasında çıkan sosyal problemler hayatımıza musallat olduğu gibi, isyan ettirici haksızlıklara da yol açıyor; bir yalancı, bir hırsız, bir ahlaksız tarafından yönetilmek gibi…
 
“Muktedirim ama yapmam” diyen insanın topum içindeki duruşu beni her zaman etkilemiştir.
Kamu yaşamında, “muktedirim ama yapmam” diyen insan kanımca sosyal evrimin en iyi eseridir.
Aynı zamanda, “muktedirim ama yapmam” diyen insanın, büyük insanlığın erginlik çağını da başlattığını düşünüyorum.
Bir insan topluluğunda toplumsal yaşam normlarının gelişme düzeyi hakkında fikir sahibi olmak için, “muktedirim ama yapmam” diyen insan sayısına bakmak yeterli olabilir.
 
İnsanın muktedir bir yaratık olması ve bunu bilmesi, toplumsallaşma sürecinde doğaldır iktidar sorununa yol açtı.
İktidarlar toplumu yönetirken, iktidarı kullanmanın sınırlarını iyi kötü toplumsal bir sözleşmeye bağlamak mümkün oldu. Fakat toplum içindeki küçük iktidar odaklarında bu pek mümkün olmuyor.
Sorunun çıktığı yer de tam burasıdır; muktedir olduğunu bilen fakat sınırlarını, duracağı yeri bilmeyen insanın iktidar tutkusu toplumsal alanın bütün değerlerini altüst ediyor.
 
Muktedir olduğunu bilen fakat aynı zamanda sınırlarını da bilen insan, duracağı yeri bilir. Fakat sadece muktedir olduğunu bilen insanın duracağı bir yer yoktur; her koşulda alır başını gider. Haddini aşmak gibi bir sorunu vardır.
Haddini aşan insan aslında “obez” insandır. Doymak bilmez iştahıyla her şeye sahip olmak ister, her şeyi yapmak ister.
Demokrasilerde yaşanan en ciddi sıkıntı da, işte bu sınırlarını bilmeyen sosyal obezlerin her makama aday olmalarıdır.
Seçimle veya atamayla kendilerini arzuladıkları makamlara getirecek ilişkileri bir şekilde kurabilen sosyal obezler, kurdukları çıkar ilişkileriyle ne yapıp edip istedikleri makamı elde edebiliyorlar.
Bu hak edilmemiş konumları elde etmenin en etkili yolu da maalesef siyaset ve siyasal partilerdir. Siyasetin yerlerde sürünmesi bu yüzdendir.
Sınırlarını ve haddini bilmeyen “Zübükler” demokrasiyi kullanarak bütün kapıları açmayı beceriyorlar. Demokrasiyle hiç ilgisi olmayan o bildiğimiz siyaset erbabının demokrasi aşkı, tam olarak demokrasinin istismarıdır.
Aslında son derece kurallı bir yönetim biçimi olan demokrasinin ülkemizde aklına geleni söylemek ve yapmak gibi algılanması ayrıca bir garabettir.
 
Ülkenin “muktedirim ama yapmam” diyen insanlar tarafından yönetilmesine olanak tanıyacak yapısal değişime ihtiyacı var.
Demokrasiyle yönetilmek için sistemde yaşanan niteliksiz insan sorununu aşmak gerekiyor.
Kural tanımayan insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda demokratik yönetim biçiminin olamayacağını artık öğrenmemiz lazım.
Yoksa bu çapsız, haddini bilmeyen sosyal obezlerin iktidar hırslarına teslim olmak, hepimizin kaderi olmaya devam edecek.