GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
21 Nisan 2013 Pazar

Değişimi yakalamak…

Shakespeare’in eserlerini ölümsüz yapan, çöken feodal dünya düzenini ve hızla yükselmekte olan kapitalist sistemin yeni değerlerini, hızla gerçekleşen değişim ve dönüşümün kaotikasında yakalamış olmasıdır.
Miguel de Cervantes Saavedra’nın Don Quijote’sini ölümsüz yapan da, yazarın eserinde aynı şekilde değişimi, yeni gelmekte olanı fark etmiş olmasıdır.
Her iki yazar da ölümsüz eserlerini aynı dönemde, 16. Yüzyılın ikinci yarısında yaratmışlardır. Bu dönem aynı zamanda kapitalizmin ortaya çıktığı dönemdir.
 
Feodalizm beklenmedik biçimde hızla çökerken, yeni dünya sistemi olarak kapitalizm yine beklenmedik biçimde hızla ortaya çıktı.
Bütün bir değerler sisteminin çöküşünü ve yeni değerler sisteminin ortaya çıkışını insanlık yaşayarak öğrendi.
Şimdi, yeni binyılın şafağında, kapitalist dünya sisteminin çöküşünü, bir ihtimal olarak konuşuyoruz.
Bu çöküş, nasıl olacağı öngörülebilir bir çöküş olmayacak; tıpkı feodal dünya düzeninin çöküşü gibi beklenmedik biçimde ve hızla gerçekleşecek. Ve ortaya çıkan yeni dünya düzeninin neye benzeyeceğini de yaşayarak öğreneceğiz.
 
Kapitalist dünya sistemi her tarihsel sistem gibi kaçınılmaz sona giderken ilk olarak işçi sınıfını kurban verdi.
İşçi sınıfı artık kendisi için sınıf değil; yakın bir gelecekte, sınıf olarak bile varlığı söz konusu olmayacak. Köylülük ha keza hızla yok oluyor. Yani kapitalist sistemde gelişmeye yol açan toplum dinamikleri yok oluyor.
Tek kutuplu dünyada burjuvazi ve yoksullar baş başa kalacaklar. Bu yeni sosyal yapı içinde burjuvazi, muhtemelen ilk defa devrimci niteliğini yitirecek.
İşçi sınıfının ortadan kalkışının ardından gelişme dinamiklerini ateşleyen çatışma biterken burjuvazi de bitecek. Ve gelişmesini tamamlamış, dinamikleri artık işlemeyen kapitalist dünya sistemi yeryüzünden silinecek.
 
Dünya sistemi olarak kapitalizmin büyük bir çöküşe yaklaştığını gösteren öncüllerin ortaya çıktığı biliniyor. Küreselleşme kapitalizmin son durağıdır.
Kapitalist dünya sisteminin beş yüz yıllık egemenliği kaçınılmaz sona yaklaşıyor ve hayat bu tükenişin girdabında alt üst olurken bütün değerler adeta boşluğa savruluyor. Lakin bu kaotik dönem, yeryüzünde yeni bir Shakespeare, yeni bir Cervantes yaratacak mı, orası meçhul.
Merakla bakıyorum yeryüzünde sanat ve edebiyat adına olan bitene, yeni kurulacak bir dünyaya dair küçücük bir işarete rastlamak umuduyla. Korkarım o işaret yok. Ne gitmekte olana ne de gelmekte olana dair, sanatın ve edebiyatın hiçbir öngörüsü yok.
O işaretin yok olması, dünyanın ahvaline bakınca hiç de yadırgatıcı olmuyor. Her şeyin olabildiğince ucuzuna teşne olanların bol ve revaçta olduğu bir dünyada, derinlik ve yoğunluk aramak abesle iştigaldir.
Dünyanın çarşı pazar, insanın müşteri olduğu tüketim toplumunda yaşamak artık insanı da tüketiyor. Toplum, Debord’un söylediği gibi, gösteri toplumudur. Zaman, Hegel’in belirttiği gibi, zorunlu yabancılaşmadır; insanın, kendi hakikati olabilmek için başkası haline geldiği ortamdır.
 
Yeni dünya düzeninde, yeni hayatın vaatlerinden kimse hoşnut değil. Kaldı ki “yeni olan” hiçbir şey olmadığı da artık görülüyor. Yoksulluk aynı yoksulluk, işsizlik aynı işsizlik, açlık aynı açlık, kavgalar aynı kavgalar, acılar aynı acılar… Tek değişen, zenginlerin pahalı oyuncaklarının teknolojileri olmuştur ve bu değişim insanlığın hayrına olmamıştır.
Kapitalistlerin bitmez tükenmez bir iştahla dünyayı istediğini biliyoruz. Ne ki yeryüzü sofrasında dünya nimetlerini baş edilemez bir oburlukla tüketen kapitalistler hazım kapasitesini aştılar.
Doktorların, “ne istersen ye!” dedikleri bir döneme giren kapitalist dünya sisteminin artık insanlığa verecek bir şeyi kalmadı, acıdan gayrı.
“Ya Kapitalizmden sonra!..”
İnsanlık, bu soruyu sormak konusunda hayli isteksiz duruyor.