GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
1 Nisan 2013 Pazartesi

Nihayet ikinci Cumhuriyet…

Yakında hepimiz şu gerçekle yüzleşeceğiz; Türkiye’de bir dönem son buluyor.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mesajın iki dilde okunmasının üzerinden 24 saat geçmeden ABD, AB ve İsrail’den gelen kutlamalar gösteriyor ki, bu işin arkasında uluslararası sistemin desteği var. 
Akil insanlar listesi oluştuğunda ve misyonunu yerine getirmeye başladığında, barış projesinin ne olduğu ve ülkede yaşanmakta olan değişimin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacak.
Liberallerin, İslamcıların ve Kürtlerin, “Cumhuriyet’in restorasyonu” için yeni aşamada asgari müştereklerde buluştuklarını ve yola koyulduklarını bütün açıklığıyla göreceğiz.
 
Uluslararası sistem kararlı; ulus egemenliği son bulacak, ulus devlet bitirilecek, Cumhuriyet yurttaşlığı dönüştürülecek.
Davutoğlu’nun ve Öcalan’ın söylediklerine bakılırsa, ki Erdoğan da bu örtüşmeyi teyit ediyor;
Türkler ve Kürtler yeni devlet kuracaklar. İslam ortak paydasında -kadim olanda- buluştuktan sonra, Halep, Musul, Kerkük vs. içine alan (Misak-ı Milli) yeni bir coğrafyada boy gösterecek, bu yeni devlet.
Tarihdaş Türkler ve Kürtler, tarihdaşları Araplar ve Acemler ile “kadim birliği” oluşturacaklar. (Yeni megalo idea.)
Bu olan biteni şöyle okumak da mümkün;
Savaş bitti. Kazanan yok. Meğer hepimiz Müslümanmışız, boşuna savaşmışız…
Birbirimizle didişmeyelim; gidip, Halep’i, Musul’u, Batum’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü falan alalım. Sonra da ve elini Balkanlar!
Savulun, Yeni Osmanlı geliyor!
 
Yaşananlara farklı açıdan bakarak kışkırtıcı bir üslupla okumak da mümkün;
Ulus devletin çatısı altında, Türk kimliği altında ulusal birlik isteyen Türkler bu savaşı kaybetti.
Anayasal yurttaşlık talep eden ve kurucu unsur olmak isteyen Kürtler kazandı.
Yaşasın Kürtler ile Mürtlerin Misak-ı Milli’si!
Ülkede, Kürt realitesinden gayrı realite kalmadığından, Kürtler dışında kalan toplum küsuratını “Mürtler” olarak adlandırmanın daha uygun olacağını düşündüm.
Ne yazık ki tanık olduğumuz gelişmeler en az bu benzetme kadar saçmadır.
Efendilerinin ekmeğine yağ sürme yarışında ipi kimin göğüsleyeceğinin ne önemi olabilir ki! Efendilerden gayrı herkes bu oyunun kaybedenidir.
 
Bütün bu okumaların dışında, başka bir okuma pekâlâ mümkündür; Türk, Kürt, Laz, Müslüman hepimizin canına okunmakta olduğuna dair farklı bir okumadan, farklı bir bakış açısından söz ediyorum.
Yeni dünya düzeninde, barınma, beslenme, güvenlik, çevre sorunları; yoksullarca baş edilmesi en güç dünya problemleri olarak karşımıza çıkıyor.
Yeryüzünde beş milyar kadar insan yoksuldur. Ve bu yoksul nüfus, dünya problemleri karşısında korumasız kalmıştır.
Kapitalist sistem, herkese iş, aş, konut, sağlık, eğitim, güvenlik sağlamaya dayalı siyaset öngörmüyor. Sistemin böyle bir ekonomik programı da yok.
Bir dünya sistemi olan kapitalizm, tam aksine, dünya problemleri karşısında yoksulların antikapitalist çözüm yollarına yönelmesini engelleyen politikaları öne çıkarıyor.
Kentsel dönüşüm, mikro milliyetçilik, dinler, cemaatleşme, kitlesel tüketim, gösteri toplumu, e-hayat, halksız demokrasi ve grup haklarına dayalı insan hakları; yeni dünya düzeninin paradigmasını oluşturuyor.
Yeni oluşmakta olan değerler sisteminin hedefi; bizleri daha itaatkâr, daha kanaatkâr, daha budala kılmaktır.
Oysa biz yoksulluğumuzla baş edemezken, açlıkla terbiye edildiğimiz bu bereketli topraklar üzerinde, Efendilerimiz istedi diye, “birbirimizi tepelemeyi” çözüm olarak görüyoruz.
Efendilerine başkaldırmak yerine birbirini yok eden biz muktedir köleler, dünyanın en tuhaf yaratıklarıyız. Efendilerimizin bize çok gördüğü bu bereketli toprakları, biz de birbirimize çok görüyoruz.
İkinci Cumhuriyet’i kurunca başımız göğe erecek!