GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Nisan 2013 Salı

Siyaset ve tükeniş

“Tarihin sonu” dediler, olmadı. “İdeolojiler bitti” dediler, olmadı.
Şimdi de “modernitenin sonu” diyorlar. Modernin başına bir “post” eklediler ve modernitenin sonunu ilan ettiler.
Aslında, “Kartezyen bilim”in de sonunu ilan ettiler. Artık “belirsizin bilimi”ni konuşuyoruz.
Yeni hayatın parametreleri, “post modern düşünce” ve “belirsizin bilimi” arasında oluşan gerilim hattında salınıyor.
 
Vicdan yitimiyle malul bir çağda, “retlerin” ve “kabullerin” zor zamanlarını yaşıyoruz. Beş yüzyılın sonunda, kapitalizmim insanlığı getirdiği yerde, bunalım çağının ortalık yerinde, yine yeniden büyük bir değişimin eşiğindeyiz. 
Ve o eşik aşıldığında görülecek ki değişim dedikleri, bir avuç muktedirin iktidarı sürsün diye, insanlığın önüne atılan yeni oyuncakların yarattığı arzunun yeniden yücelen nesnelerinden başka bir şey değil.
Değişen bir şey yok. Mülkiyetin ve uygarlığın altında inim inim inleyen insanlığın trajedisi sürüyor.
Bu güzelim dünyada, bu bereketli topraklar üzerinde barınmak ve karnını doyurmak için bir avuç Efendiden icazet alıyor, büyük insanlık.
Kimdir bu Efendiler? Kendi irademizle tepemize diktiğimiz insanlardır bu Efendiler ve sayemizde “dünyanın sahibi” olmuşlardır; bizler ise özgür köleleriz… Yeryüzünde varlığını sürdürebilmek için, kendi yarattığı Efendilerin önünde diz çöken en tuhaf yaratıklarız.
 
Kapitalist sistem, getirdiği bütün değerleri bir kere daha yadsıyor. Yeryüzü bir kere daha gerçek bir paradigma çökmesine tanık oluyor.
Yedi milyar nüfusuyla yeryüzü, kapitalizmin küresel dönemine hazırlanıyor. Artık yoksullar daha yoksul ve daha kalabalık olacak; zenginlerin ise sayıları daha az, servetleri daha çok olacak.
Sanayi devriminde oluşan değerler sisteminin son kullanma tarihi dolmak üzere. Süregelen değerlerin içi boşalırken, yeni kavramlar oluşuyor. Modernite ve Aydınlanma düşüncesi, sanayi toplumuyla birlikte yavaş yavaş dünyadan elini eteğini çekiyor.
Bildiklerimiz çoğu kez yaşadıklarımızı anlamaya ve açıklamaya yetmiyor.
 
Değerler sisteminin böylesine altüst olduğu koşullarda, siyaset, toplumsal yaşamda nasıl karşılık buluyor?
Siyasetçi, değişen değerlere ve koşullara göre kendini nasıl konumlandırıyor?
Bu ülkede, 1946 genel seçimlerinden beri sağ partilerin ‘kapitalist değişimi’ yakalayan taraf oldukları ve iktidar olmaya daha yakın durdukları bir gerçektir. 1950’den sonra, iki kısa dönem hariç, sağ sürgit iktidarda kalmıştır.
Kapitalistler, bilişim devriminin sunduğu olanaklara yaslanarak kurmakta oldukları küresel dünya düzeninde, yine muhafazakâr ve liberal ittifakını yanına aldı. Bu ittifakın adı; AKP’dir.
 
Kapitalistlerin sol ile işi olmaz; bunu biliyoruz. Fakat bu yüzyılda sol o denli etkisizleşmiştir ki; kapitalistler, ezdikleri, sömürdükleri kitlelerin haklarını savunan sol siyaset ile hiçbir şekilde uzlaşma, iktidarı paylaşma gereği duymamaktadır. Halklar artık kapitalistlerin sırtındaki yüktür ve o yükü sırtlarından atmaya hazırlanıyorlar.
Önünde diz çöktükleri Efendileri daha şimdiden o halkları, dinler çağını ilan ederek Allah’a havale etmiştir. Hibe ekonomisi bu yüzden öne çıkmıştır.
Yoksullaştırdıkları insanları, barınsın diye kapattıkları “kule gettolar”da birkaç koli gıda yardımına talim ettirecekler.
 
Dünya, kapitalizmin en acımasız dönemine giriyor. Dünya egemenliğinin son aşamasına gelen kapitalizmin bunda böyle gideceği yer kalmamıştır. Bu yüzden “sistemin patronları” hiç olmadığı kadar gaddarlaşacaktır.
Ve sonrasında her tarihsel sistem gibi kapitalizm de yeryüzünden silinip gidecektir. Fakat bu gidişin yoksulların zaferine dönüşme ihtimali pek yoktur.
Yoktur, çünkü insan denen tuhaf yaratık, tepesine dikecek yeni Efendiler bulmak için fazla zaman kaybetmeyecektir.
İnsanlık bu büyük zafiyetten kurtulmadıkça, siyaset ve siyasetçi, insanları muktedirlerin önünde kendi iradeleriyle diz çöktürmeye devam edecektir.
Halklar, geçen yüzyılda yenik düştü; artık siyaset ve siyasetçi, halkları Efendilerine altın tepside sunmak için vardır.
Siyasete katılırken ve oy verirken bin kere düşünmek lazım.
Yitik vicdanların “Ret”ler çağındayız; Tükeniş çağının eşiğinde...
Bir ihtimal olarak, belki de kurtuluşun şafağında…